BİR BAŞKA YANGININ KIVILCIMI
Hiç olmadığı kadar yoğun orman yangınlarıyla kuşatıldık. 9. gününde olmamıza rağmen halen ateşin söndürülemediği yerler var.
Aklımız fikrimiz yanan bölgelerde olsa da, ben büyük yangın(!) çıkarma potansiyeli taşıyan başka bir kıvılcımdan söz etmek istiyorum.
Önce anayol kenarlarında üçerli beşerli gruplar halinde görüldüler. İstanbul’da Zeytinburnu sahilinde gezinen dokuz Afgan genç ise askeri kamuflaj elbiseler içindeydiler ve fazlasıyla dikkat çektiler. Biz bu fotoğraflara şaşkın şaşkın bakarken, Van’ın Çaldıran ilçesinde arama yapılan bir tırın dorsesinden 264’ü Afgan üç yüz göçmen çıktı.
Sosyal medyada anlatılanlara inanacak, gösterilenleri gerçek kabul edecek olursak; Afganlar doğu sınırımızdan akın akın geliyorlar. Yetkilileri dinleyecek olursak; bir hareketlilik var, ancak sayıları abartıldığı kadar değil.
Afganistan’dan çekilmeye başlayan ABD, kendisine hizmet verdiği için Taliban’ın doğrudan düşman olarak konumlandıracağı 19 bin Afgan’ı ve ailelerini (toplamda yaklaşık 53.000 kişi) ülkesine almaya karar verdi.
Bunun dışında, düşman görülme ihtimali olan ve Taliban’ın insafına bırakmamak için özel formüller üretmeye çalıştığı Afganların sayısının 1 milyon olduğu tahmin ediliyor. Hatta daha da fazla. Çünkü bu kaos ortamında, Taliban’ın kimleri ABD işbirlikçisi, yani düşman ilan edeceği kestirilemiyor. Ya da bu fırsattan yararlanarak, Afganistan’ı terk etmek isteyeceklerin sayısı tahmin edilemiyor.
Bu çerçevede ABD, 2 Ağustos’ta yaptığı skandal bir açıklama ile göçmenlik başvurularını üçüncü ülkeler üzerinden kabul edeceğini duyurdu.
Gidilebilecek ülkeler arasında Türkiye de var. Bir yolunu bulup üçüncü bir ülkeye geçecek Afganlar internet üzerinden başvurularını yapacaklar ve ABD’den haber gelmesini bekleyecekler. ABD’nin karar vermek için kendisine tanıdığı süre 12 gün, 12 hafta değil, tam 12 ay.
Bu hain planın Türkiye açısından kabul edilebilir bir yanı yok. Peki yaşananlar bir oldu bitti mi? Yoksa Türkiye, ABD’nin tahliye planının bir parçası olmayı kabul etti mi? Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz’dan sonra, Belçika İltica ve Göçten Sorumlu Devlet Bakanı Sami Mehdi’nin söylediklerinden anlamamız gereken bu mudur?
Türk Dışişleri Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı özellikle ABD’nin açıklamasına şiddetle itiraz ettiler. Ancak gelen haberler, dolaşıma sokulan fotoğraflar, ortaya atılan iddialar endişe verici. Ne kadar Afganlının geldiğini, gelmekte olduğunu, gelebileceğini net olarak bilmiyoruz.
Ayrıca başka sorularımız da var. Esed’in bombalarından ve DEAŞ’ın şiddetinden kadın, erkek, çocuk hep beraber kaçan Suriyelilerle, Taliban’dan kaçtığını iddia eden ve neredeyse tamamı genç erkek Afganlar aynı kategoride olabilirler mi?
Afganistan’ın demografik yapısını oluşturan Peştunların Pakistan’a, Taciklerin Tacikistan’a, Özbeklerin Özbekistan’a, Şiilerin İran’a gitmesi beklenmez mi? Nasıl oluyor da hepsi birden topluca Türkiye’ye yöneliyorlar? Onları önce İran sınırına, oradan da İran’ın görmezden gelmesiyle Türkiye sınırına, hatta içine kadar getiren bir plan mı uygulanıyor?
Afganistan’dan çıkanların öncelikli hedeflerinin AB ülkeleri olduğuna, Türkiye’nin geçiş için tercih edildiğine ikna olabiliriz. Ancak AB’ye geçmek, Türkiye’ye girmek kadar kolay değil. Göçmenlerin ilk tercihleri gerçekleşmeyince, fiilen Türkiye’de yaşamaya başladıklarını da önceki tecrübelerimizden biliyoruz.
Bu insani sorun karşısında, dünyanın Türkiye’ye övgüden ve teşekkürden başka söyleyeceği söz yok. Türkiye olağanüstü fedakarlıklar üstlendi. Üstlenmeye de devam ediyor. Daha fazlasını teklif etmeyi kimse aklından bile geçirmemeli.
Emperyalist ABD, bölgeyi kendi çıkarı için karıştırmaya, etnik yapılarla bir puzzle gibi oynamaya devam ediyor.
Türkiye bir ‘bekleme odası’, bir ‘tahliye üssü’, bir ‘kabul istasyonu’ olarak kullanılamaz.
Gördüğümüz ve doğal olarak tedirgin olduğumuz manzaralar sosyal ve siyasal yapımızda, ekonomi ve güvenlik alanlarında çıkacak bir büyük yangının kıvılcımları olabilir.