MASKELERİNİZDEN KURTULUN BENCE
Kalabalıklaşan yalnızlığımız ile
Dağınık eğlenceli sirkülasyonlar içinde
Naifleşiyor mudur kelimelerim çook ötelerde?
Neslişah.
Ahh şu klişelere sıkıştırılmış duygu selleriniz bir de!
Neslişah.
"Bazı acılar var ki vücut buluyor insanın beyninde.
-Ama ya kalbinde?
-Kalpte adı konmuyor!.."
Neslişah.
Yüreğimde merhamet çağlayanları, ruhumda özgürlük duvarları...
Öyle bir nokta var ki şimdi.
Deli dolu bir de enerji gözlerimde.
Sözlerim kıpır kıpır savruldu şiirlerime,
Neşeli sesler gerek bana bu aralar.
Hangi kelimeyi nereye koysam bilemedim,
Sesine senin şiir yazacak kadar şair olamadığımdandır, belki...
Neslişah.
Kelimelere sığdırabilseydim hüzünlerimi de sevinçlerimi de, satırlara dökülür müydü hiç dilsiz dudaksız seslerim!..
Neslişah.
Birçok şey yazdım. Tabi bahsettiğim bu eylem için öncesinde çok da düşündüm. Bazen hızlı, bazen yavaş, bazen de durdum. Bazen yaşadıklarımı, bazen sustuklarımı, aldığım dersleri ve en çok da bilemediklerimi yazdım. Görmek isteyip göremediklerimi…
Aslında yazdıklarımın hiçbiri yarım da değildir, kolay da. Ama tek seferde dolu dolu çıkmaz ağızdan. Bakmayın üç noktalı, soru işaretli, imla kılavuzu gibi olduklarına, hepsini bir bardak dolusu suyu tüm hissedemediklerime serpiştirerek yazdım.
“Özlemek”… Bu duygu özgürlüktür. Özleyebilmenin verdiği his, bağımsızlık oldu ihtilal çanları çalan beynimde. Hayatımda en çok kalemle devrim yapanları sevdim. Onları okudum, onlarla yazdım (bilmeseler de).
Aslında zamanla öğrendim ki hissetmeden yapılan her şey ne bilirsen bil, tamamen bağımlılıkmış.
Meydan okur gibi yaşamayı, sevmeyi, öğrenmeyi; meydan okur gibi susmayı hele, en çok da kaçmayı ve de tabi ki saklanmayı çok seviyorum aslında.
Çünkü her şey öyle açık ki hayatımızda, her şeyden öyle çok var ki, haddinden fazla. Ben özlemek isteyenlerdenim, ben varlığın da yokluğun da değeri olduğuna inanan ve artık onları anlatmak isteyenlerdenim. Bir yazı okudum diyor ki: “GİZLENMEK ZEVKLİDİR, BULUNAMAMAK FELAKET”.
Nazım okudum, Namık Kemal, Sabahattin Ali, Nuri Pakdil, Cemil Meriç okudum. Adil Erdem Beyazıt, Cemal Süreya, Edip Cansever, Yavuz Bülent Bakiler, Cemal Safi dinledim. Birçok gecede Mona’yı dinledim. Didem Madak’ı da çok severim.
Gördüm ki yüzeyselliğin nirvana yapmış olduğu bu dünyada, düşünülmeden hareket edilen, öğrenilmeden bilinen, altı dolmamış birçok terimin manasını kavramadan, hissedilmeden yaşanıyor.
Kapitalizmin içerisinde sadece yarışıyoruz, tüketiyoruz, harcıyoruz; bazen kendimizi bazen duygularımızı… Sevdiklerimizi, zamanımızı, özelimizi harcıyoruz.
Ve gördüm ki tüm bunlara sıradanlığa meydan okuyan devrim olmuş kalemler var. Her gün, biraz daha farklılıklarımıza bizi hazırlayan…
Gördüm ki kalpten gelen, hissedilen her duygu kalıcı, her duygu yol gösterici adeta, tüm bu savurganlığın ötesinde var oluyor.
Ve gördüm ki en asi, meydan okuyan her düşünce kalemle naifleşiyor.
Bu samimiyeti, bu içten farklılığı, bu hassasiyeti başka nerede bulabilirsiniz?
Anlaşılmayı beklemek bencillik olur diye düşünüyorum. Kim kimin sustuklarını yazılarından anlayabilir ki? Hem hangi gözle? Ama farklılıklarımız beni mutlu ediyor. Bu farklılıklarımızla düşünülmeyi bekliyorum, farklılıkları düşündürmeyi istiyorum.
Belki de kabul görmeyi istiyorum, olduğum gibi olduğunuz gibi, sadelikten korkmadan kabullenmeyi de istiyorum. Bunun için yazıyorum.
Fazla yakınlığın verdiği ayrılıkları yaşıyoruz hepimiz. Kalabalıklaşan yalnızlığımızla büyüyoruz. “HİÇ” olamadan çok olmak istiyoruz. Aslında sonuç odaklı mühendis bir kız olarak, matematikten, fizikten uzak, akademik tüm verilerden uzak bir dünyada sadece sıradan beşerlerin olduğu değil, bilinçli insanoğlunun olduğu topluluğa seslenmek istiyorum.
“ÖZLEMEK, ÖZGÜRLÜKMÜŞ, UZAKLAR HEP ÖZGÜR!”
Bu denli uzaklara meyilli bir kızken, şiirle büyüyen benliğimden öğrendiğim hassasiyet dolu birkaç satırı sizinle paylaşmak isterim.
“Sevdalar naz niyazla değil, muhabbetle var olurmuş.
Vakarlı bir sevgi onurlu durur, lakin gururu kırarmış.
Hislerimiz, hissettirdiğimiz sürece gerçek olurmuş.”
Buyrun hissetmeyi deneyin!
Neslişah.