KILIÇDAROĞLU'NU UĞURLARKEN
Kemal Kılıçdaroğlu siyasi hayatını kötü bitirdi. Kahraman gibi olmasa da onuruyla gitmesi beklenirdi. “Onuruyla gitmedi” derken “onursuz ayrıldı” demeye çalışmıyorum. Alkışlarla, minnet duygularıyla yolcu edilebilirdi. Hatıralarda bambaşka bir şekilde yer alabilirdi. Yapamadı.
Hemen bütün siyasetçiler gibi O da gelişinden çok gidişi ile anılacak. Bunca ihtirasına rağmen, kendisini bütün hırslarından arınmış gibi gösterebilmesine hep hayret edilecek.
İsimlendirmeleri hep iki seçenekli olarak kalacak: ‘Gandhi Kemal’ mi? Çakma Gandhi mi? Çarkçıbaşı Kemal mi? Demokrat Amca mı? Devrimci Kemal mi? Bozkurt Kemal mi?
“Kötü politikacı olabilir, ancak iyi insandı”, “Kendisi iyiydi, çevresi kötüydü” savunmaları da hızla unutulacaktır. Hâttâ unutulmuştur bile.
Kılıçdaroğlu Tarzı
Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı adayı yapmaya çalışmıştı. Cesaretli bir adımdı. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu CHP’nin adayı olarak kabul ettirdi ki; bu da fena bir başarı(!) değildir. Muharrem İnce’nin adaylığına da katlandı. Bu aşamada çok gerilmiş olmalı ki; sonunu iyi getiremedi.
Ekrem İmamoğlu’nu ilçe Belediye Başkanlığından İstanbul adaylığına taşıma riskini göze alan, ülkücü Mansur Yavaş’ın Ankara adaylığını partisine onaylatan yine O’dur.
Bu çabalar ve diğerleri “toplum CHP’ye gelmiyorsa, CHP’yi topluma götürelim” tezinin pratikleriydi. Bazıları başarılı olsa da CHP’yi sağa kaydırmakla, geleneksel kodlarından uzaklaştırmakla suçlandı.
Parti yetkililerini devre dışı bırakarak, kendi seçtiği danışmanlarla çalışmayı çok sevdi.
Hitabetini geliştirdi. Ancak şanssızdı. Karşısında son yılların en iyi hatibi, kürsüyü muhteşem kullanan, mitinglerde kitleyi avucunun içine alan Recep Tayyip Erdoğan vardı. O’nun çok yukarılara çektiği çıtaya yaklaşamadı.
Her konuda şanssız da sayılmaz. Kaybettiği seçimler ‘kötü karne’ olarak karşısına çıkarılıyor. Oysa bir başka açıdan bu sayıya konjonktürün, parti kadrolarının ya da seçmenin kendisine tanıdığı şanslar olarak da bakılabilir. Demokrasi tarihimiz içinde, bu anlamda en çok şans kullanan, en çok tahammül edilen parti başkanı, belki de Kılıçdaroğlu’dur.
CHP’yi 1989’deki yerel seçim zaferinden 30 yıl sonra 2019 yılında yeniden yerel seçim başarısına taşıdı. Özellikle, 25 yılın ardından İstanbul’un kazanılması CHP açısından önemliydi. Fakat o başarının etrafını öremedi, o kadroyu dirayetle yönetemedi ve en önemlisi devamını getiremedi.
Son Seçimi
Son seçimde çok heveslendi ve heveslendirdi. Bütün kozlarını kullandı. Tarifsiz riskler aldı. Yine olmadı. Meclis çoğunluğunu kaybettiği, başkanlığı alamadığı gibi, 38 vekilliği ortaklarına kaptırdı.
Seçimden sonra büyük çoğunluk, koltuğu bırakmasını beklerken O, masaları yumruklayarak “bu-ra-da-yım” dedi.
13 yılın sonunda büyük kaybedişin biriktirdiği öfkenin öyle ya da böyle kendisine yöneleceğini hesaplayamadı. Belki düşünmek istemedi, belki de etrafı düşündürtmedi.
O selin önünde durulamayacağını anlaması gerekiyordu. Anlamadı.
Seçim öncesinde “adaylığımı engelleme şansım yok” dediği rivayet edildi. Bu sözün izahı halen yapılabilmiş değil.
Seçim yenilgisinin sonrasında “istifa etmemi sağlama şansım yok” demiş midir? Bilmiyoruz. Kurultaydaki ilk oylamanın ardından “adaylıktan çekilmemi ben bile başaramıyorum” deme hali ekranlara yansıdı. Her başarısızlığının ardından ‘bu defa kazanacağım’ ısrarı ile sonuna kadar direndi ve böyle bir finale sürüklendi.
‘Kılıçdaroğlu kaybetti’ diye projeleri de kaybetti mi sayılacak? Örneğin “helalleşme” diyordu. Gerçi partisi içinde kendisinden başka, bu açılımı samimiyetle sahiplenen kimse olmadı. Birçok CHP’li ya sessiz geçiştirdi ya da konuşmak zorunda kalınca, birkaç kalıp cümle ile yetindi. “Helalleşme değil, hesaplaşma” diyenlerin sayısı da az değildi.
Kılıçdaroğlu başörtüsü konusunda geçmişte yaptıkları hatalar için özür dilemişti. Bu konuda da onun çizgisini paylaşan parti yöneticisine şahit olamadık. İki girişimin de unutuluşa terk edileceğine kesin gözüyle bakabiliriz.
‘Hançer’li Kurultay
38. Kurultayın anahtar kelimesi ‘hançer’ oldu.
Genel Başkanlığa 22 Mayıs 2010’da gelmişti. Ortada ‘kaset’ vardı, ancak adı yoktu. En azından ‘fail’ olarak parmakla gösterilmiyor, teşhir edilmiyordu.
Genel Başkanlıktan 5 Kasım 2023’de gitti. Ortada ‘hançer’ yoktu, ancak adı vardı. Üstelik başroldeydi.
“Sırtımdan hançerlendim” derken de amatör bir siyasetçi profili çizdi. Siyasetin yüksek katları dünyevi hırslarından arınmış dervişlerin buluştuğu tekke değildir. Orada tokalaşmak üzere uzatacağı eline kadife eldiven takıp, arkada tuttuğu elinde hançer taşıyanlar vardır. İhtiyaç halinde çıkarmak üzere zulasına hançer saklayanlar da olabilir. Genel Başkan’ın sorumluluğu, kimin ‘hain’, kimin ‘truva atı’, kimin ‘tavşan aday’ olduğunu ve kime tavşanlık yaptığını bulup çıkarmaktır. Zamanında teşhis edip gereğini yapmaktır.
“Hançerlendim” sözü parti içine dönükse ve mutlaka söylemek istiyorsa da yeri kurultay değildi. Yok eğer parti dışına yönelik kullandıysa, bu defa daha açık konuşmalıydı.
“Gidiyorum” diyemeden…
Giderken elinde rakamla ifade edilecek tek bir başarı vardı. CHP gibi kaynayan kazanın altına sürekli odun atılan bir partide, 13 yıl Genel Başkanlık yapmak herkese nasip olmaz!
Son seçimde ısrarla “Ben Kemal, Geliyorum” demişti. Kurultayda “Ben Kemal, gidiyorum” bile diyemeden gitti. Şimdi yarasına tuz basıp, kendisiyle dalga geçiyor mudur? “Ben Kemal, ben kaybetmeyeceğim seçime girmem” diyor mudur? Deyip de bir kahkaha atıyor mudur?