KORONANIN ABD GÜNLÜĞÜ
Koronavirüs enfeksiyonu her insanda farklı seyrediyor. Bazısında ağır, bazısında hafif.
Bazısında gizli, bazısında açıktan. Açıktan seyredenlerde de ortaya çıkan belirtilerin
kombinasyonu değişik.
Salgın her ülkede de farklı seyrediyor. Başlaması, yayılması, yavaşlaması, ekonomiye ve
sosyal hayata etkileri çok farklı.
Çin’de çıkmıştı, şimdi kendisine yeni bir merkez buldu: ABD. ABD içinde de özel olarak
New York.
Yeni dünya düzeninin büyük ülkesi ABD ve ‘odaklanamama’ sorunu yaşayan başkanı
şimdi virüsle mücadele sınavında.
Trump, seçim propagandasını ‘ABD’yi yeniden büyük yapmak’ üzerine kurmuş ve
kazanmıştı. Kaba doktrininden dünyaya bakıyor ve sadece ABD’yi görüyordu. Onun
çıkarları, onun öncelikleri, onun kuralları, onun güvenliği…vd. Uluslararası kurullar ve
kurumlar kenarda olmalı, gösterişten ibaret kalmalıydı. ABD bir yana, dünya bir yanaydı.
Dünya güvensiz bir yer olabilirdi, yeter ki; ABD salim olsun. Her ülke yoksulluğa
batabilirdi, yeter ki; ABD bolluk ve refah içinde yaşasın.
Bu çizgisini küstahça sürdürdü. Ta ki Koronavirüs çıkıncaya kadar.
Koronavirüs sürecinde, önce inatla Çin virüsü demeyi tercih etti ve Çin’i suçladı. Salgının
ABD’yi kuşattığı günlerde dahi “virüse grip gibi davranın.” deme gafletinde bulundu.
New York valisi ile atıştı. “New Yorklular hiç memnun olmazlar. Hep şikayet ederler.”
diyebildi.
Demokratları hedef gösterdi. Kendisini zayıf düşürmeye çalıştıklarını iddia etti.
Yetmedi, Dünya Sağlık Örgütünü, Çin odaklı olmakla ve Çin yanlısı davranmakla suçladı.
Sağlanan fonları askıya almakla tehdit etti. ‘Çin’in adamı’ olarak tarif ettiği DSÖ Başkanı
ile söz dalaşına girişti.
Zamanı kötü kullandı ve süreci kötü yönetti. Nisan ayının ortasında ABD’den gelen
haberler, servis edilen fotoğraflar endişe verici bir tabloyu gösteriyor.
Vaka sayısı yarım milyonu geçti.
Nüfusun onda birinin herhangi bir sağlık sigortası bulunmuyor. Onların tedavi
masrafları ciddi problem.
İşsizlik katlanarak artıyor. Ekonomistler varacağı noktayı telaffuz etmekten bile
korkuyorlar. İşini kaybedenlerin ve işsizlik ödeneği için başvuranların sayısı sistemi
batıracak kadar yüksek.
Piyasa, sıkı izolasyon tedbirleri alınmasına izin vermiyor. Uzmanlar iyi senaryoda 100
bin, kötü senaryoda 240 bin Amerikalının hayatını kaybedeceğini tahmin ediyorlardı.
Sonradan iyi senaryonun yerini kötü senaryo, kötü senaryonun yerini daha kötü senaryo
aldı. Şimdilerde iyi senaryoyu aşağıya çekip hayatını kaybedeceklerin sayısına dair
tahmini 60 bine indirenler var. Bunu, halkın moralini yüksek tutmak üzere planlanan bir
halkla ilişkiler çalışması olarak kabul edip ciddiye almayanlar da var.
Devlet kişi başına bin dolarlık çeklerle ekonomiye müdahale etmeye çalışsa da, kısa
vadede bile çare olacak gibi gözükmüyor. Kaldı ki; bu hamle, ABD halkının bir başka
korkusunu tetikliyor: “Yoksa komünist bir ülke mi oluyoruz?”
Kısacası; mücadeleye geriden başlanmasının, tutarsız ve çelişkili yöntemlerin sonucu
ortaya çıkan başarısızlığın üstü artık örtülemiyor. Vaka sayısı hızla artarken, ekonomi
dibi görünmeyen bir girdaba doğru hızla sürükleniyor. “ABD büyük ekonomiye sahip.”
cümlesi artık tersinden de telaffuz edilmeye başlandı: ‘Büyük ekonomi’, despotça
kurallar koyuyor ve acımasızca dayatıyor. Ve ABD bir yandan salgın ile baş etmeye
çalışırken, eş zamanlı olarak finansal sistemini iyileştirmek için de çaba harcıyor.
Gelinen aşama vahim: Büyük evlerin, büyük arabaların, büyük porsiyonların büyük
ülkesinde hasar da büyük. Sadece hasar değil, panik de büyük. Politikalarındaki
dağınıklıklar, zikzaklar da büyük. Çözüme giden yoldaki engeller de büyük.
Bu kadar kısa sürede Amerikan rüyasının bitip bitmediğinin tartışılmaya başlanması bile
yeterince ibretlik bir durum.
Dünya adına kararlar vermek üzere yola çıkan, egosu dünyaya sığmayacak kadar büyük
Trump, günün sonunda New York için bile inisiyatif kullanamama noktasına geldi. Ve
çıplak gerçeği en yakınındakinden duydu: “Hayatın normale dönmesine Trump değil,
virüs karar verecek!”