HELALLEŞELİM

İsmail SERT

Helalleşmeyi gündemimize Kemal Kılıçdaroğlu taşıdı.
Konuşmasına başlarken CHP’nin açtığı yaraların kapanması için helallik istemekten söz etse de devamını buna uygun getirmedi.
Partisinin siyaset mühendisleri, seçim taktisyenleri ve sosyoloji uzmanları ortak bir çalışmayla, uzun bir liste hazırlamışlar.
“Onlar da eksik kalmasın, bu toplumsal kümeyi de kapsayalım, şu grubun da gönlünü alalım” türünden gayretlerle oluşturulan bir liste. Haklarını teslim edelim; kimseyi dışarda bırakmak istememişler!

28 Şubatçıların açtığı yaralarla, ikna odalarına sokulan başörtülü kızlarla, Roboski ile, Sivas, Kahramanmaraş mağdurlarıyla, Diyarbakır hapishanesi mahkûmlarıyla, mahalleleri gasp edilip yerlerine lüks siteler dikilen Romanlarla, varlık vergileri ile zarar uğratışmış azınlıklarla, mahkemelerde süründürülen askerlerle ve aileleriyle, Londra’ya göç etmiş parlak beyinlerimizle, Ali İsmail Korkmaz’ın ailesiyle, Soma’yla, darbeciler tarafından bir sağdan, bir soldan diyerek asılan çocuklarımızla, oğlu Oğuz Arda Sel’i tren kazasında kaybeden anneyle, Ahmet Kaya ile helalleşecekler.

Bizde sadece musalla taşındaki mevta için, hazır bulunanlardan topluca helallik istenir. Yaşayanların önden gidenlere son görevidir. Helallik ölen kişiye verilse de ölümün bir büyük öğüt olduğunun kabulüdür.
Böylece, ölümlü olarak yerimizi ve haddimizi bildiğimizi beyan etmiş oluruz. Onun dışında helalleşmek bire birdir ve gündelik hayatın içinde mündemiç halde yaşar.
“Hoşcakal” derken, yanına “hakkını helal et”i ekleyiveririz. Bazen karşıdaki ürperir, “ne o ölüme mi gönderiyorsun!” der. Onun cevabı da hazırdır: “sağlık helalleri olsun” deriz.
Dolayısıyla bu ülkede “helalleşelim!” anonsu yadırganmaz. Helalleşelim tabi. Bugünden tezi yok, hakkı geçen, hakkının geçme ihtimali olan herkesten, açık ve net bir ifadeyle, içten gelen bir seslenişle helallik isteyelim. Birinin bize hatırlatmasına gerek kalmadan, üzerimizde kalabalığın baskısını hissetmeden, “ben de modaya uyayım” demeden helalleşelim.
Bir defalık da olmasın. Çünkü helalleşmenin gerisinde, ilahi adaleti kabul etmek, helali haramı, ötekinin hakkını tanımak vardır. Özür dilemekten farkı buradadır. Hayatın bütününü, o sınır çizgilerini çiğnemeden, esnetmeden, eğip bükmeden tamamlama gayretiyle helalleşiriz.  
Karşımızdakinin gözünün içine bakarak, kalbimizi ona açarak, onun kalbinin sesini duymak üzere sessizce ve doğal olarak biraz mahcubiyetle elimizi uzatalım ve o anın kıymetini bilerek helalleşelim.
Helalleşmeyi kampanya hazırlayan profesyonellerin sunduğu paketlerin ‘anahtar kavramı’ olarak telaffuz etmeyelim. “İyi yakaladık, herkesten önce düşündük, geçmişimizi temizler, sıfırdan başlarız” demeden kullanalım.
Yukardan bakmadan, karşılığında başka bir şey değil, sadece ‘hakkını helal ettiğine dair’ bir beyan duymayı umarak, kimseyi sürüye saymadan, herkesle tek tek helalleşelim.
Yaptıklarımızla yüzleşerek, cesaretle özeleştiri yaparak, gönülden pişman olarak helalleşelim.
Gelişi güzel tekrar etmeyelim. Tekrar ede ede içini boşaltmayalım. Son kullanan biz olacakmışız gibi hoyratça tüketmeyelim. Slogana dönüştürmeyelim. Tehdit aracı yapmadan, “ya helal edersin, ya da…” ikileminde bırakıp köşeye sıkıştırmadan helalleşelim. Miting meydanlarında ‘helalleşme seansları’ yapmanın provasına dönüştürmeyelim.  
Helalleşelim. Yere düşürmeden, değerini eksiltmeden, ağırlığını hafifletmeden, katılaştırmadan, ne demek olduğunu unutmadan helalleşelim. Helalleşelim ki; ortak bahçemizde ‘empati’ denilen o nadide çiçeği yetişebilsin.   
Helallik dilemek, karşısında kayıtsız kalınamayacak bir adımdır. Beklenen karşılığı hakkını helal etmektir. Alternatifi olsa olsa susmaktır. Susmak ise hesabı Allah’a havale etmektir.
Helalleşme bir söz olmakla birlikte, ondan çok daha fazlası, bir duruş, bir tavırdır. Sıcaklığı hissedilebilen, samimiyetsizliği kaldırmayacak bir yaklaşımdır.   
Helalleşme, seçime ayarlı bir sürecin işi değildir. Helalleşme, üzerine çıkıp konuşma yapılacak bir seçim kürsüsü değildir. Seçim hesaplarına etki yapması için kullanılacak bir enstrüman da olamaz.
Helalleşmeyi kişisel boyuttan toplumsal, siyasal bir ölçeğe taşırken, esasından kopartıp basit bir araca dönüştürme tehlikesi olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.