TAKLİTÇİLİĞİN SONU BALON GİBİ PATLAMAKTIR!
Gazetecilikle, siyaset, bazıları tarafından kolay gibi görünen, herkesin soyunacağı ve başarılı olabileceği sanılan faaliyetlerden sanılır ama pek de öyle göründüğü gibi taklit ederek yapılacak işlerden değildir. Bunu yapan bilir, içine giren bilir.
Siyaset ve gazetecilik genellikle halkla ilişkileri kapsadığı için, ağzı biraz laf yapan, eli biraz kalem tutan bazı kişiler işe bodoslama dalıyor ve yaptıklarını sanıp, aslında başkalarını taklit ederek işi götürmeye çalışıyorlar.
Ama olmuyor. Yüzlerine gözlerini bulaştırıp, kıçlarının üzerine oturuyorlar.
Aslında dünyada başkalarını taklit ederek, bazı meslekleri yapmaya çalışanlar olduğu kadar insani davranışları taklit ederek, toplumda adam sınıfına girmeye çalışanlar da var. Tabii taklitler hiçbir zaman aslının yerini tutmayacağı için çelik tencerenin yanında alüminyum tava gibi duruyorlar.
Bence bir şeye heves edildiği takdirde onu en iyi şekilde yapmak için biraz sahnenin tozunu yutmak gerekiyor.
Sanatçı kolay sanatçı olmuyor, siyasetçi kolay yetişmiyor, gazetecilik yapmak öyle her babayiğidin harcı değil. Hele ki köşe yazarı olmak, kitap yayınlamak, heves etmekle, özenmekle hiç olmuyor.
Birkaç fırın ekmek yemek lazım.
Aynı yollardan defalarca gidip gelmek, dağları, tepeleri aşmak, ter dökmek gerek.
Siyaset; toplumları yönetmek için, devletleri yönetmek için yapılır, gazetecilik de aynı şekilde; insanları aydınlatmak, bilgi sahibi yapmak, gerektiğinde yön vermek için yapılır.
Öyle girdiği hiçbir işte başarı sağlayamamış, bir baltaya sap olamamış kişilerin işi değildir, siyaset ya da gazetecilik. Had bilmek gerekir. Kendini bilmek gerekir.
Mevlana’ya, “O kadar okursun, o kadar yazarsın, ne bilirsin?” diye sormuşlar. “Haddimi bilirim” demiş.
Ki Mevlana Hazretleri dünyanın tanıdığı, ilim, irfan sahibi, insan yetiştirmiş, kitaplar yazmış, sözleriyle insanlara kılavuzluk etmiş büyük bir insandır. Öğrenmiş ve öğretmiştir.
Ama bulunduğu noktada haddini bilip, böbürlenmeyerek, kibirden uzak durup, yüce dağları ben yarattım havasına girmemiştir.
Çünkü Mevlana’nın içi doludur. Beyni düşünmekte, fikir üretmektedir. Kısacası etrafında gördüğü okur, yazar kişileri, ağzı laf yapan, eli kalem tutan kişileri taklit etmeyip, oradan iki laf, buradan iki satır araklayarak konuşmalar yapmamış, kitaplar yazmamıştır. Yani taklitçi değil, asıldır.
Günümüzde Mevlana olmak hiç kimsenin haddine değildir. Ama onun bıraktığı eserlerden çok şey öğrenmek mümkündür.
Siyasette emin adımlarla yürüyüp, toplum yararına politikalar üretmek için de, insanlık yararına çalışan, bilgili, eğitimli, dürüst, ahlaklı siyasetçileri taklit etmek yerine, onları yakından tanıyıp, tecrübelerinden faydalanmak, bildiklerinden bir şeyler kapmak gerek.
Gazeteciliği insan ve toplum ahlakını gözeterek yapmak, teorik ve pratik anlamda kendini yetiştirmek, saygın ve tecrübeli meslek büyüklerini örnek alıp, bilgilerinden yararlanmak ve onların yolundan yürümek de gazeteciliğe gönül vermiş gençlerin taklitten uzak davranış biçimi olmalıdır.
İmitasyon olan her aksesuarın değeri aslının çok çok altında olduğu gibi, taklit siyasetçi ve gazetecinin değerinin de hiç olmadığı bilinmelidir.
İster siyasetçi olsun, ister gazeteci, ister sarkıcı olsun, ister oyuncu, özgünlükten uzak, kendi olamamış kişilerin sonunun balon gibi patlamak olduğu da unutulmamalıdır.
Yolda yürürken bile, kendi bildiğimiz gibi değil de, önümüzde giden kişiyi taklit ettiğimizde, nasıl ki gülünç hareketler yapıyorsak, iş hayatı da, sosyal yaşam da hep böyledir. İnsan gülünç duruma düşer.
Bildiğiniz, tanıdığınız, yakın çevrenizdeki siyasetçileri alıcı gözle izleyin, gazetecilerin, yazarların, edebiyatçıların yazdıklarını kıyaslamalı okuyun, filmleri, dizileri izlerken oyuncuların rol yaparken ki hareketlerini gözlemleyin. Bakın bakalım, kim başkasını taklit ediyor, kim kendini oynuyor.
Anlamak çok basit. Yeter ki siz de taklit edenlerden biri olmayın!