ORTAK NOKTAMIZ: KOLAY PARA

İsmail SERT

Her fırsatta ayrışmaktan yakınıyoruz. Bir yarımızın bir uçta, diğer yarımızın diğer uçta olduğuna dair memleket fotoğrafları çekiyor ve hayıflanıyoruz.
Oysa buluştuğumuz bir yer var.
Mükemmelen görünür hale geldiği için saklanamıyor.
Ter dökmeden para kazanma girişimlerinde birlik içindeyiz. Bir koyup çok alma heveslerinde, her defasında boşa çıksa da yeni kurnazlıklar keşfetmede buluşmuş durumdayız. Kısa yoldan köşeyi dönme isteğinde beraberiz.

Osman Ziya Sülün’ün ilk dolandırıcılık hikayesi 1948 yılına uzanıyor.
Meslekteki(!) ismiyle ‘Sülün Osman’ın yeteneği, kolay para kazanmak isteyenleri gözünden tanıması. Galata Kulesini, tramvayları, Şehir hatları vapurlarını, Taksim Meydanı’nı tekrar tekrar satmışlığı var.
Parası az olanlara da kiraya vermiş.
Belli ki akılları ‘her seyredenden para alıp bir günde köşeyi dönme’ arzularına yenik düşmüş.   

‘Raki’ lakaplı Güney Zobu’nun uzmanlık alanı ise kaçak yoldan döviz satın almak isteyenler. Yöntemi çok basit. İki kapısı olan bir otel lobisine randevu veriyor, hızlıca güven sağlıyor ve parayı aldıktan sonra arka kapıdan çıkıp kayıplara karışıyor.

‘Bankerler Furyası’, dolandırıcılığın yerleşik hayata geçtiği, iki yıla yakın süren bir dönem. Zengin semtlerde güven veren sembollerle donatılan havalı ofisler, arabalar, reklamlar, çalışanlar, sekreterler vs. Öyle olunca sisteme, yani oltaya takılanların sayısı da katlanarak artıyor.

Sınır ötesine çıkarılan paralara fazladan faiz veren Off Shore bankacılık da bankerliğin başka bir varyantı.

Ve bu arada yerelde doğup, büyüyüp, patlayan birçok örnek.
Yıllar içinde sağladığı güvenle altın toplayıp bir gecede kaybolan kuyumcular, oto galericiler ve diğerleri…

‘Jet Fadıl’ olarak bildiğimiz Fadıl Akgündüz’ünki içinde dindarlık, faizden kaçınma hassasiyeti, millilik, yerlilik katmanları da olan daha dallı budaklı bir başka hacıyatmaz hikayesi.

Kenan Şeranoğlu’nun ‘Titan Saadet Zinciri’ni hatırlıyorsunuzdur. Sisteme yeni ortaklar kazandıran herkese zenginlik vaat eden bir çark idi.

Yakın zamana geliyoruz. Mehmet Aydın desek kimse tanımaz, ‘tosuncuk’ desek bilmeyen olmaz. Liseyi yarıda bırakan, internet oyunlarına meraklı bir genç Çiftlikbank kurdu. Olmayan inekleri, tavukları, yumurtaları sattı. Boyadığı yumurtaları ‘özel fiyatlar’la pazarladı.

Son olarak; kripto para işindeki vurgun. Yasasının, yönetmeliğinin olmayışına, kuralsız ve denetimsiz oluşuna, yeni olmanın cazibesini, ‘kalabalık uyanmadan yol alalım’ hissini de ekleyince yapının ögeleri tamamlanıyor.  
Ve fotoğraflarına bakıldığında yüzüne temiz bir bakış oturtmuş, güvenli bir duruş sergileyen genç ve parlak bir işadamı… Eğitimini, uzmanlığını merak eden yok. Tecrübesi zaten ne kadar olabilir!

Her yaştan, her gelir grubundan, her toplumsal kesimden 400 bin kişiyi toplamış. Ocak ayındaki işlem hacmi 97 milyar lira. İçişleri Bakanının açıkladığına göre 108 milyon dolarla yurt dışına kaçtı.
Ortaya çıkan, toplumumuzun kolay para kazanma hırsının 73 yıllık fotoğrafı.
İşin bir de devlet boyutu var elbette. Devlet işlerin bu aşamalara gelmesine izin vermemeliydi. Sermaye Piyasası Kurulu, Mali Polis, Mali Suçları Araştırma Kurulu… Artık hangisiyse, olan biten, devletin bir kurumunu mutlaka ilgilendirmeli, ‘durumdan vazife çıkaran’ bir birim mutlaka bulunmalıydı. Devlette bu kadar büyük boşluklar olamaz. Devlet “kendi düşen ağlamaz” diye bakamaz.
Ancak toplumsal manzaramız, kolay para kokusunun etrafında gözü kara öbekleşmemiz çok şey anlatıyor.

Halkımız kendi yolunu açan ve okumuşlara inat ‘parayı vuran’ bu okumamış çocuk  hikayelerini çok seviyor. Onlara eklemlenmekte hiçbir sakınca görmüyor. Risk mi? Sorsan “hayatın kendisi risk be abi” mottoları dillerinin ucunda hazırdır. Mikrofon uzatıldığında kendilerini ‘yatırımcı’ olarak tarif edenler bile var. Güzel sıfat. Memleketin mağdur olmuş yatırımcıları!

‘Jet Fadıl’, ‘tosuncuk’ ve en yenisi ‘dijital tosuncuk’…

Doğrusu; isim takmada da pek becerikliyiz. Bu bile çektiği acıyla oynaşan, yaşadığı mağduriyetin fıkrasını anlatan bir toplum profili vermiyor mu? Nerden baksan vahim.