KILIÇDAROĞLU'NA VEFASIZLIK YAPMAK NANKÖRLÜKTÜR
Toplum olarak genellikle dünleri bugün; bu günleri de dünlerde yaşamayı severiz Halkımızın önemli bir bölümü de ne yazık ki balık hafızasına sahip olduğu için geçmişi, geçmişte yaşanmışları kolayca unuturuz.
Lafı uzatmayayım konuya giriyorum.
Görsel ve yazılı basından öğrendiğimize göre bazı vefasız, tam, yarım, çeyrek solcular, sosyal demokratlar, “yetmez ama evet”çiler, ithal oy kullananlar, kurada CHP'liler ve salon sosyalistleri seçimin ertesi günü ellerine sazlarını almışlar “Kemal Kılıçdaroğlu istifa etsin” diyerek, türküler, şarkılar söylüyor.
Bu kesimler kendisine “Karadeniz gezisinde PKK’lı soysuzlar tarafından suikast düzenlendiğini, inançlarına gölge düşürülmek istenen Sayın Kılıçdaroğlu'nu Allah'ın koruduğunu ve sonuçta da suikast girişimi gerçekleşmediğini akıllarına bile getirmekten acizler.
Bu ekip maalesef ki onu ve kariyerini yıpratmaya çalışıyor. Seçim yeni bitti bir bekleyin, üstünden bir zaman geçsin hele.
Yine bir şehidimizin cenaze töreninde hükümet yetkililerinin de bulunduğu safta namaz kılınacağı sırada Kemal Kılıçdaroğlu'na bir linç girişimde bulunuldu.
Neredeyse öldürülecekti. Sizler bu olayı da çarçabuk unuttunuz. Buna karşın istifa etmelisin diye bağırıp, çağırmaya hiç mi hiç sıkılmadınız.
Başka bir törende bu kez de onu korkutmak veya ölümle tehdit etmek için önüne mermi koydular. Sizler bir grup olarak bunu da adetiniz üzeri unutup onu istifa etmeye veya görevini terk etmesine ilişkin sloganlar atmasını kendinize vazife edindiniz. Helal olsun sizlere.
Hatırlatmak isterim Kemal Kılıçdaroğlu cesur ve inançlı bir liderdir. O asla yılmaz, korkmaz ve görevini başarıyla sürdürmeye devam eder, edecektir de.
Sizlere önerim; görevinizden vazife çıkarmayın ve de Kılıçdaroğlu’nun işine siz siz olun karışmayın. Karışırsanız eğer hem kendinize hem ülkenize hem de o değerli insana yazık etmiş olursunuz.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim sürecinde hataları olmadı mı, oldu tabii ki… Örneğin bütün mitinglerde az çok birbirine benzer söylemlerde bulundu. Konuşmalarında da özneye değinmedi, sadece yükleme ağırlık verdi.
Rakibi Erdoğan’ın hakaretlerine de asla karşılık vermedi. Veya veremedi. Ama niye?
Kemal Kılıçdaroğlu bol vaatlerde de bulundu. Bu vaatlerin çokluğu da zannederim seçmen nezdinde yeterince karşılık bulamadı.
Ben, Türkiye sevdalısı bir vatandaş olarak Sayın Kılıçdaroğlu’yla ilgili bazı hususları sizlere anımsatmakta yarar görüyorum:
Kemal Kılıçdaroğlu ileri yaşına rağmen elliden fazla ilde miting düzenleyip, konuşma yaptı. En son olarak da Babala TV’de gençlerin karşısına çıkıp yöneltilen tüm sorulara cevap verdi. Bu toplantı tam sekiz saat sürdü. Sizlere soruyorum; böylesine kıvrak zekalı gençlerin karşısına çıkma cesaretini kendinizde bulabiliyor musunuz?
Eğer buluyorsanız, acaba bütün sorulara ve eleştirilere Kılıçdaroğlu gibi cevap verebilir miydiniz?
Eminim bu sorumu sizler kendinize sormayı bile akıl edemediniz veya etmediniz.
Kemal Kılıçdaroğlu, gençlerin sorduğu sorularının hepsine birer birer cevap vererek, onların gönlünde de taht kurmayı bildi. Sizler bunları bildiğiniz halde acaba niye ve niçin vakit kaybetmeden, yıllarını devletinin hizmetine sunmuş bu değerli Anadolu çocuğuna “görevi bırak” diye çağrıda bulunuyorsunuz?
Sizlere yakışıyor mu?
Sizler onu eleştirebilirsiniz, eleştirilerinizde haklı da olabilirsiniz. Ama ona asla “görevi bırak” diye haksız yere çağrıda bulunamazsınız. Herkes kendi evinin önünü süpürsün.
Eğri oturalım, doğru konuşalım. Ben şahsen o gençlerin karşısına çıkmaya hem cesaret edemezdim hem de aynı kalitede sorulan sorulara cevap veremezdim.
Kemal Kılıçdaroğlu seçimleri kaybetti ama iki kişiden birinin de oyunu aldı. Acaba niye seçimi kaybetti? Nasıl kaybetti?
Benim görüşüme göre seçimin kaybedilişinin en büyük sebebi veya sebepleri:
Seçmenlerin önemli bir bölümü 21 yıldır sosyal yardım almaktadır. Diğer bir deyişle bu kesim yıllardır iktidarın himayesi altında olup, bugün karnımı doyurayım da yarına Allah Kerim içgüdüsüyle hareket etmektedir. Kabaca onlar tembelliğe alıştırılmış, “öğretilmiş fukaralık içinde” insanların olması.
Kemal Kılıçdaroğlu’nu rakip görüp, çekemeyen, fırsat buldukça onu eleştiren, kimliğini sorgulayan, kimliğini siyasetini en ön plana çıkararak, istifa et diyen yetkili kişilerin de çoğunlukta olması.
Evrensel hukuk çiğnenerek seçim kanunlarında torba yasalarla değişiklik yapılarak, geleneklerimizin de dışına çıkarak İçİşleri Bakanı, Adalet Bakanı ve Milli Savunma Bakanı istifa etmeden, bakanlıkların ve iktidarın olanaklarını kendilerinin, partisinin seçimlerde, seçim meydanlarında, yolda, sokakta veya evlerde lehine, lehlerine kullanmaları.
Buna karşın Kemal Kılıçdaroğlu da seçimler için kıt kanaat kendisine, partisine sağlanan olanaklarla, halkın verdiği bağışlarla, belirli sayıda seçim bölgelerine gidebilmiş ve oralarda seçim çalışmalarını sürdürebilmiş olması. Bakanlar aday gösterildikleri seçim bölgelerinde bile bile fırsat eşitliği ilkesini hiçe sayarak ve vaatlerde bulunarak, seçim sonuçlarını kendi lehlerine çevirmiş olmaları.
TRT’nin, Sayın Cumhurbaşkanına kapılarını sonuna kadar açması ve ona otuz iki saat gibi uzun bir süre de icraatlarını anlatma olanağı sunması.
Maalesef aynı TRT’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun sadece otuz iki dakikacık konuşabilmiş olması.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim sürecinde, ülkemizi soyup soğana çeviren ithal oy sahibi sığınmacı, mülteci ve diğer yabancıları ülkelerine göndereceğini söylemesi, vatan toprağının parayla satılarak vatandaşlık verilen, tek kelime Türkçe bilmeyen iki buçuk milyonun üzerinde güzel ülkemiz ve milletimizle ilgisi olmayan kişilerin oy kullanması, iktidarın seçimi kazanmasına yol açmıştır.
Tüm bunlara ülkemizin insanı da, demokrat dünya da sessiz kalmıştır. Kanımca bu görüşün ne kadar yerinde olduğu Hollanda Milletvekili Katy Perry’nin Avrupa liderlerine söylediği sözlerden de anlaşılmaktadır. Milletvekilinin Avrupa liderlerine “sığınmacı akınının önüne geçtiği için Erdoğan’ı kutladınız da, batı değerlerini savunan ve demokrasi için oy veren muhaliflerden ise söz etmediniz” diyerek, onlara sitemde bulunuşu, bize, Sayın Kılıçdaroğlu’nun, Avrupa ülkelerinde de yalnız bırakıldığının bir göstergesi değil midir?
Sonuç olarak; Cahillik, gericilik ve dini siyasete alet eme davranışlarının prim yaptığı ve devlet olanakları hoyratça kullanıldığı sürece, ülkemizde yapılan seçimlerin adaletli ve demokratik yöntemlerle yapıldığı söylenebilir mi?
İnsanlarımız takım tutar gibi parti tutma alışkanlığından vazgeçmediği sürece ülkemizin çağdaş ülkeler arasında yer alması mümkün değildir. Çağdaş ve bilimsel eğitim yapılmadığı sürece, akla ve bilime değil, dogmalara ve hurafelere inanıldığı sürece bütün seçimler bir öncekinin tekrarı olacaktır.