ABD İLE TÜRKİYE'NİN ORTASI  

İsmail SERT

NATO zirvesi kapsamındaki Erdoğan-Biden görüşmesi bugün gerçekleşecek. Kısa haliyle yarım saat, en fazla bir saat sürecek. Çeviri sebebiyle oluşacak doğal kayıplar da buna dahil.
Ortalama bir tahminle, birkaç öncelikli başlık ancak konuşulabilecek.
Özel dosyaların kapağının açılması bir yana, masaya gelme ihtimali bile zayıf. Birçok konu için notlar alınabilir ve diplomasi ekiplerinin çalışmaları başlatılabilir.  
Türk - Amerikan ilişkileri her zaman inişli çıkışlı oldu.
Aramızdaki değişmeyen, en sağlam temel iki NATO müttefiki oluşumuz. Onun üst katındaki zeminin rengi sürekli değişiyor: Bir uzaklaşma, bir yakınlaşma… Bir öfke, bir yumuşama… Kapılar bir kilitli, bir açık…

Zebra için sorulan bir Amerikan bilmecesi vardır. Zebra, siyah üzerine beyaz çizgili midir?
Yoksa beyaz üzerine siyah çizgili midir?
İkili ilişkimizde hangisinin kalıcı renk, hangisinin geçici renk olduğu belli değil.

Bugünlerde hayli soğuk ve sorunlu bir dönemden geçtiğimizi kabul edebiliriz. Seçim öncesinde Biden’in sarf ettiği densiz sözlere, bir de 24 Nisan’daki ‘Soykırım’ haksızlığı eklendi.
Üstelik ABD’nin YPG’ye çok yönlü desteği devam ediyor. Kısacası; ‘kriz’ tanımlaması yapmak için şartlar tamam.
Bu ortamda, bu kısa görüşmenin strateji oyunlarının işlemesi, mesajların gidip gelmesi, manevralar yapılması için yeterli mi?
Hiç değil.
Dahası; herkes birbirinin ne diyeceğini zaten biliyor. ABD tarafından ‘bizi anlayın’ talebini her zaman duyuyoruz.
En haksız oldukları durumlarda bile anlattıklarımız karşı yamaca çarpıp geri dönüyor: ‘Bizi anlayın!’
Bu geziyle, henüz yeni işbaşına gelmiş Başkan Biden ‘Amerika geri döndü’ tezini görücüye çıkartıyor. Kağıt üzerinde parlak gibi görünse de ilk kez yüz yüze tepkilere muhatap olacak.

Türkiye ise NATO’nun sınır ülkesi. Üstelik sürekli sorun üreten bir bölgede sınırı tutuyor. Rusya, İran, Suriye bizim komşumuz… Dolayısıyla Türkiye sıradan bir müttefik değil.
Ve bu konuda yeni bir başlık var.
Türkiye, NATO çatısı altında, Kabil Uluslararası Havalimanı’nın güvenliğini sağlama görevine talip. ABD açısından Kabil havaalanının korunmasının ve sağlıklı işlemesinin hayati öneme sahip olduğunu biliyoruz.
Türkiye tarafından bakıldığında olay, 70 yıl öncesinde Kore’ye asker gönderilmesi kadar ciddi. Türk ordusunun başarısı ve tecrübesi üst düzeyde olsa da Afganistan tehlikelerle, tuzaklarla dolu bir coğrafya.
Ve üstelik Taliban, Ankara’nın görev isteyişine olumlu bakmıyor. Bu dosya görüşmenin öncelikli konusu olabilir.

S-400 ve F35 konusunda ise söyleneceklerin tamamı söylendi ve donduruldu. Bu haliyle bile ABD yetkililerin dilinde ‘sorun’ olarak ifade ediliyor.
Ne kadar haklı olsak da ikna edemiyoruz. Ve diğerleri; FETÖ, Halkbank davası, Doğu Akdeniz, Ukrayna (Donbass), Dağlık Karabağ…
ABD, son fotoğrafıyla, demokrasisinin ve insan hakları düzeninin ayarları ciddi biçimde bozulmuş bir ülke.
Yeni yönetimden hızla müdahale etmesi bekleniyor. Dışarda ise Rusya’yı dengelemek, Çin’in yükselişini kısa vadede durdurmak, uzun vadede tehdit olmaktan çıkarmak kolay iş mi?
Bu şartlarda, görüşmenin ‘net ve kalıcı bir sonuç’ doğurmayacağı belli. Yeni yaralar açacak olmasa da, eski yaraları onaracak güçte de değil.
İleriye dönük bir iki adım atılarak ilişkilerin yönü, alt ve üst sınırları belirlenmiş olur. Taraflar birbirlerini yoklamış olurlar. Hassasiyetler ve öncelikler teyit edilir, kırmızı çizgilerin üzerinden geçilir.
ABD büyük, daha da büyümek istiyor. Türkiye bölgesinde dik duran, güçlü, kararlı bir ülke. Takip eden günlerde ABD-AB ve Biden-Putin zirvelerinden de bölgemize yani ilgimize, yani payımıza düşenler olacak. Bu görüşmeden çıkacak sonuçlar, onların tamamı ile birlikte değerlendirilip yorumlanacak.
‘Orta yol’ her zaman vardır. Kapı ne tam kapanacak, ne tam açılacak, ‘ileriye bakacak kadar’ aralanacaktır.