BABACAN'DAN START UP

İsmail SERT

START UP, kabaca ‘başlangıç’ olarak tanımlanıyor.
Esasında ABD kaynaklı bir iş modelinin adı. Daha çok, sıfır noktasından iş dünyasına giriş yapan şirketler için kullanılıyor. Bu şirketler, hızlı büyümek üzere özel tasarımlanmış olmalarıyla tanınıyorlar.
Ayırıcı özelliklerini de sıralayabiliriz:
Teknolojiden üst düzeyde yararlanıyorlar. Geniş kitlelere hızlı ulaşıyor, sundukları hizmeti, giderdikleri ihtiyacı iyi anlatıyorlar. Gelişmeye ve geliştirilmeye uygun olmalarına da özen gösteriliyor. İşte bu çerçevede şekillenen yeni bir fikrin, yeni bir oluşumun, yeni bir girişimin adı START UP.

Buradan Babacan’a geçebiliriz.

Babacan girdiği okulları birinciliklerle bitirdiğini bildiğimiz, ticaret ahlâkını Çıkrıkçılar yokuşunda edindiğini varsaydığımız, Ankaralı köklü bir tüccar ailenin çocuğu.
Yolu Erdoğan’la kesişince siyasete atıldı ve genç yaşta bakan oldu. 12 yıl bu görevini sürdürdü.
Siyasetin alışılagelmiş pratiklerine asgari düzeyden katılan, işine odaklanan, ekonomiyi başarıyla yönettiğine ikna olduğumuz, iyi bir teknisyen bakandı. 8 Temmuz 2019’da AK Parti’den istifa etti.
Şimdi DEVA Partisi’nin Genel Başkanı.
Babacan, önceki akşam katıldığı bir televizyon programında, hayatının 2018 yılından bir sayfayı anlattı. Meğer o günlerde, yani AK Parti milletvekili iken, Abdullah Gül’ün muhalefetin ortak adayı olmasının konuşulduğu masanın -kendi ifadesiyle- tam da göbeğindeymiş. “Görünür değildim ama göbeğindeydim” diyor. AK Partide görünüyor, ancak muhalefete çalışıyor. Biliyorsunuz, bu iki kimlikli olma halinin yaşadığımız süreçte yaygın bir adı var: ‘kripto’.

Parti kurma aşamasına geldiğinde, geriye doğru kendisi için ‘parti içi muhalif’ portresi çizip, gezi olayları sırasında, iktidarın yaptıklarına ne kadar karşı çıktığını anlatmaya çalışmıştı da pek dinleyen, ciddiye alan olmamıştı.
Şimdi de “o dönemde kafa olarak zaten kopmuştum” diyor. Kafası bir tarafta, imzası ve bedeni diğer tarafta!

Ve devam ediyor Babacan.
“2018’de Gül muhalefetin ortak adayı olsaydı kazanırdı” diyor.
Neresinden tutsanız elinizde kalacak bir önerme. Siyaset, ileriye doğru öngörü yeteneğinin yanında, geriye doğru, yaşananları isabetli yorumlama yeteneği de istiyor. Bu ifade, kağıt üstündeki hesabın miting meydanına yansıdığını, orada birikenin yolda kayba uğramadan sandığa ulaştığını varsaymak oluyor.
Peki parti yöneticilerinin tepede anlaşması, seçmenin otomatik olarak ikna olması demek midir?
Siyasetin matematiği dört işlemden ibaret midir?
Babacan bu hesabıyla, olsa olsa ancak ‘siyaset heveskarı’ sınıfına kaydolabilir.

“Türkiye 5 yıl kaybetti” diyor Babacan ve “tarihten ders almamız gerektiğini” söyleyerek devam ediyor. Doğrusu buradan da ‘mahcup ve çeyrek bir teklif’ çıkarma gayretini anlayabiliyoruz.
Demek istiyor ki; “Şimdiden 2023 seçimleri için Gül’ün ortak adaylığını masaya koyuyorum.”
24 Haziran 2018’de Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Babacan’ın gönülden destek verdiği Gül aday olamadı, ‘kafaca koptuğu’ Erdoğan seçimi kazandı.
Seçimden sonra Babacan vekilliğe devam etti. İstifa etmek için, eksiği yok fazlası var, bir yıl bekledi. Bir yıl ne düşündü? Ne bekledi? Neden bekledi? Bunlar cevaplanmayı bekleyen sorular.
Babacan, uzun süren bir çalışma sonrasında iddiasını büyüttüğünü ilan etti ve parti kurdu. “Sıfırdan, tertemiz başlıyoruz” dedi. “Düşün peşime” dedi. “Deva bende” dedi.
Ve Parti Genel Başkanı sıfatıyla, sorulanlara açık seçik cevaplar verirken 2018’deki bu sayfayı kendisi açtı. Anlatırken kurt bir politikacı olduğunu, siyasi kurnazlığının ve  manevra yeteneğinin yeni olmadığını gösterme gayretindeydi.
Okuyucu kararını kendisi verir nasıl olsa.
Ben sorularla bitireyim.
Vefasızlık mı?
Tutarsızlık mı?
Sinsilik mi?
İki yüzlülük mü?
Arkadan vurmak, sırttan hançerlemek mi?
Doğrudan ihanet mi?
Bir Start Up çıkışı için kendi portresine bir çentik mi attı Babacan?