KORONA KOVBOYLARI

İsmail SERT

Korona günlerinde ‘tuhaflık’ başlığı ile verilen haberler hep Doğu’dan, Güney
Amerika’dan ya da Asya’dan.
Venezuela liderinin virüs kapanların evde tedavi edilebileceğini iddia ettiği video
yayınlaması, Türkmenistan’da Koronavirüs kelimesine sansür uygulanması… Ya da
başına plastik bidon geçirerek virüsten korunmaya çalışan doğulu ve benzerleri…
Dönüp ABD’deki tuhaflığa bakan yok. Üstelik tehlikeli bir tuhaflık!
Bugünlerde Koronavirüs vakalarının hızlı artış gösterdiği California, Washington ve New
York başta olmak üzere tüm ABD’de, silah satışlarında patlama yaşanıyor.
Artış yüzde 800 dolaylarında. Bu yükselişin hükümeti harekete geçireceği ve silah
satışlarına kısıtlama getirilebileceği korkusu, rağbeti daha da çoğaltıyor. Asya, Güney
Amerika ve Afrika kökenliler de kendilerine yönelik ırkçı dalganın yükselmesinden
endişe duyarak silahlanma yarışına katılıyorlar.
Kısacası Amerikalılar bugünlerde makarnanın, konservenin ve tuvalet kağıdının yanında
bir de cephane stokluyorlar.
ABD’deki silahlanma oranı ve artışı zaten hep gündemdedir. Özellikle okul baskınları
gibi trajik olaylar sonrasında, tartışmalar hararetlense de sınırlama yönünde bir adım
atılmaz. Silah takıntısı ‘özgürlükler ülkesi olmanın katlanılması gereken tehlikeli
sınırları’ içinde kabul edilir ve konu kapatılır. Ölümüne özgürlük ya da öldüresiye
özgürlük tutkusu…
Silah kuyruğunda bekleyen Amerikalılarla yapılan röportajları okudum. Ya birer cümle
söylemişler -ki muhtemelen öyledir- ya da muhabir özetlemiş.
“Korkuyoruz.” diyenler çoğunlukta. “Neden korkuyorsunuz?” sorusuna fazlasıyla kapalı
cevap vermişler: “Bir çok şeyden birden!” “Hazırlıklı olmak, olmamaktan iyidir” diyor
biri. Neyin hazırlığı olduğu belli değil. Bir başkası “Kemerleri bağlıyoruz” demiş. Hangi
hız? Neyin kemeri? Virüsten mi kaçacak? Biri cevap vermek yerine “İtalya’yı görmüyor
musunuz?” diye karşı soru sormuş. Artık İtalya’ya bakınca ne görüyorsa…!
Başkan Trump'ın oğlu Donald Trump Jr, silah alma kuyruğunda olmasa da konuya sosyal
medya üzerinden katılmış. Hesabına şöyle yazmış: "İhtiyacınız olmaz, taa ki bir gün
ihtiyacınız olana kadar" Ne diyelim? Bir büyük yumurta! Hikmeti kendinden menkul bir
söz!
Röportajların hiç birinden gerçekten silaha ihtiyaç olduğuna dair ikna edici bir cümle
çıkmıyor. Hiç kimse doğrudan doğruya silahla kapatılacak, gerçek bir açıktan söz
etmiyor.
Gayret gösterip birçok şeyden birden korkan Amerikalıların korkularını besleyen
güvensizlik kaynaklarını tahmin etmeye çalışalım.
Seçilmiş, hatta bir daha seçilme ihtimali yüksek görünen tutarsız başkanları mı? Henüz
birkaç gün önceki basın toplantısında, "Ulusumuzu zor günler bekliyor. Önümüzdeki
birkaç hafta korkunç olacak" diyen başkanları...
Sağlık sisteminin yetersizliğini ve ayrımcılığını görmüş olmaları? Liberal çarkların
acımasızlığını yakından tanıyor olmaları? Kolluk güçlerinin yetişemeyeceğini biliyor
olmaları? Belki de hepsinin toplamıdır!
Ya da çok hazzetmediği komşusunun yeni bir silah almış olma ihtimalinin doğurduğu
endişe mi? Komşusu ya da bir çete, yiyecek stoklarına saldırırsa onları korumanın
hazırlığı mı?
Yoksa zihninin arkaplanında, 2011 ABD yapımı olan ve bugün yaşadığımızla şaşırtıcı
benzerlikleri bulunan Salgın (Contagion) filminden kareler mi var? Hazır yemek dağıtım
kuyruğundaki arbede, komşunun evine girip mutfağını yağmalayan yüzü maskeli çete,

aşıya bir an önce ulaşmak için hücum edilmesiyle çıkan kargaşada yaşananlar… Ve
bütün bunlardan galip çıkma ve başını kurtarma planları mı?
Salgın (Contagion) filminde tokalaşmanın nasıl ortaya çıktığı anlatılıyordu: “Biriyle
karşılaştığınızda, silahınızın olmadığını göstermek üzere ona boş elini uzatıyorsunuz.
O da aynı hareketi tekrarlıyor ve ‘güvenle konuşmaya başlamanın ilk adımı’ olarak
tokalaşıyorsunuz.”
Şimdi Koronavirüs zamanı. Tokalaşmadığına, karşısındaki boş elini uzatmadığına göre,
ortalama bir Amerikalı, herkesi silahlı kabul ediyor olabilir mi? Kendi adaletini kendi
kurduğu ‘yalnız kovboy’luk günlerine kesin dönüş için hazırlıklarını tamamlıyor olabilir
mi? Sadece Amerika değil, dünyamız adına da ne kötü!