SOYLU'NUN KENDİSİ
Jean Paul Sartre, ülkesinin Cezayir’i işgaline karşı, Paris sokaklarında bildiri dağıtmaya girişmişti.
Polis bir yolunu bulup eylemi sona erdirmek, savcı bir kanunu işletip ünlü yazarı tutuklamak istiyordu.
De Gaulle devreye girdi “Sartre Fransa’dır” dedi ve konu kapandı.
Fenerbahçe’nin eski başkanı Aziz Yıldırım’ın, birbirinden ayrılmazlığı, biri olmadan diğerinin olmazlığını anlatan bu tespitten haberi var mıydı bilmiyoruz. Kulübün son kongresinden birkaç gün önce yaptığı basın toplantısında tepesi atınca, “ben Fenerbahçe’nin kendisiyim” deyiverdi.
“Futboldur. Abartılar dünyasıdır” denilip geçildi.
Süleyman Soylu İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturduğu günden beri aynı kalıbı, farklı kelimelerle her fırsatta tekrar ediyor.
Daha doğrusu ettiriyor.
Sayıları bir hayli kalabalık olan sosyal medya ekibi, her şartta ve sonuna kadar, bizi buna ikna etmeye çalışıyor.
Dediklerini, demeye çalıştıklarını süzdüğümüzde ortaya aynı ifade çıkıyor:
“Soylu, terörle mücadelenin kendisidir.”
Bir de Devlet Bahçeli tabii.
O da ince ince sürdürdüğü stratejisinin bir parçası olarak o cümlenin orada öylece durması için gayret sarf ediyor. Grup toplantılarında yaptığı konuşmalarda bir paragrafı ona ayırıyor.
Nitekim 6 Temmuz salı toplantısında “Kim demiş Soylu yalnız diye? Kim demiş Soylu kimsesiz diye?” diyerek desteğini tazeledi.
Bir sonraki gün yapılması beklenen AK Parti grup toplantısı iptal edildi. Bunu, Soylu konusundaki sıkışıklığa, neyi nasıl söyleneceğinin formülünün netleşmemesine bağlayanlar oldu.
Soylu son günlerin çok konuşulan, çok tartışılan ismi. Sedat Peker’in iddialarından, cumhur ittifakı polemiklerine kadar pek çok gündem başlığının kesiştiği kavşak noktasında duruyor.
Sedat Peker, arada başka isimleri ansa da Soylu’yu es geçmiyor.
Hâttâ hedef gözeterek ateş ettiği(!) tek kişi olarak Soylu kaldı. Peker’e inanmayanlar, inanmak istemeyenler, bu kadar ağır iddiayı nasıl savunacaklarını bilemiyorlar.
Soylu koltuğunu kaybetmese de ‘kendince pırıltılı’ eski portresinden çok uzakta. Bugüne kadar hiç bakılmayan açılardan bakılıyor, hiç sorulmayan sorular soruluyor. Kafasının karışık, asabının bozuk olması için çok sebep birikti.
“Ben dünyanın en kötü adamıyım” diyerek uçlarda dolaştığını, zorda olduğunu ima ediyor. İçine girdiği sıkıntılı süreç bitmiyor. Kısa süre içinde bitecek gibi de görünmüyor?
Gitse nereye gidecek? Kalsa nasıl kalacak?
En yeni fotoğrafını sorularla analiz etmeye çalışalım.
Soylu AK Parti’de olsa da, ideolojisiyle MHP’nin merkezine doğru mu ilerliyor? Cumhur ittifakının tutkalı mı, düğümü mü, ek yeri mi, yumuşak karnı mı? Yoksa ittifakın sırtında yük mü?
AK Parti ile MHP’nin buluştukları alan mı?
Yoksa çatıştıkları bölge mi?
Cumhur ittifakının varlığı, dengesi, gücü, sağlığı açısından Soylu’nun bakanlık görevini sürdürmesi ne anlama geliyor?
Erdoğan’ın ‘biraz daha yıpransın” diyerek konuyu askıda ve açıkta tuttuğu, “dalından doğal yollarla düşsün” diye beklediği söyleniyor. Doğru olabilir mi? Soylu’nun olması gereken toplantılarda, girmesi gereken fotoğraflara yer almaması bunun işareti mi?
AK Parti’nin yeni bir çözüm süreci için açılıma hazırlandığını dillendirenler bile var.
Erdoğan’ın bugün Diyarbakır’da yapacağı konuşma bu açıdan çok önemli. Erdoğan’la birlikte fotoğraf karesine kimlerin gireceği de ayrıca manidar olacak.
Cumhur ittifakı bugüne kadar pek çok sorunu çözerek, pek çok engeli aşarak yoluna devam etti. Yazının başında açtığımız başlık daha önemli.
Türkiye’nin terörle mücadelesi Soylu’ya ya da herhangi bir İçişleri Bakanı’nın şahsına bağlanamaz. Türkiye’nin devlet tecrübesi bunu reddeder. Mücadele kurumsaldır ve yerleşiktir. Aksini söylersek; bugüne kadar bu mücadelede şehit düşenlere ve onların aziz hatıralarına, gazilerimize ve onların temiz duygularına, milletimizin eşsiz sağduyusuna ve kararlılığına haksızlık etmiş oluruz.