TİMUR SELÇUK'UN ARDINDAN

İsmail SERT


Bu dünyadan bir Timur Selçuk geçti. Müziğiyle, düşünceleriyle, dünyaya bakışıyla, hassasiyetleriyle kendine mahsus biriydi.
Babası Osmanlı ile Cumhuriyet arasında köprü olmayan çalışan müzisyen Münir Nurettin Selçuk. Annesi tiyatrocu Şehime Erton.
5 yaşında, neredeyse doğal olarak piyanonun başına oturmuş. 6 yaşında Galatasaray ilkokulunda yatılı öğrencilik hayatı başlamış. Okula pazartesi sabah girip cumartesi öğleden sonra çıkıyorlarmış. 7 yaşına ilk konserini vermiş. Yatılı hayatı bitse de liseye yine Galatasaray’da devam etmiş. Eş zamanlı olarak, Belediye Konservatuarı'nda okumuş. 
Lise bitince bir yıl Fransız filolojisi. Sonra Paris’te École Normale de Musique’de
bestecilik ve orkestra yönetimi bölümünden mezuniyet.  
İlk besteleri, ilk plağı Paris’te.
Besteleri çok sevdiği şairlerden: Faruk Nafiz Çamlıbel, Ümit Yaşar Oğuzcan, Orhan Veli, Attila İlhan… Şiir besteleme adeti de babadan kalma.
11 yıl sonra kendi kendisine soruyor: “Ben kime hizmet ediyorum?” Ve Paris’ten dönüyor. Yıl 1975.
Artık sıkı bir devrimci. Devrimci İşçi Sendikası korosunu kuruyor. Meydanlarda dikleştirdiği sesiyle ‘Güneşin Sofrasında Söylenen Türkü’yü seslendiriyor. Sol yumruğu havada 1 Mayıs marşını söyleyip işçi sınıfına selam gönderiyor.
Kendi çizgisinde şaşmadan ilerliyor. Doğu-batı sentezine giden yolu açmaya çalışıyor. Yolunun zorluğunun farkında.
Ankara Sanat Tiyatrosunun Müzik Yönetmeni. 20’ye yakın tiyatro müziği, ayrıca film müzikleri besteliyor.
12 Eylül darbesinden sonra olağan şüphelilerden biri. Hakkında 2 dava açılıyor. Ayrıca yurt dışı çıkış yasağı var. Pasaportunu alabilmek için katıldığı Eurovision yarışmasının seçmelerinde ‘Bana Bana’ şarkısıyla birinci oluyor. 1989 yılının Eurovision yarışmasında orkestrayı yöneten çılgın yönetmen. Kızı Hazal da seslendirenler arasında. İspanya’dan 1 puan, Yugoslavya’dan 4 puan, toplam 5 puanla dönüyorlar.  
Kendisine yakıştırdığı sıfatlardan biri; ‘özürlü marjinal’. Biraz aksi, biraz öfkeli, biraz kavgacı, biraz sivri… Ancak “sivri bir adamım” derken bile naif.
Toplum ile müzik arasında çok sıkı bağlantı kuran biri: “Müzik yalan söylemez.” diyor. Yani; Hangi müziği dinliyorsan öyle bir toplumsun.
Bu topraklara olan aidiyetini hiç kaybetmeyenlerden. Bir centilmen. Bir İstanbul beyefendisi.
İki kızı var. İlki Hazal. “Kızıma” şarkısını onun için yazmış: “Bütün insanları dostun bil, kardeşin bil kızım / Sevginin ürünüdür insan, nefretin değil kızım”. Küçük kızı Mercan dans eğitmeni.
Çocukluğundan itibaren Kur’an okuyucusu. Babasından öğrendiği ve gece yatmadan önce kıldığı iki namazı var. 2 rekat Allah rızası için. 2 rekat ölmüşleri için. Tam da burada “o da nereden çıktı?” diyecekleri susturmasa bile duraklatacak bir sözü var: “Ben O’na secde etmeden uyumak istemiyorum. Allah’tan başka kimseye de secde etmem”.
Bize secde edenle secde edilenin arasından çekilmek düşmez mi? Zaten onun da “siz de benim gibi yapın” dediği yok.
Öğrendiklerinden bir hayat felsefesi çıkarmış: Hayırdan ve barıştan yana olmak. Ve başka bir ilkesi: “üreterek, paylaşarak ve zulme boyun eğmeyen yaşamak”.
Dürüst ve ahlaklı bir hayat sürmek temel prensibi. En kuşatıcı manasıyla edepli ve her konuda ölçülü olmayı çok önemsiyor.
Geldiği son nokta aslında başladığı yer: ‘emekten yana olmak’. Emeğin en derin ve yalın anlatımını da Kur’an’da bulmuş.
Hızlı koşan biri. Çıtayı daima yükseğe koymuş. Müziklerinin hemen anlaşılmayacağından fena halde şüphe duyduğu için bir dileği vardı: “Ne yaptığım halk için netleştiği zaman inşallah hayatta olurum.”
‘Ayrılanlar İçin’, ‘Sen Nerdesin’, ‘Beyaz Güvercin’ ve ‘İspanyol Meyhanesi’ unutulmayacak şarkılarından birkaçı.
6 Kasım 2020’de Bodrum’daki evinde kalp krizinden vefat etti. Kendi gitti, sesi kaldı yadigar. Allah rahmet eylesin.