Müzik biter, herkes eve döner
Sözcü'den Yılmaz Özdil dünkü yazısında restoran ve kafelerdeki müzik yayını yasağından bahsetmiş.
Bar veya restoranda yemek yerken veya bir şeyler içerken müzik dinliyorsan, Covid-19 sana bulaşabilir, demiş. Konulan 00’dan sonra müzik yayın yasağını biraz tiye almış…
Geçen yazımda bu bar ve restoranlardaki yığılmalarla hep beraber, samimice, saatlerce oturma hallerimizden ötürü virüsün bulaşma-bulaştırma olasılığından bahsetmiştim. Bu yüzden Sayın Özdil’in bu yazısını biraz üstüme alındım.
Her türlü kurum, kuruluş bu kadar sıkı denetlenmeye çalışılırken, bu mekanlarda gördüğüm insan yığınları beni endişelendirmişti. Neyse ki, Sayın Soylu bu konuda hassasiyet gösterdi ve müzik yayınını 00’dan sonra yasakladı. Bu yasakla beraber herkes müzikle Covid’ in ne ilgisi var diye düşündü…
Fakat bildiğim kadarıyla bir mekanda canlı veya kayıt yayın müzik varsa ve belli saatte kapanırsa, bu orada oturanlar için - haydi kalkın gidin- anlamına gelir. Yani müzik bitti , zaten Covid’de var…haydi dostlar evinize demek olmuyor mu bu?
Benim tecrübem bu yasağı kafamda bu şekilde açıkladı. Sayın Bakan belli ki mekanları 00’da tamamen kapatın diyemedi. Aslında yapılması gereken daha önceki yasaklara dönerek, saat kısıtı getirmek ve mekanları kapatmak olmalıydı.
Fakat esnafı desteklemek adına belki de tepki almak istemedi ve dolaylı bir mesaj verdi. Herkes dolaylı mesajı biraz incelemeli diye düşünüyorum.
Şahsi aracının içindeyken bile maskesi yok diye 900 lira ceza kesilebiliyorken, mekanların önündeki yığınları kontrol edebilmek adına yasaklar getirmek Covid’le tüm dünya olarak mücadele ederken çok görülmemeli…
Devlet okulları ve Covid-19
21 Eylül Pazartesi günü okullar, okul-öncesi ve 1.sınıflar olarak açılacak. Açılacak ama pek çok okulun temizlik kaygısı eğitim-öğretimin önüne geçmiş durumda.
Özel okulların bütçe sıkıntıları devlet okulları gibi değil. Bu sebeple gerekli tedbirleri alıp kapılarını açabilirler.
Peki Devlet okullarının bütçe sorununu kim çözecek?
Velilere, “Salgın hastalıklar kapsamında taahhütname” gibi sorumluluğu biraz da velilere yani ailelere yüklemek adına sözleşme imzalamaları isteniyor. İyi de okulun giriş-çıkış-sınıf-tuvalet gibi alanlarının temizlik sorumluluğu okullara ait değil mi?
Yoksa öğretmenlere mi ait?
Öğretmen arkadaşlarım kendi masalarını, camlarını, duvarlarını öğrencileri ile beraber temizlediklerini anlatıyorlar. Sabun, tuvalet kağıdı gibi temel temizlik malzemelerini velilerden istediklerini veya para toplayarak aldıklarını söylüyorlar.
Bizlerde ilkokul zamanlarımızda her hafta sıra örtülerini alır evde yıkamaya götürürdük. Ama bu biraz da yaşadığımız mekanın sorumluluğunu almak adına yapılan bir ritüeldi.
Yine tuvaletlerimiz pisti, kokardı. Uçunarak girerdik ve lamba olmadığından korkardık. Bunlar bizim belleklerimizin bir kenarında duruyor. Fakat kadrolu temizlik görevlileri vardı.. haaa, işlerini yapmıyorlardı..o ayrı…
Hala bu sorunların devam etmesi ne kadar acınası ve üzücü bir tablodur…
Sayın Ziya Selçuk’un yük olarak gördüğü acaba okulların temizlik personel ve malzeme ihtiyaçları mıydı? Bu yüzden mi senelerdir velilerden okul-aile birliği adı altında paralar toplanıyor acaba…
Gelişmiş ülkeler öncelikle çocuklarını iyi yetiştirerek daha yaratıcı bir toplum ve sonrasında daha rekabetçi bir ekonomi yaratıyorlarken; bizler akmayan çeşmeler, olmayan sabunlar, kokan tuvaletler, temizlik yapan öğretmenler ile hangi muasır medeniyet seviyesinden bahsedeceğiz çocuklarımıza…
Son olarak; Eğitim Bilimci Sayın Selçuk Şirin’in dediği gibi kamuda “bütçe” demek “öncelik” demektir. O zaman bu önceliği yaşamak ve yaşatmak lazım…