Mine ATAMAN

    Mine ATAMAN


    ATALIK MI? YOKSA...

    02 Temmuz 2019 - 14:03

    Dünyadaki en değerli bilgi kadim bilgiydi. Kadim bilgiye sahip olan hakimiyetin de sahibi oluyor, yaşam onun kurallarıyla şekilleniyordu. İşte bu değerli bilgi doğanın ve insanın kılavuzuydu. Kadim bilgiye vakıf olan kadın M.Ö. 10 binli yıllarda Bereketli Hilal’de tarımsal faaliyetleri başlattı.

    O gün toprakla buluşan tohumlar binlerce yıldır insanlığa kol kanat geriyor.

    Tohumu keşfetmek, doğanın işleyişini kavramak, kıyaslamak gerekirse, nano teknoloji, yapay zeka gibi çağı aydınlatan bilgiye sahip olmakla aynı derecede önemliydi.

    Kadim bilgiye sahip olmak, o gün farkına muhtemel varılmasa da manevi tarafı oldukça güçlü, maddi tarafı tartışılmayacak kadar mühimdi.

    Avcılık tarımsal faaliyetlere kıyasla güç ve zorluydu.

    Ava giderken avlananlar, eli boş dönenler, bazen de dönemeyenler…..

    Hayatta kalabilecek kadar avlanabilen insanoğlunun nüfus artış oranı düşük, hayatta kalmak dışında bir gayesi olmadan yaşıyordu.

    Kültür sanat anlamında üretim yok denecek kadar az, keşfi yapılan tek şey ateşti.

    İnsanlık, ne zaman ki tahılları ekmeyi öğrendi işte o zaman depoladı, daha çok üretti. Tohum kavramı o gün tarihe not edildi. Üretirken az çaba sarfetti ve sonunda da rahata eren insanlık kültürde, sanatta, mimari de bir çok ürün ortaya kurdu.

    Tam da burada tartışma alevlendi. Hastalıkların, felaketlerin tarım ve hayvancılıkla birlikte başladığına inananlarla, tahılların bir lütuf olduğunu düşünenler arasındaki mücadele fikirsel olarak yüzlerce yıldır tartışmaların konusu oldu. Bugünün konusu olmadığından başka bir yazıda konu üzerine uzun uzun düşünülüp konuşulacak.

    Biz şimdi toprak insan buluşmasına dönelim.

    Tahılın ekilmesi demek güneşin, ayın hareketlerini takip etmek demekti, tarlalarda suyun kullanımı kanal yapmayı, tarlaların düzenlenmesi matematiği, ekin ve hasat mevsimlerini planlamak gök bilimlerinin başlangıcını tetikliyordu.

    Tohum öyle bir güç olmuştu ki insanın içinde var olan tüm potansiyelini gerçekleştirmek için büyük bir kıvılcımı ateşlemişti.

    En güzel mimarlık örnekleri ondan sonra inşa edildi, en güzel yemekler ondan sonra pişirildi, en güzel şiirler ondan sonra yazıldı, en güzel resimler ondan sonra çizildi.

    12 bin yıl su gibi akıp gitti. Biz faniler kendi ömürlerimizin derdine düşmüşken evren büyümeye devam etti.

    İnsanlık farklı coğrafyalarda birbirinden değerli ve özel uygarlıklar kurdu. Medeniyet var gücüyle başka coğrafyalara ulaştıktan sonra, göçüp gittiği topraklardakilerle rekabete girdi.

    İnsan toprak ilişkisi her dönem ekonomik modellerin kurgusunu belirlerken, kültür tarihini de şekillendirdi.

    Değişmeyen tek bir şey vardı. Üreten tüketimi kontrol ediyordu. Üreten paylaşım oranına, ya da paylaşmamaya karar veriyordu.

    İlk çağlarda üretenler, toplumun saygın bireylerini oluşturup toplumsal gelişimin detaylarına onlar karar veriyordu. Örneğin yeme içme kültürü, aile, hukuk, sanat, toplumsal kurallar üretimi elinde bulunduranlar tarafından yönlendiriliyordu.

    Ne zaman tarımda hayvan gücü kullanılmaya başlandı, kadının elindeki üretmeye yönelik bilgi, modern karşılığıyla know-how erkeğe geçti. Erkeğin hayvanı idare etmesi işlerin büyümesini, şekil değiştirmesini sağladı.

    O güne kadar toprak insan ilişkisi itibar göstergesiyken, ilerleyen zamanlarda toprağı yönetenler saygın, toprakla ilişki kuranlar itibar kaybetti. Yoksullar, köleler, köylüler eker soylular, kentliler tüketir oldu.

    Aradan binlerce yıl geçti. Toprak da insan da değişti. Her ne olduysa şimdilerde toprağa dokunmak yeniden trend oldu. Tohumunu sırtına alanlar, Ferrari’sini satanlar, şehirden kalma tortu ve arazlarıyla toprağın yolunu tuttular.

    Tohum, yerel tohum, atalık tohum uzun uzun konuşuldu. Orta okuldaki coğrafya dersleri yeniden hatmedildi. Tohumun peşinden yollara düşenler, Anadolu’yu karış karış gezenler, çeyiz sandıklarından tohum avına çıkanlar yine işin suyunu çıkardı.

    Tohum takaslar kültür etkinliğine dönüşürken kontrolsüz çalışmalar uzun vadede bir çok sorunun habercisi oldu. Çünkü yerel tohum yerinde korunmalı ve geleceğe taşınmalıydı. Sözkonusu etkinliklerde, evde üç beş üretim yapanların uzman konuşmacı olduğu, hobisinden rant elde edenlerin volta attığı, sözde cemiyet ve siyaset üyeleriyle buluşma kermesine dönüştü.

    Sevgili İlhan Koçulu’nun çok sevdiğim bir lafı var. Tüm yaşananları ‘’Nimeti ganimete çevirme’’ meselesi olarak özetlemişti. Daha güzel laf söylendi mi bilmiyorum gökkubbenin altında.

    Sırf popüler diye atalık tohum, kötü tohum ayrıştırmaları. Konu hakkında bilgi sahibi olmadan kulaktan dolma bilgilerle, bizimki atalık tohum, yoksa seninki babadan mı kaldı ironileri binlerce yıllık tarım kültürüne maalesef istemeden de olsa zarar vermekte. Oysa bütün tohumlar coğrafyanın hediyesidir tüm canlılara.

     

    Mesele de bu kadar basit değildir.

    Tohumlar sadece insan için değil rızkını arayan tüm canlıların ortak mirasıdır. Tohumlar coğrafyanın hafızasıdır.

    Düne kadar büyük üretim yapıları güç sahibi olurken, şimdi de atalık tohumlardan ganimet toplayanlar pazarda kol geziyor.

    Marketing şimdilerde atalık tohum üzerine yazdığı efsanelerle fark yaratanları ödüllendirirken, yaratılan bu yeni pazarların adları her gün değişiyor.

    Gluten free, organik, atalık tohum, yerel hammadde kavramları hızlıca içi boşaltılan kapitalist birer metaya dönüşüyor. İyi ve güzel niyetlerle yola çıkanlar bir tarafa, toplumsal algılar söz konusu imgelerin etrafında öbeklenip haksız rekabete yol açıyor.

    Oysa iyi ve güzel olan besin herkesin hakkı diye yola çıkmamış mıydık. Şimdilerde iyi ekmek 20 tl, güzel olmayanı 1 tl ise ironinin kime hizmet ettiği oldukça ilginç olsa gerek.

    Onun içindir ki tohum ıslahçıları, ziraat mühendisleri, gıda mühendisleri, agronomistler konunun gerçek bilim insanlarıyla, zanaatkarlarıyla  sohbete tutulmadan önyargılarla örülmüş algısal gerçeklikler üzerinden davranışlar geliştirmemekte fayda var.

    Bir not, her yıl atalık diye üretilen tohumlarla pazara sunulanlar arasında yüzlerce kat fazlalık var.

    Güzel bir haber, buğdayın genetiği değiştirilmedi.

    Daha güzel bir not, atalık tohumlar da, ıslah edilmiş tohumlar da koyun koyuna toprağı paylaşır dostça, keyifle… Milyonlarca yıldır..

    Birbirinden ne daha üstün ne daha az değerli…
     

    YORUMLAR

    • 0 Yorum