'MERKEZ'DE NE OLUYOR?

İsmail SERT


Yeni ABD başkanının belli olduğu saatlerde, Türkiye’de Merkez Bankası başkanı değişti.
Görevden almaya ‘gece yarısı operasyonu’ denilmesi ya da ‘hafta sonu darbesi’ nitelemesi haksızlık.
Ne yani hafta içinde, gün ortasında yapılsaydı da tepkilerin maliyetini mi yüklenseydik!

6 Temmuz 2019’da, iktidarla uyum problemleri yaşayan MB Başkanı Çetinkaya Murat görevden alınmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti grup toplantısında olanca açıklığıyla gerekçeyi anlattı: “çünkü laf dinlemiyordu adam; görevden aldık.”

Yerine MB içinden Başkan Yardımcısı Uysal Murat getirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan aynı konuşmasında yeni başkanla çizilen yol haritasını da netleştiriyordu: “Ve yeni arkadaşımızla yola devam ettik, dedik ki bak böyle böyle...”

Aradan 16 ay geçti, Uysal Murat da gitti. Ne talihsizlik!
Başka bürokratların başına gelmeyen MB başkanlarını vuruyor.
Politika faizi, baz puan, repo faizi, kredibilite açığı, rezervlerin durumu ve daha bir çok özel kavramın, rakamın ve oranın karmaşıklığı ile uğraşmak zor olduğu için başkana çok özet bir karne çıkarılıyor.
Göreve başlarken doları hangi kurdan devraldı? Görevi bırakırken dolar kurunu kaçtan devretti. Yine öyle yapıldı. Uysal Murat’ın karnesi bu anlamda iyi değil: Doları 5.60’dan almış, 8.50’de bırakmış. Şeytanın avukatlığına soyunup başkanın görevden alınma gerekçesini buradan çıkarabilir miyiz:
“Dövizin yükselmesini engelle dedik, engellemedi”.
Olabilir mi?
Uysal’ın yerine kurum dışından, ancak iktidar kadrosunun iç halkasından yeni bir başkan atandı:
Naci Ağbal. Ağbal eski Maliye Bakanı ve Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı. Bugüne kadar maliye politikalarını yöneten Ağbal, şimdi para politikalarının başında.

Nasıl oluyordu da özerk olduğu bilinen ve çok önemli işlevleri olan bir kurumun başkanı bu kadar kolay değiştirilebiliyordu? Bu sorular da dile getirildi.

Yeni düzen kurulurken, Temmuz 2018’de çıkarılan KHK ile MB Başkanının atanma şartları değiştirilmişti.
Yine Temmuz 2018’de çıkarılan bir başka KHK ile yüksek bürokratları görevden almak için Cumhurbaşkanına açık yetki verilmişti:
“Kurumsal hedeflere ulaşılamaması nedeniyle de süreleri tamamlanmadan görevlerinden alınabilirler”.
Cumhurbaşkanı Erdoğan işte bu yetkilerini kullandı.  

Türkiye’de ‘istikrarsız hükümet yılları’ olarak nitelenen dönemler var. Kısa ömürlü hükümetleri sorunların çözülememesinin ana sebebi olarak görür ve gösteririz. O dönemler artık geride kaldı. Şimdilerde benzer istikrarsızlık MB’ında yaşanıyor. 4 yılda 3. atama.

Buna bağlı olarak bazı sorular kendiliğinden oluşuyor:
MB başkanlığındaki değişimler mi dövizi hareketlendiriyor? Üstelik sadece kötü ya da yetersiz yönetim sebebiyle değil, piyasalar söz konusu olduğunda uzak yoldan getirilen ve tarifi zor ‘güven’ duygusunun yeterince gelişip büyüyememesine bağlı olarak.  
Yoksa dövizin yükselişi mi MB başkanlığı koltuğunda deprem etkisi yapıyor?
İç içe girmiş iki soru ve ikisinin bir arada cevaplandırılması gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın MB’nın görev alanına giren algoritmasını biliyoruz: “Enflasyonun sebebi olan yüksek faiz en büyük düşmanımızdır. Enflasyon yoksulu da, zengini de aynı oranda etkilediği için haksızlıktır. Enflasyonu düşürmek ve büyümek için faizleri indirmek gerekir.”

Oysa bu algoritma uzmanlar ve özellikle işin başındakiler için bu kadar yalın ve şeffaf işlemiyor. Yönetmek için ustalık gereken, son derece karmaşık bir yapı söz konusu. Ekonominin eski otoriteleri Ali Babacan ve Mehmet Şimşek, bu gerçeği çeşitli tonlarda her zaman dile getirdiler. Gelinen nokta da bunu gösteriyor.

Ortada ters giden bir şeyler varsa bunun suçunu, -hadi ondan vazgeçtik- çözümünü nerede aramak gerekiyor?  
‘Özerk Merkez Bankası’ndan rahatsız olmak ne derece doğrudur?
Özerk çalışmak mutlaka sistemin aleyhine midir? Tam tersine; uzun vadede yararına olmaz mı?
MB başkanının kolay alınabilir olması da bir sorun sayılamaz mı?
Yeri sağlam, liyakati tamam, sorumluluk bilinci yüksek, uzağı görme melekesi gelişmiş bir başkan ve yönetim ideal çözüm değil midir?