SEÇENEK VAR MI?
- Yerli otomobili sevinçle karşılayıp gerekliliğini savununca, yanına başka projeleri
eklemek zorunda mıyız?
- Hayır.
- Yerli otomobilin üretilecek olması, bazı eksikliklerin, sorunların üstünü örter mi?
- Hayır.
Bu diyalog alıştırması son birkaç günümüzün özeti. Her şeyi paçal edip topluca
konuşmaya kalkınca, işin içinden çıkamadığımızın söze dökülmüş hali.
Biraz geriden alayım. Siyaset pratiği uzun zamandır bir kutuplaşma üzerinden yürüyor.
Bazen derin yarlar açan, bazen yakınlaşılsa da aradaki çizginin daima korunduğu bir
kutuplaşma… Başka türlüsünün nasıl yapıldığına dair uygulamaları neredeyse unuttuk.
Ilımlı düzeyde tartışmak, farklılaşmak doğallığının ötesinde bir ihtiyaç. Ancak ateşin
yüksekliği nasıl bünyeye zarar ise derin yaşanan ve uzun süren kutuplaşmaların
toplumsal yapıyı hırpaladığı da bir gerçek. Görüyor, hissediyor ve yaşıyoruz.
Yerli otomobil ortaya çıktığında memleket genelinde farklı bir iklim yaşandı. Tüm ülke zemininde bir dalgalanma oldu. Otomobil üzerine konuşulurken, fikir beyan edilirken, tavır alınırken muhalefetle iktidarın sınırları biraz karıştı. Bilindik ezberlerle ayrışan saflar belirsizleşti de kimin ne söyleyeceğini tahmin edemez olduk.
Dolayısıyla herkesi geleneksel yerinde bularak, bulamazsak göndererek bakmanın ve görmenin konforu bozulmuş oldu. İlk cümle okununca devamını getirme alışkanlığı sürdürülemedi. Konuşanın kim olduğuna bakıp ne diyeceği tahmin edilemedi. Kafalar karıştı.
Tersi beklendiği halde otomobili onaylayanlara, önce tebrik etme mesafesinde
yaklaşıldı. İlk aşamadaki şifreyi bilmiş kabul edildi. İkinci aşamaya geçildi ve nerede
durduğu kontrol edilmeye çalışıldı. “Samimi iseniz şu konulardaki fikrinizi, tavrınızı da öğrenebilir miyiz?” testi uygulandı. Böyle cepheden sorulmadı elbette. Ancak öyle demeye getirildi.
Otomobilin yanında başka bir iktidar projesine daha onay alınmalıydı ki; ilk övgü kabul görebilsin. Mesela -aynı zaman diliminde gündem olmaları itibariyle- Kanal İstanbul projesi…
Üstelik bu yaklaşım, iki basamaklı da değil. Sürekli bir yayılma eğilimi gösteriyor.
“Peki onu da onaylıyor musunuz?”
“Peki bunu kabul ettiğinize göre nasıl oluyor da ötekine itiraz ediyorsunuz?”
Devam ediyor. Ta ki; ‘ya hepsi, ya da hiç biri’ aşamasına gelininceye kadar. Aradan birini seçip birini destekleyemezsiniz! Ya hepsini birden ya da hiç birini!
Oysa gerçeklik öyle değil. Yerli otomobilin taraftarı olununca Kanal İstanbul’u onaylama zorunluluğu yok. Otomobilden övgüyle söz edilince -büyük harflerle- ADALET ihtiyacı, daha fazla adalet talebi bir kenara konmuş olunmuyor mesela. Otomobil ekonomik sorunların üstünü örtmüyor mesela.
Her proje, her karar, her iş kendi kulvarında, hiyerarşinin kendi basamağında, kendi
kelimeleriyle, o alandaki ihtiyaca cevap verip vermemesiyle, kendi arz ve talebiyle,
‘kendine mahsus’ var oluyor. Başka türlüsünü düşünmek mümkün değil.
Demokrasi, ara renklerin olabildiğince çoğaldığı ve korunduğu bir ‘seçenek rejimi’.
Bir fıkra ile bitirelim.
Otelin gazetedeki ilanı şöyledir:
Oda, Kahvaltı, Akşam Yemeği. (Akşam yemeğinde ‘seçenek’ vardır.)
Adam otele gelir.
İlk gün akşam yemeğinde tek menü vardır.
İkinci gün akşam yemeğinde de yine aynı menü.
Üçüncü günde de aynı menüyü görünce şikayet eder:
- Hani akşam yemeğinde seçenek vardı!
Yetkili cevap verir:
- Seçenek vardır efendim. Yersiniz ya da yemezsiniz.