Tarihçi Prof. Dr. Arı, 100'üncü yıl dönümünde 9 Eylül'ü anlattı
DOKUZ Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Arı, İzmir'in düşman işgalinden kurtarıldığı 9 Eylül 1922 günü yaşananları anlattı. Prof. Dr. Arı, Belkahve'deki Ata Anı Evi'nin önemine dikkat çekerek Atatürk'ün o tarihi anları bu noktadan izlediğini söyledi.
İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümünün kutlanacağı 9 Eylül'e sayılı günler kala kentte hazırlıklar sürerken, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Arı, bundan 100 yıl önce yaşanılan süreçle ilgili bilgi verdi. 9 Eylül 1922'de sembol noktalardan biri olan Mustafa Kemal Atatürk'ün tarihi anları izlediği Belkahve'deki Ata Anı Evi'nin önemini vurgulayan Prof. Dr. Kemal Arı, Yüzbaşı Şerafettin'in önderliğindeki süvari birliklerinin verdiği destansı mücadeleyi tüm detaylarıyla anlattı. Belkahve'nin 9 Eylül günü Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın İzmir'i gördüğü yer olduğunu ifade eden Prof. Dr. Arı, "Türk birlikleri İzmir'e girdiği için çok keyiflendiği bir yer. 8 Eylül günü Türk süvarileri Sabuncubeli'ne geldi. Süvari alayı bölgede bir düşman yığını ve tehlike olup olmadığını öğrendi. Süvari ordusu karargahı durumu değerlendirdi ve 9 Eylül sabahı şehre girmenin uygun olacağına karar verdi" dedi.
'EMİR HEM KULAKLARINDA HEM VİCDANLARINDAYDI'
9 Eylül 1922 sabahı bir müfreze oluşturulduğunu aktaran Prof. Dr. Arı, "Müfrezenin başında Yüzbaşı Şerafettin adında bir genç subay var. Sabahın erken saatlerinde Türk süvarileri Bornova yönünde ilerlemeye başlıyor. Bornova'daki sokaklarda birtakım çarpışmalar oluyor. Belli yerlere nöbetçiler dikildi. Saat 9 sularında Bornova Hükümet Konağı, Türk süvarilerinin eline geçti. Büyük Komutan 'Ordular ilk hedefiniz Akdeniz, ileri' dedi. Bu emir onların kulaklarında ve vicdanlarında. Sonra öncü müfreze Halkapınar'a doğru yürümeye başladı. Pek çok düşman esir alındı. Döneme ait notlara göre, bir anda 800 er tutsak alınıyor. Başlarına nöbetçiler dikiliyor" ifadelerini kullandı.
'TÜRK SÜVARİSİNİN GÖLGESİ MAVİ SULARA DÜŞTÜ'
Yüzbaşı Şerafettin Bey'in ilerleme sırasında bir tuzak kurulmuş olabileceğini düşündüğünü aktaran Prof. Dr. Arı, "Erlerden bazıları atlardan inerek yaya olarak devam etti. Öngörüsü doğru çıktı. Birden un fabrikası olarak bilinen yerden müfrezeye ateş açıldı. Dört tane süvari şehit oldu. Yüzbaşı Şerafettin Bey anılarında 'O zaman atıma atladım. Dört nala emri verdim ve Alsancak'a girerken birtakım düşman direnişlerini kırdık. Şimdi Alsancak sokaklarındayız. Adeta atlarımız göğüsleriyle kalabalığı aça aça ilerliyorlar derken birinci Kordon'dayız. Artık Türk süvarisinin neredeyse tunçlaşmış olan yüzünün gölgesi Akdeniz'in mavi sularına düştü. Şimdi dünyanın en mağrur, en gururlu ordularının yürüyüşünü yapmalıyız' demiştir" dedi.
'ÖLSEK NE GAM, İZMİR'E İLK ULAŞAN BİZ OLMUŞTUK YA'
Birlik Pasaport'a geldiğinde atılan bir bombanın Yüzbaşı Şerafettin'in ayaklarının altında patladığını ifade eden Prof. Dr. Arı, "Bombanın infilak etmesiyle birlikte yaralandı. Onları ağlayarak bir Türk genci karşılıyor. Türk genci bayrağı Şerafettin Bey'e veriyor. Yüzbaşı Şerafettin bayrağı göğsüne sokuyor. Hükümet Konağı'na ulaştığında Yunan bayrağını gönderden indiriyor. Göğsünden çıkardığı bayrağa baktığında kanının bayrağa bulaştığını görüyor. Anılarında diyor ki; 'Baktım, bayrağımın kırmızısına kanım bulaşmış. Ağlıyorum, ağlıyorum. Gözlerim boşalıyor. Şimdi de kanımın bulaştığı bayrağıma gözyaşlarım bulaşıyor. Ölsek ne gam, İzmir'e ilk ulaşanlar biz olmuştuk ya' diyor" ifadelerini kullandı.
'ŞEKERLİ KAHVE İÇTİ'
Mustafa Kemal Paşa'nın 9 Eylül günü öğleden sonra Belkahve'ye geldiğini belirten Prof. Dr. Arı, "Türk birlikleri o geldiğinde pek çok noktada Türk bayrağını çekmişti. İzmir'de artık Türk bayrağının dalgalandığını görünce çok keyiflendi. 'Birer kahve içelim' dedi. Anlatıldığına göre sade kahve içmeyi seven Mustafa Kemal Paşa, burada şekerli kahve içti, çünkü bu güzel gün ancak böyle tatlı bir kahveyle kutlanırdı. Ertesi gün Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ile birlikte İzmir'e girdiler. O gün yanında bir de kılıç getirmişti. O kılıç da Buhara'nın İzmir'e ilk girecek olan fatihe vermek üzere ona armağan ettiği kılıçtı. Bir söylentiye göre bu kılıç Timur'un kılıcıydı. Yüzbaşı Şerafettin'e bu kılıcı takdim etti ve ona İzmir adını verdi" diye konuştu.