GERGEDANLARI NASIL TAŞIMALIYIZ?
Biz mizah dergilerinde İrfan Sayar’ın çizdiği Zihni Sinir procelerini bilirdik.
Bazıları halen aklımdadır.
Güneş enerjisi ile çalışan dükkan tenteliği, sallama çay içenlere poşet sıkma makinalı çay bardağı, yaşlıların uzun yürüyüşlerde yorulmaması için motorlu baston procesi…
Hayal gücünü takdir etmek üzere, Harvard Üniversitesinin her yıl on dalda dağıttığı, ‘Ig Nobel Ödülleri’ Zihni Sinirinkilerden biraz daha hallice projelere veriliyor.
Ödüllerle, bilimin hiç de asık suratlı olmadığı, bilimsel yöntemlerle her konuda araştırma yapılabileceği anlatılmaya çalışılıyor. Bilimin halk kitlelerine donuk görünen yüzünü gülümsetmek için çaba harcanıyor.
Nobel bildiğimiz Nobel. Başındaki ‘Ig’ ise ıgnoble kelimesinin kısaltılmış hali. Ignoble birçok kaynakta farklı çevirilerle Türkçeye aktarılmış: Rezil, gereksiz, bayağı, utanç verici, faydasız, kalitesiz, değersiz, anlamsız, tuhaf, saçma, deli saçması, komik…
Kısacası Ig Nobel’e ‘Çakma Nobel’ ya da ‘Nobel’in parodisi’ de denilebilir.
Ödülün içeriğini biraz daha açıklamak için çok rağbet görmüş şu tanımı kullanabiliriz: ‘Önce güldüren, sonra düşündüren buluşlar’.
Konuyu öğrendiğinizde önce bir gülme hissine kapılıyorsunuz. Metodolojiye baktığınızda, aslında ne kadar titiz ve ciddi çalışılmış olduğunu anlıyorsunuz. Sonra gerçek verilerin kullanıldığını fark ediyorsunuz.
İnsanı ilk anda afallatan sürecin sonunda komik, ancak önermeleri sağlam, bilimsel bir çalışmanın ortaya çıktığını görüyorsunuz. Üstelik sonuçlar bilimsel dergilerde de yayınlanıyor.
Çalışmalarda hangi soruların peşinden gidildiğini örnekleyeyim:
Bir ağaçkakan günde binlerce kez gagasını ağaca vurduğu halde neden baş ağrısı çekmez?
Bir grup fotoğrafında herkesin gözünün açık çıkmasını kesin olarak garantilemek için kaç poz çekilmelidir?
Yazı tahtasına sürülen tırnağın sesi neden bu kadar rahatsız edicidir?
Güvercinler bronz heykellere neden konmazlar?
Araştırmacıların hangi alanlarda çalıştıklarına dair örneklerle devam edeyim:
‘Tavukların güzel kişileri tercih ettiklerini gösteren' bir araştırma, ‘kılıç yutmanın yan etkileri’yle ilgili bir çalışma, ‘canlı bir timsah ile temas kurmanın, kişinin kumar oynama isteğiyle ilişkisi’ üzerine bir inceleme, ‘bir fincan kahve taşınırken geri geri yüründüğünde ne olduğunu anlamak için yapılan bir sıvı dinamiği araştırması…vb.
Bu yıl taşıma alanındaki Ig Nobel ödülü, veteriner hekim Robin Radcliffe ve ekibine verildi. Ekip, gergedanların taşınması sorununa kafa yormuş. Ve sağlıkları açısından en iyi yöntemin, gergedanların ayaklarından bir helikoptere bağlanıp baş aşağı sarkıtılarak taşınması olduğu ortaya çıkmış.
Ne diyelim, iyi olmuş.
Gergedan taşımanın doğru yolu bulunmuş. Beylik bir söz olduğunu kabul etsek de hiç küçümsemeden şunu söyleyebiliriz:
“Gergedanları yok sayamayız. Sonuçta dünyayı onlarla da paylaşıyoruz”.
Ancak diğer yandan, içinde gergedanların da olduğu dünya fotoğrafına daha geniş, en geniş açıdan bakmak mümkün. Bakalım ve gördüklerimizi ayıklamadan, sansürlemeden dile getirelim. İşte gözümün önünde yüzbinlerce göçmen buradan oraya, oradan buraya dere, tepe, dağ, deniz taşınıp duruyorlar. Güven içinde yaşayacakları ve karınlarının doyacağı bir yerlere ulaşmaya çalışıyorlar.
Buradan bakınca, insan söylemeden edemiyor: Harvard’ın araştırmacıları keşke göçmenlerin durumlarını da sorun etselerdi! ‘Göçmenler neden göçmendirler?’ sorusunun peşine düşselerdi! ‘Bu kadar çok insanı yerinden, yurdundan, sevdiğinden, canından eden olayların sebepleri ve sonuçları üzerine de bir araştırmaya girişselerdi!
Keşke insanlık dersinde göçmenler için çalışsalardı da teneffüslerde gergedanlarla ilgili araştırma yapsalardı!
Belki o zaman başlarını diğer tarafa çevirmenin, “parasını verelim de siz bakın” demenin dışında, kendilerinin de içine dahil oldukları bir çözüm önerebilirlerdi. Gergedanların baş aşağı taşınmasının daha iyi olduğu sonucuna ulaştıkları sırada, göçmen sorununda insanlığın da baş aşağı gittiğini görebilir, gösterebilirlerdi.