İNSANİ ARA
Dünya diplomasi literatürüne yeni bir kavram eklendi: ‘İnsani Ara’. “Ateşkes” diyemeyen hasta zihinlerin, şeytani akılların ürettiği berbat bir kavram. Berbat, çünkü buradaki ‘insani’nin insanlıkla hiç ilgisi yok.
Neden ateşkes diyemiyorlar?
“Ateşkes” denmiş olsaydı, İsrail’in bir ‘devlet’ olduğunu göstermek üzere bir adım atılmış olabilirdi. Oysa İsrail bir devlet değil. Olsa olsa -‘oksimoron’ bir deyimle- bir terör devleti. Hayır, yine olmadı. Başına ‘terör’ eklesek bile ‘devlet’ demek uymuyor. Ona ‘devlet’ dersek, bütün kavram setimizi değiştirmemiz gerekir. Aksi halde konuşamayız, anlaşamayız. İsrail, ABD’nin ve Avrupa’nın, birleştirerek söylersek; batının Ortadoğu’nun kalbine sapladığı bir proje! Kurguladığı, uyguladığı, beslediği, donattığı bir proje…
“Ateşkes” denmiş olsaydı, kendi ‘ahlakı’ ve kendi ‘kuralları’ içinde, bir savaş yaşandığı kabul edilmiş olurdu. Oysa değil. Bu kavram ile ortadakinin ‘savaş’ olmadığının farkında olunduğu ilan ediliyor.
“Ateşkes” denmiş olsaydı, İsrail insanları katlettiğini kabul etmiş olurdu. Oysa inandığı teopolitik buna izin vermiyor. İsrail savaş makinalarının hedefinde gördüğü Filistinlileri ‘insan’ olarak kabul etmiyor. Bunu papazlarının, askerlerinin, bakanlarının ağzından defalarca duyduk.
“Ateşkes” denmiş olsaydı, ister istemez ‘kalıcı ateşkes’i çağrıştırılmış olabilirdi. Doğrusu bundan da korktular. Hâttâ belki “barış” çağrısı yapılabilir, tek çıkış yolu olan ‘iki devleti çözüm’ konuşabilirdi. Oysa İsrail’in bunları duymaya tahammülü yok. İsrail, ateşle, barutla, bombayla, kanla, gözyaşıyla bütün dünyaya kendi sapkın normalini dayatmayı sürdürüyor.
“Ara” diyorlar
“Ara” derken, arızi bir durumdan söz ediyorlardı. Yeniden başlayacaklarını, kaldıkları yerden devam edeceklerini bildiriyorlardı. Katliamı, adeta teknik bir zorunluluktan, kısa süreliğine durdurmanın adıydı ‘insani ara.’ Çocuklar sahiden öldürülmüyordu da, sanki bir filmdi, bir belgeseldi gördüklerimiz. Şimdi de bu gösteriye ara verilmişti. Dünya ‘ara’ üzerine sofistike cümleler kurmaya hazırlanırken, İsrail sıradanlaştırdığı vahşetini yeniden başlattı.
Ara vererek siyasi manevra mı yaptı? Dünya kamuoyundan çekindiğini mi gösterdi? Belki, ancak “çekindimse de işte bu kadar!” dedi.
Üstelik bu ‘ara’da ordusunun ihtiyaçlarını mı giderdi? Silah stoklarını mı denkleştirdi? Sahada karşılaştığı direnci kırmak için stratejisini mi gözden geçirdi? Bunları bilmiyoruz.
Yazık bize
İsrail, dünyayı zamanın dışına çıkardı. Yıllar boyu içini doldurmak için çalıştığımız insan hakları ve hukuk kavramları elimizden kayıp gitti.
Dünya düzeni, çıplak, sansürsüz bir güç matrisine indirgendi. Yönünü kaybeden insanlık derin bir anlam kriziyle karşı karşıya.
Dünyanın vicdanı Gazze’nin enkazı altında. Filistinlilerin topraklarını, evlerini, vatanlarını işgal eden İsrail, geri kalan dünyanın da zihnini istila ediyor. Oturduğumuz koltuklarda çürüyoruz. Sadece ekrana bakan, bir ekrandan diğerine geçen, tepkisiz, kımıltısız bir topluluk olmak üzereyiz.
Ve yaptığının adını koymasını, katilin kendisinden bekliyoruz. O da yaptığına “kendini savunma hakkı” diyor. Verdiği ‘ara’ya “insani ara” denmesini istiyor.
“Yazık bize.” Bunca zaman medeniyet güzergahında ilerlememiş miydik? ‘İnsanlık’ yolunda mesafe almamış mıydık? Dünya bir insanlık testinden, bir ahlak sınavından geçiyor. Gerçek, fazlasıyla çıplak ve dayanılamayacak kadar acı.
“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” demeye gerek yok. Aksini kim söyleyebilir?