ASKIDA BUĞDAY PROJESİNİN VÜCUT BULMASI İÇİN DEVLETİMİZ NE YAPMALI

Mehmet Asil YILMAZ

Bir siyasi partinin genel başkanı tüm çiftçileri emekli, dar ve sabit gelirli vatandaşlara katkı sağlamak  amacıyla  çiftçileri “Askıda 9  Gülek) Buğday”(** ) projesine katılmaya davet etti. Amaç dar gelirli, ekonomik sıkıntı içinde  olan  vatandaşların  yükünü  hafifletmektir*

Sayın genel başkan, çiftçilerin bazılarının varlıklı vatandaşlarımız ve fakire fukarayı yardım  etme özelliğine  sahip olduklarını düşünerek  “Askıda Gülek Buğday” projesini gündeme getirmiş bulunuyor ama  ne yazık ki  işin aslı öyle değil…  Anadolu özdeyişiyle “Çiftçilere bir dokun, bin ah işit”… Borcu olmayan çiftçi yok gibi  görünüyor. Ülkemizde konuşma fırsatı  bulduğum üreticiler “Gübre, mazot, zirai ilaç, elektrik, sulama, kira  masraflarının  çok yüksek olması  ve ayrıca yanlış tarım politikaları uygulamalarından” yakındılar. Ekimden hasada  kadar geçen süreçte sanayi devriminin tek yönlü desteklenmesi, doğamızın, ormanlarımızın, tarım arazilerimizin talan edilmesi ve kirletilmesinin  etkileri sonucu meydana gelen kuraklık-susuzluk sebebiyle birim alanından az ürün elde ediyoruz. Bu olumsuzlukların etkileşimiyle  masraflar gelirimize oranla daha  çok” diyorlar. Üstelik ürünlerimizi TMO’ ne  zamanında  satamıyoruz. Sonra da daha ucuz fiyatla tüccarlara  satıyoruz” diyorlar. Eğer ülkemizde şu anda güdülen yanlış  tarım politikası uygulamaları böyle devam ederse, “Askıda Gülek Buğday” projesinin gerçekleşmesi şimdilik olası gibi görünmüyor. Eğer Askıda Buğday  projesinin gerçekleşmesi, yine  üretimimizin  tüketimimizi  karşılayamayan konumundan, ürettiği tarım ürünlerinin  kendisine yeten ülkeler  konumuna gelmesi isteniyorsa,  aşağıdaki önerilerimizin kısa zamanda uygulamaya konulması gerekir.  Bu  önerilerimiz sırasıyla:

------Çiftçilerin tarım ürünleri üretiminde kullandığı mazottan  özel tüketim  vergisi (ÖTV)  kaldırılmalı.  Eğer mazota  ödenen ÖTV  kaldırılırsa üretim maliyetleri düşeceğinden çiftçiler sattıkları ürünlerden biraz kazanç elde edebileceği için üretim faaliyetlerini sürdürebilecek, tüketiciler de gıdalarına daha  az para ödeyecekler ve böylece  sokakta, pazarda her şey ateş pahasına yükselmeyecektir.

 ----  Tarımsal  üretim   olsa olsa  yöntemleriyle değil,  bilimsel  üretim yöntemleri kullanılarak  yapılmalıdır. Yurdumuzun  her bir  karış toprağında ekim dikim yapılmalı ve bir  karış toprağı bile boş  bırakılmamalı; çiftçilerimiz emeklerinin  karşılığını almalıdır. 

-----Bitkisel üretim bölgelere ve ekolojik şartlara göre planlanmalı.  Ürünlerimizi bölgelerimizin iklim şartlarına  ve topraklarının özelliklerine göre ekilmeli-dikilmeli. Sözgelimi tahıllar, baklagiller, yem bitkileri  İç Anadolu’da, ayçiçeği Trakya’da; incir, zeytin, turunçgiller  ve pamuk Akdeniz Bölgesinde ve Ege'de yetiştirilmelidir. Hayvancılık ise genellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya yönlendirilmelidir Mısır, ağırlıklı olarak Çukurova’da yetiştirilmelidir

   ------- Eğer yetiştirilen  tahıl  ürünlerinin,  bakliyatımızın, ayçiçeğinin, pancarın, meyve ve sebzemizin  taban fiyatları  ekiliş öncesi  üreticilerimizi mutlu edecek  düzeyde  duyurulursa, satışları garanti altına alınırsa, üreticilerimize hasat zamanı ürünlere göre enflasyon  farkı da  gözetilerek ödemeler yapılırsa hem üreticilerimiz, hem de tüketicilerim mağdur olmaz

-------Ülkemizde tarımda  su kullanımı ile ilgili ciddi araştırmalara, çalışmalara  başlanmalı, ivedilikle   her vali,  her kaymakam, Tarım İl Müdürü, Ziraat Odası Başkanı, Devlet Su İşleri Müdürü, Meteoroloji Müdürü ve konu uzmanları   bir araya gelerek  yurttaşlarımıza, üreticilerimize küresel  ısınma, ülkemizde  yarattığı  sorunları, iklim değişiklikleri, su kıtlığı  ve  günlük su ihtiyacımızın nasıl  giderilebileceği vb.  konularda  uygulamalı eğitimler  verilmelidir.

------Devletimiz tarım ürünlerinin  ekim-dikiminden hasat edilmelerine kadar  her bir evrede çiftçilerimizin yanında olmalı, üreticilerimiz her bir girdi için devletçe desteklenmelidir.

------   Ülkemizde mutlaka havza esaslı üretim modeli uygulanmalı, bölgesel ürünler için gerekli destek sağlanmalıdır. Adana İlimizde mısır ve pancar gibi aşırı su tüketen ürünler yetiştirilmemelidir. Bu ürünlerimiz  sulak  alanlarda  desteklemeler yapılarak üretilmelidir. Ayrıca  Toprak Mahsulleri Ofisi gibi  devlet  kurumları ürün fiyatlarını  belirlemede dengeli  olmalı, üreticilerimizi tüccarların kapısına gönderecek politikalar terk edilmelidir.

------ Tarım  üretiminin yapıldığı  köyler  gruplaştırılmalı  ve her gruba mesleğinde deneyimli bir ziraat  mühendisi ve veteriner hekim görevlendirilmeli. Bu  görevliler  köylerimizin ihtiyaçlarına  belirleyerek ne ekeceğine ne dikeceğine karar vererek  köyün daha çok  üretim yapmasını sağlayacaklardır. Eğer  bu yöntem  uygulanmış  olursa gerçekten Türkiye  genelinde tarımda üretim artacaktır. 

---------  Yetkili  uzmanlar çiftçilere arazilerine önümüzdeki yıl veya yıllarda  ekeceklerini, dikeceklerini ve/veya ektikleri-diktikleri  ürünleri verimli şekilde hangi  modern  sulama ve drenaj yöntemleri kullanarak sulayacaklarını uygulamalı olarak göstermeleri, eğitmeleri ve  öğretmeleri  gerekir.

--------- Ülkemiz  en az yağış aldığı belirlenen ülkeler  arasında  bulunmaktadır. Üreticiler  az su ihtiyacı  olan  tahıl üretimine ağırlık verilmesine teşvik  edilmeli. Çiftçilerimiz ürettiği buğdayı,  arpayı hasat  ettikten sonra ürünlerini Toprak Mahsulleri Ofisine götürdüklerinde, TMO  tarafından bu ürünün tamamı satın alınmalı, ürünleri tüccarlara daha  ucuz  fiyata veya zararına   satmaya mecbur edilmemeli.

  ------ Tarım ürünlerinde ithal değil, tarımda üretimi esas alan bir politika izlenmelidir. Dünya Gıda Tarım Örgütü’nün (FAO) raporlarına göre Türkiye bir zamanlar 23,7 milyon hektarla Avrupa’nın en verimli ve en geniş tarım arazisine sahip ülkesi konumundaydı. Ülkemizde yapılması gereken; vakit kaybedilmeden şimdiye kadar izlenen ithalat politikasından vazgeçip, üretim politikasına dönmelidir. Çünkü ithalat üretimi geriletir.

--------Yatırımlar betonlaşmaya değil, tarımsal  üretime göre  düzenlenmelidir. Tarımda üretim olmadan sanayide kalkınma da olmaz; milli ekonomimizde kalkınmadan, iyileşmeden söz edilemez. Tarımsal faaliyetler yurttaşların  beslenmelerini, giyimlerini sağlar, işsizliği önler, sanayi işletmesinin hammaddesini sağlar. Ayrıca toplum hayatının gelişiminde yapı taşlarını oluşturur.

-----  Avrupa ülkelerinin  topraklarındaki  yeşil örtülü alan oranının, ülkemizdeki yeşil örtülü alanın çok daha üzerinde olduğu söylenebilir. İşte bu yüzden Avrupa ülkelerine geceli gündüzlü  daha çok yağmurlar yağar. Ülkemizde ise yapılaşma ve yangınlarla orman varlığımız yok edildiğinden yeterli yağış alamıyoruz. Bu yüzden kuraklık felaketini yaşıyoruz. Ayrıca ülkemizde tarım alanları, topraklarımız, Avrupa ülkelerindeki gibi korunmuyor. Niye? Her bir ağaç kesildiğinde atmosfere  salınan CO2 zararı engellemediğinden, gezegenimizde küresel ısınma  sorunları yaşanır. Sayın yöneticilerimiz!  Yeşilin olduğu yerde hayat vardır, nefes vardır, atmosfere  CO2 salınımlarında engellenme işlemleri vardır.  Sayın sorumlu yetkililer!  Yağmur yeşil örtü üzerine, yeşil örtülerin bulundukları yörelere  düşer;  bozkırlara düşmez. Bu yüzden ülkemizde ağaçlandırma seferberliği zorunlu olarak biran önce  başlatılmalıdır. Bireysel olarak karınca kaderince küresel ısınmayı önlemek için daha sağlıklı yaşamak ve  nefes almak  için evimizin etrafında bahçemizde fidan dikmeliyiz ve hatta komşularımızla birlikte mahallemizi ağaçlandırmak için muhtarlarla işbirliği yaparak yollara boş yerlere fidanlar dikmeliyiz. Böyle yaparsak çevremizin daha rahat nefes almasına katkıda bulunmuş oluruz, Ülkemizde  yöneticilerimiz çağdaş ülkelerin yöneticileri   gibi  aynı  duyarlılıkla Paris İklim Antlaşmalarının  gereğini yerine getirmelidir. Bu konulara duyarlı olan halkımızın istekleri  doğrultusunda  hareket  edilirse ülkemizde  sera gazlarının etkisinde  önemli azalmalar ortaya çıkar.

----- Yabancı şirketlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin yurdumuzun dağından, taşından, ormanından toprağından, ekosisteminden  ellerini, ayaklarını çektirmeli ve ruhsatlarını derhal   iptal edilmelidir. Taş ocakları, maden ve mermer ocakları, termik santraller tarım arazilerinin   yakınlarına ve ormanlık alanlara yakın yörelerde kurulmamalıdır. Değilse Türkiye toprakları susuzluktan, küresel ısınmanın zararından kavrulur. Toprağı olanın bağı-bostanı olur, bostanı olanın dağı-taşı olur, dağı-taşı olanın ormanı olur, ormanı olanında merası olur. Merası  olanın da ineği, düvesi, koyunu, kuzusu keçisi olur; sütü olur,  peyniri, yağı, loru, aşı olur, nitelikli işi ve iş gücü olur

-------Ormanlık alanlar daima gece - gündüz denetlenmeli, ormanlık alanlara bütün yıl boyunca sivil kişilerin girmesi yasaklanmalı, bu yasağa uymayanlar cezalandırılmalı, girip çıkanlar uyduyla, ışınla, arıgöz (Drone) ile ya da ısıl kameralarla bütün gün izlenmeli, şüpheliler yakalanmalı ve bunlara caydırıcı cezalar uygulanmalıdır. Orman yangınların çıktığı alanlar imara açılmamalı ve en kısa sürede ağaçlandırılmalıdır. Ormanlık alanların bulunduğu tepelere de yıldırım sebebiyle oluşabilecek yangınları önlemek amacıyla yıldırım savarlar (paratonerler) yerleştirilmelidir. Yangınlara çok hassas olan, yalnızca iğne yapraklı ağaçlardan (Çamgiller) oluşan değil, geniş yapraklı ağaçların da şeritler halinde yer aldığı ormanlar kurulmalıdır. Ayrıca kurumuş otlar, cam kırıkları, içki şişeleri, plastik şişeler düzenli olarak ormanlık alanlardan her gün kontrol edilerek uzaklaştırılmalıdır

--------Ülke genelinde nüfus planlaması  yapılmalı.  Sığınmacılar, mülteciler, kaçak insanlar  ülkelerine geri gönderilmelidir. Ülkemizde  TÜİK raporlarına göre  atmosfere  sera gaz salınımı kişi başına   yaklaşık 6 tondur  Ülkemizin  nüfusu 90 milyona yakındır. Şayet sığınmacılarda ülkelerine geri gönderilir ve nüfus sayısı  azaltılırsa,  atmosferde sera gazı salınımı da  azalacaktır. Bu da  küresel ısınmayı tetikleyen fosil yakıtların eskiye göre daha az kullanılacağını  işaret eder.

------- Atmosfere salınan egzoz gazları emisyonunun   asgariye indirilmesi de önemli bir sorundur. Taşıtlar tarafından  atmosfere salınan egzoz gazları (Karbon dioksit, nitrojen oksit, kükürt dioksit, hidrokarbonlar, benzen) insan sağlığına, doğa sağlığına, ekosistemin sağlığına, çevreye  zararlı  olup  küresel ısınmanın etkisini ve çevre  kirliliğini artırır. Özellikle  taşıtların  çok  bulunduğu  ortamlarda, mahallerde pis duman kokusu ve partiküller, soluk   almamızı zorlaştırır. Bu zararı  azaltmak ve yakıttan tasarruf  etmek için  tren, otobüs  gibi toplu  ulaşım araçlarını kullanılmalıdır. Yakın   mesafeler için yürümeli,  işe gitmek için bisiklet, elektrikle çalışan araçlar, hibrit otomobiller, elektrikle çalışan otomobiller kullanılmalıdır.

--------Çevre korunması  ve küresel  ısınmanın  zararını  azaltmak  için  yenilenebilir (Rüzgâr ve güneş enerjisi vb) enerji kaynakları  kullanılmalı. Çünkü  yenilenebilir enerji  kaynaklarından yararlanıldığında, karbon kaynaklı enerji kaynaklarının aksine karbondioksit gazının atmosfere salınması sorunu yoktur. Bu durumda, doğaya herhangi bir etkin zarar söz konusu olmaz. Küresel ısınma oluşumu  engellenir. Atmosferde   sera gazlarının yoğunlaşmasını engeller ve çevremize  zarar vermeyen enerji üretimi gerçekleşir. 

------Ziraat Odalarının yeniden düzenlenmesi ve etkinliğinin artırılması, sadece aidat alan bir kurum olmaktan çıkarılarak yukarıda açıkladığımız konularda çiftçilere öncülük etmesi yararlı olacaktır. 

    Sonuç yukarıda  sıraladığımız  öneriler ülkemizde uygulandığı  takdirde Ukrayna’dan ve diğer ülkelerden ithal edilecek buğday,  et ve  diğer  gıda ürünlerinin yolunu beklemeyiz ve ayrıca askıda buğday  projesi işlerlik kazanır.
 
Sevgiler, saygılar…
-------

*Prof Dr  Abdurrahman Yiğit  Kişisel görüşme

** “Gülek”,  zahire ağırlık  birimidir (32 kg)  ve çoğunlukla Çukurova yöresinde kullanılır  İç Anadolu  
    Bölgesinde  havayı (16 kg)  kullanılır.   Bazı yörelerde de cinik, şinik (8 kg) kullanılır.