MASKELİ DÜNYA
Bir zamanlar “dünya maskeli baloya benzemeye başladı” diyerek romantik romantik
sızlanırdık. Kimsenin gerçek yüzünü göstermediği, herkesin maske gibi takındığı
yapmacık tavırlarla dolaştığı bir dünyaya doğru yol almaktan şikayet ederdik.
‘Yeni Türkü’ ‘yeni’ydi o zamanlar. O şarkı her çalındığında biz de eşlik ederdik: ‘Tak etti
canıma maskeli balo ve onun sahte yüzleri’. Şarkı biterdi. Biz maskeli balonun üzerine
kapıyı, hiç açılmamak üzere kapattığımızı hayal ederdik.
Büyüdük, konularımız değişti. Çevremize o kadar dikkatli bakmaz, gördüklerimizi eskisi
kadar yadırgamaz olduk. Oysa o kaygı gerçekti. Duymak isteyenler için halen yerinde
duruyor.
Şimdi geldiğimiz yer ise bambaşka. Metaforik maskelerin üzerine, gerçekten maskeler
takmaya başladık. Bunlar Venedik festivalinde takılan, veba salgınından kalsa da
renklendirilerek allanıp pullanan süslü maskelere benzemiyorlar. Tiyatronun simgesi
biri gülen, diğeri ağlayan maskelerden de farklılar.
Göz hizasından biraz aşağıdalar, ağzımızı ve burnumuzu kapatıyorlar. Biz açıkta kalan
endişeli gözlerimizle etrafımızı durmaksızın tarıyoruz. Herkes yabancı. Düşman her
yerde.
Kaygılarımız ortak. Sokaklar, meydanlar boş. Şehirler, ülkeler karantina altında.
Uluslararası kurallı rekabetin yerinde, ölümüne tehditten beslenerek büyüyen ve
öldüren bir canavar mı var artık? Yenme yenilme yarışı sona erdi de, birbirini tarihten
silme hırsı mı iktidarı ele geçirdi?
Hedef Çin ekonomisi mi? Yoksa İran’a diz çöktürmek mi? Kum kentini teslim almak mı?
Peki ya İtalya?
2020’nin Corona günleri 20 yıl sonra nasıl anlatılacak? Bugün yaşadığımız manzaraların
yorumu ne olacak? Filmi çekilecek olsa; başında bilim adamları ve bir laboratuvar,
sonuna yine bilim adamları ve bir başka laboratuvar mı olacak?
Bunca trajedi karşısında sosyal medyadan panik için haber üfürenlere nasıl seslenmeli?
Aralarındaki sınırları kaldırmaktan söz eden Avrupa Birliği’nin sınırları hatırlamasına,
sınır kapılarını hızla kapatmaya başlamasına ne demeli?
Bağımsızlık fiyakasından geçilmeyen ‘sahibinin sesi’ New York Times’ın Corona
haberlerinin fotoğrafı olarak Türkiye’yi seçmesi de bir tür virüs tutsaklığı değil mi?
Dünyanın topluca çekilen fotoğrafı hiç de iç açıcı değil. Dünya maskeyle dolaşanların
sayısının maskesiz dolaşanların sayısını geçtiği söyleniyor. Kimimiz panikle, kimimiz
emirle, kimimiz korkuyla, kimimiz tavsiyeyle, bazılarımız da tedbiren maske takıyoruz.
Ucuz olanından ya da markalı ve pahalı olanından. Kimimiz portakal kabuğundan maske
yapıyoruz, kimimiz evde kendi imkanlarımızla imal ediyoruz.
Maskeye ulaşamadığı için takamayanlar da var. Bazılarının ise başında o kadar belalar
var ki; maske takmazsa başına gelecekleri düşünecek halde değil.
Küresel dünyanın küresel gündemi Coronavirüs. Sağlıkçılar da konuşuyorlar,
ekonomistler de… Dünyanın pek çok yerindeki haber metinleri birbirine fena halde
benziyor. Yazılan yorumlarda ABD, İsrail, savaş, biyolojik savaş, komplo, ekonomi,
düşman kelimeleri sıkça geçmeye başladı. O cümlelerden nasıl bir ‘yeni dünya’ resmi
çıkacağını bilmiyoruz.
Sözlerimiz içimizde birikiyor. Rakamların karşılıkları bile değişti. Saymaya başlasa ve 1
dese biri, bundan aramıza koymamız gereken mesafeyi anlıyoruz. 14 dese başka biri;
virüsün kuluçka süresini, daha doğrusu karantinaya alınacağımız süre aklımıza geliyor.
20, saniye olarak ellerimizi yıkamamız tavsiye edilen zaman dilimi.
Corona gidecek, geride coronagillerin korkusu kalacak. Maskeyle dolaşmak kural,
maskesizlik istisna olacak. Maske yerleşik hale gelecek, adeta yüzümüze yapışacak.
Yüzümüzün yarısını kapatan, yüzümüze yansıyan hikayemizi ikiye bölen, bakışımızı
değiştiren bir maske ve kulağımızda sürekli çalan alarm zilleri ile yaşamaya gayret
edeceğiz. Ve soru gelip karşımıza dikilecek: “Madem bu kadar mesafeli yaşayacaktık,
öyleyse bu devasa şehirleri neden kurduk?”
Şimdilik tavsiyelere uymaya ve ellerimizi sabunla yıkamaya devam.