KAÇAN ARDA
Fenerbahçeli Arda Güler, İspanya’nın, hâttâ dünyanın büyük kulübü Real Madrid’e transfer oldu. Arda’yı, Madrid’deki imza töreninde annesinin gözyaşlarını silerken gördük. O an o görkemli salon küçülmüş, Ankara Altındağ’daki mütevazı evin oturma odası olmuş, herkes gitmiş, anne oğul kalmışlardı. Anne samimi, Arda bir o kadar masumdu. Bir fotoğraftan fazlasıydı. Anne oğulun futbolla süslenmiş hikayesinin tertemiz akarak bugüne geldiğinin resmiydi. Umarız ve dileriz, devamı da öyle gelir.
Arda nasıl olsa Fenerbahçe taraftarının gözyaşlarını silmeye yetişemezdi. Hem annesininki gurur gözyaşıydı, taraftarınki karışıktı. 9 yıllık şampiyonluk hasreti vardı temelinde. Başkanın başına buyruk halleriyle şaşkındılar. ‘Dünyanın en iyilerinden’ diye pazarlanan teknik adamın akla yatmayan işlerine öfkeliydiler. Ve sonunda, gelecek sezonun umudu Arda’yı takımda tutamamanın çaresizliğine ağlıyorlardı.
Kulüp Kimindir?
En geniş açıdan bakıldığında futbol kulübü taraftarındır. Kulüpte söz sahibi, hatta kulübün sahibi taraftardır. Bu tespit izah etmek için detaylı şemalar çizmek, bağlantıları gösteren modellemeler yapmak gerekebilir. Kısası şu: futbol dünyasında para ve şöhret kazanmayan, üstelik parasını ve zamanını harcayan sadece taraftardır. Kalanların hepsi ya doğrudan, ya dolaylı olarak yüklü paralar kazanır, itibar edinirler. Kulüpte ya da daha yerinde bir tabirle ‘camia’da gücü hep aynı yerde ve hep aynı ağırlıkta duran taraftardır.
Sermayelerinin gücüyle kulübün tepe koltuğuna oturan başkanlar bu gerçeği kabul etmek istemezler. Güçlerinin masif olduğuna inanırlar.
Taraftardan hemen sonraki sırada futbolcular yer alır. Futbolun tek oyuncağı top onun ayağındadır.
Teknik direktör arada bir yerdedir. Hızla çıkabilir, aynı hızla inebilir. Sağa sola savrulabilir. Omuzlara alınabilir, arka kapıdan kovulabilir.
Başkan elbette önemlidir. Kulübün önceliklerini belirler, dört bir yanı kontrol eder, öngörüsüyle sorunların önüne geçer ve camiaya istikamet verir.
Sıralamayı yapalım: Futbolcu önemli bir yerdedir. Teknik direktör kritik bir görevi üstlenir. Başkan başkanlık yaptığı ölçüde kendi yerini genişletir ve yükseltir ya da daraltır ve alçaltır. Taraftar -hadi biraz abartalım- parası orijinal olmayan formaya yetse de, kale arkası tribünde otursa da, yeri en sağlam olandır. O sabittir, diğerleri değişir.
Fener’de ne oldu?
Yaşıyla başıyla olgunlaşmış olmasını beklediğimiz hoca, genç yıldız Arda’nın ağırlığını taşıyamadı. Onun ışığından yararlanamadı. Taraftarın sevgisinin kendisini aşarak sahadaki gence ulaşmasını kabullenemedi. Zaten Türkiye’yi ve Fenerbahçe’yi zerre umursadığı da yoktu. O sözleşmesine bağlıydı, günleri sayılıydı. Hatıralarını anlatırken, pekala Türkiye günlerini atlayabilirdi.
Bu hoca portresine bakıp arka plandaki ressamı atlamayalım. Ona bu şansı, küstahlık etme hakkını, burnunu her daim havada tutma genişliğini kim verdi? Elbette Başkan. Üstelik o başkan da taraftarla Arda’nın arasına adıyla, soyadıyla ve servetiyle paketlediği gövdesiyle atladı. Arda’nın olgunluğuna karşılık, ergen tavırlar gösterdi. “Anlatacaklarım var” dedi. Bütün anlatacaklarının Arda’nın taraftarın gönlündeki Arda fotoğrafını silikleştirmek için olacağını herkes tahmin edebiliyor.
Oysa o imza törenindeki Real Madrid Kulüp başkanının konuşması ne kadar öğreticiydi.
Neden “futbol sadece futbol değildir” denildiğinin de izahıydı. Konuşmanın Türkçe seslendirilmesi ya da bizim İspanyolca bilmemiz gerekmiyordu. Başkanın beden diline bakmak, ses tonuna dikkat ekmek bile yeterliydi.
Arda’nın geride bıraktığı
Arda’nın Fenerbahçe taraftarını gönlünden çıkardığını hiç sanmıyorum. O başkanı, başkanın bütün adamlarını ve bütün numaralarını geride bırakarak kaçtı. Ve tabii ki öteki olumsuzluklardan!
Bizdeki futbol dünyasının çarpık işleyişinden, belirsizliklerinden kaçmış olamaz mı? Günü kurtarmak için bir oraya bir buraya savrulan medyadan kaçmış olamaz mı? Açıklığı, şeffaflığı, kuralların net olduğu bir dünyayı tercih etmiş olamaz mı?
Arda’ya emek verenler haklı olarak gururlular. Futbol seyircisinin gururla hüznü bir arada yaşadığını tahmin edebiliriz. Fenerbahçe taraftarına düşen ise gözlerinde yaş olmasa da ağlamak! Peki o gözyaşlarıyla kim ilgileniyor? Bir taraftarınkiyle öteki taraftar. O kadar.