Başkan Soyer yeniden aday mı?
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, önümüzdeki sene yapılacak olan yerel seçimlerde yeniden aday olup olmaması üzerine değerlendirmelerde bulundu. Başkan Soyer, "Bu benim irademle sonuçlanacak bir şey değil. Bu konuda hem genel merkezimizin hem toplumun, İzmirlilerin memnuniyetine bakmak lazım" ifadelerini kullandı.
Independent Türkçe, kongre arasında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile bir röportaj gerçekleştirdi. Röportajda yerel seçimler için yeniden adaylık süreci de ele alınırken aynı zamanda kongrenin bittiği 21 Mart’ta yayınlanacak deklarasyonun nasıl hayata geçirileceğini de kendisine neden bir Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı teklif edilmediği de konuşuldu.
- 1923 İzmir İktisat Kongresi önemli bir ekoldü ve o zamanın ruhuna bugün de çok fazla atıfta bulunuluyor. Çok önemli konuşmacıları dinledik. Bu kongrede sunulacak politika önerileri, gerçekten yeni yüzyıla rehberlik edebilecek mi? Yoksa biz sadece çok önemli ekonomistleri dinlediğimiz ve daha sonra dağıldığımız güzel bir kongre mi geçirmiş olacağız? Bunun takibi nasıl yapılacak? Diyelim ki iktidar değişmedi, bu politikalar uygulamaya yine de geçebilecek mi? Bunun takipçisi nasıl olunacak?
Biz yola çıkarken 100 yıl önceki yol haritasını izlemeye gayret ettik. Onun için iyi okuma yaptık. Neden meclis varken Mustafa Kemal onlara “Cumhuriyeti ilan edeceğiz, yeni bir devlet kuracağız. Çalışın bakalım iktisat politikalarını” dememiş? Ya da bir uzmanlar ekibi oluşturup “Buna siz hazırlanın” dememiş. Başka bir şey, çok yeni bir şey yapmış.
O yanmış yıkılmış coğrafya, yıllarca işgal altında kalmış. Türkiye’nin 200 yıllık tarihinin en yoksul dönemi yaşanıyor. Toplumda büyük umutsuzluk varken Türkiye’nin her yerinden 1135 delegeyi çağırmış o kar, kış koşullarında. Ve onlara “Yeni bir Türkiye’nin, geleceğin Türkiye’sinin inşası için iktisat politikalarını çalışın” demiş. Tarımda, sanayide, ticarette… Bütün bunlarla ilgili de çiftçiler, işçiler, sanayiciler ve tüccarları toplamış. Dört ayrı grup.
Bu dört ayrı gruptaki insan, 17 Şubat-3 Mart 1923 tarihleri arasında bu iktisat politikalarının neler olması gerektiği konusunda bir ortak akıl inşa etmişler. Çok önemli kararlar alınmış. Aşar vergisi kaldırılmış. Köy enstitülerinin temeli atılmış. Sanayi bankasının kurulmasına karar verilmiş. Ticaret, sanayi borsaları oluşturulmuş. Olağanüstü kararlar alınmış. Sonrasında da yepyeni bir ekonomik model oluşturulmuş.
Kamunun özel sektöre müdahalesinin önünün açılacağı bir iklim yaratılmış. O tarihte Sovyet Rusya, bir sosyalist ekonomi inşa etmeye çalışıyor. Batı’da liberal ekonomi olağanüstü bir sansasyonla büyüyor. Bütün bu tablo içerisinde gerçekleşmiş bu kongre.
Peki biz ne yapıyoruz? Biz buradan ilham alarak Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında yepyeni bir ülkenin yaratılması gerektiğini düşünüyoruz. Daha adil, daha müreffeh, daha özgür ve daha demokratik bir ülke. Bunu hakettiğimizi düşünüyoruz. Yani bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin bunu hakettiğini düşünüyoruz.
O nedenle, aynı o dönemde Mustafa Kemal Atatürk’ün izlediği yol gibi Türkiye’nin her yerinden 180’in üzerinde sivil toplum kuruluşunu davet ettik. Vakıflar, sendikalar, dernekler… Hepsi geldiler. 500’ün üzerinde delege ile biz sekiz aydır çalışıyoruz.
Her paydaş grupla her biri 6-8 saat süren uzun toplantılar yapıldı. 54 ilke 192 karar alındı. Şimdi bu kararlar üzerine dört ayrı masa oluşturuldu: Doğa masası, tarih masası, demokrasi masası ve inovasyon masası. Burada da 200’ün üzerinde akademisyen var. Her biri farklı disiplinlerden… Aralarında fütüristler var, sosyologlar var, tarihçiler, arkeologlar, psikologlar, iktisatçılar var. O paydaş toplantılarında alınan kararlar üzerinde kavramsallaşma çalışmaları yaptırlar. Onları revize ettiler, rötuşlar yaptılar.
Son iki gündür de yeni bir şey başlattık. İşçiler, diğerlerinin aldığı kararları müzakere edecekler. Çiftçiler, diğer bir grubun ilkelerini müzakere edecekler. Yarın, akademisyenlerin yaptığı kavramsallaşma çalışmalarını müzakere edecekleri ikinci oturumlar gerçekleşecek. Sonunda son şeklini vermiş olacaklar kendi kararlarına.
21 Mart’ta da hepsinin huzurunda bu kararları tek tek oylayacağız. Sonuçta her birinin üzerinde kiminin çekimser kaldığı, kiminin aleyhte oy kullandığı bir tablo ortaya çıkacak. Ama çoğunluğun kararıyla da ortaya bir kurallar ve ilkeler manzumesi çıkmış olacak.
Şimdi bu ne demek oluyor? Biz bunların sonuna kadar takipçisi olacağız. Dünya değişiyor ve artık tek adamların, tek kahramanların devri kapanıyor. Aşağıdan gelen talepler, hayaller, özlemler, siyasetçilerin kararlarını belirlemeye başladı. Siyasetçilerin iradelerini belirlemeye başladı.
Daha iddialı bir şey söyleyebilirim. Toplum, millet, siyasilerin önünde yol alıyor aslında. Dolayısıyla da siyaseti şekillendirecek bu tablo, tam bu toplumun kılcallarından gelmiş, köklerinden beslenmiş, çok geniş bir katılımla, çok şeffaf bir biçimde oluşmuş kararlarla buluşturulacak.
Hiçbir siyasinin buna sırtını döneceğini düşünmüyorum. Ama ola ki dönüyor, biz sonuna kadar takipçisi olacağız. Bir yıl sonra bu kongrenin bir ilerleme raporunu görüşmek üzere bir araya geleceğiz. Bu bir yıl içerisinde hangi kararlar hayata geçirildi, hangi kararlar hayata niye geçirilmedi, kim bunların önünde engel oldu, kimler emek harcadı, kimler emek harcamadı, bütün bunları masaya yatıracağımız bir ikinci buluşmayı gerçekleştireceğiz. Bu aynı zamanda belki de ortaya çıkacak yeni hayallerin, özlemlerin de masaya konulduğu bir buluşma olacak. Bunu her sene tekrar edeceğiz. Öyle kolay kolay kurtuluş yok.
Bu kadar büyük emek, bu kadar büyük katılım, bu kadar bu toplumun köklerinden gelen en hakiki taleplerin ortaya konduğu bir buluşmanın sonuçlarını kimse yok sayamaz.
Hangi siyasi iktidar olursa olsun… Biz yola çıkarken şunu söylemiştik: Bizim bugünün siyasal sorunları ile bir derdimiz yok. Biz, bu memleketin geleceğini şekillendirmek istiyoruz. Bugünün siyasal ikliminde geleceğin Türkiye’sinin inşasına yol açmak istiyoruz. Biz çocuklarımıza yaptığımız yollar, köprüler dışında tasarlanmış bir gelecek bırakmak istiyoruz. O nedenle de bunun takipçisi olmaya devam edeceğiz.
İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak bu hikayenin organizasyonunu üstlendik. Kongreyi gerçekleştirenlerin tüm Türkiye olduğunu söyleyebilirim. Çok geniş bir temsil kapasitesiyle gerçekleşti bu toplantılar. O nedenle de biz takip etmeye devam edeceğiz?
- Bu raporları gerekirse, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne de taşıyacaksınız değil mi?
Tabii ki. Siyasal partilere, sendikalara, meslek odalarına vereceğiz. Bundan yararlanmak isteyen herkese vereceğiz. Ama bunun yok sayılmasına da izin vermeyeceğiz.
- Önümüzdeki bir seçim var ve biz yakın zamanda Millet İttifakı’nda bir kriz yaşadık. Bu kriz, sayın Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanı yardımcılığı senaryosu ile çözüldü. Bu senaryo konuşulurken sizin de isminiz bilhassa sosyal medyada çok fazla geçti “Neden Tunç Soyer de katılmıyor?” diye. Sizce bunun nedeni İstanbul ve Ankara yönetiminin uzun süre sonra AK Parti elinden alınması mı? İzmir bir “başarı” olarak görülmüyor mu? Cumhurbaşkanı yardımcılığı tartışmasında siz dışarıda bırakıldığınızı düşünüyor musunuz?
Hayır, zaten böyle bir talebimiz de beklentimiz de yoktu. Dolayısıyla “dışarıda bırakılmak” gibi bir durum görmüyorum kendi açımdan.
Ama şunu söyleyeyim: O masa devrildikten sonra tekrar kurulduysa, bu, sohbetimizin en başında söylediğim sebepledir. Yani, toplum buna izin vermedi. Olağanüstü büyük bir tepki gösterildi. Olağanüstü büyük bir itiraz dile getirildi ve siyasetin aktörleri kararlarını yeniden gözden geçirmek zorunda kaldılar. Bu çok umut verici bir şey.
Yani siyasetin aktörleri, dinamikleri artık toplumu yok sayarak, bir tarafa bırakarak karar alamaz hale geldiler. Bence en kıymetli yanı bu. Yoksa kimin cumhurbaşkanı, kimin yardımcı olacağı meselesi işin detayı.
- Gelecek sene de belediye seçimleri var. Aday olacak mısınız?
Bu da benim irademle sonuçlanacak bir şey değil. Bu konuda hem genel merkezimizin hem toplumun, İzmirlilerin memnuniyetine bakmak lazım. Ondan sonra ortaya çıkacak bir karar olur bu. Nazım’ın çok güzel bir lafı vardır. “Hiç ölünmeyecekmiş gibi yarın ölecekmiş gibi yaşayacaksın bu hayatı” der. Ben de öyle yapıyorum doğrusu. Bu görev sürem içinde son nefesime kadar elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum.
“Göreve devam et” derlerse büyük bir heyecan ve gururla yapmaya devam ederiz. “Yeteri kadar çalıştın, kenara çekil” derlerse tabii ki kenara çekilir otururuz.
- Diyelim ki aday gösterilmediniz bu durumda bir B planınız var mı? Daha spesifik olmak gerekirse sayın İmamoğlu ve Yavaş’ın cumhurbaşkanı olduğu bir senaryoda, Millet İttifakı’nın iktidarı ele geçirdiği bir senaryoda sizin bir milletvekili olma planınız var mı?
Yok. Şöyle söyleyeyim: Ben siyaseti çok severek yapıyorum. Siyasetin hayatı dönüştürme sanatı olduğunu düşünüyorum. O nedenle hangi platformda, hangi konumda, hangi sıfatla, hangi koltukta oturduğumun bir önemi yok. Hayatı dönüştürmek, hayatı iyileştirmek için nerede olursanız olun yapacak çok şey var.
Ben de çok uzun yıllardan beri bu kararı vermiş bir insanım. Ben hayatımı buna vakfettim. Bu topraklar üzerinde yaşayan insanların, doğanın, çok daha iyisini hakettiğini düşünüyorum. Olanca birikimimi, gücümü, enerjimi bunu mümkün kılmak için harcıyorum. O nedenle belediye başkanlığı koltuğu olur, bir vakıfta çalışmak olur, bir dernek bünyesinde çalışmak olur… Her şey olabilir. Çok seviyorum bu memleketi ve nerede olursa olsun onun için çalışmaya devam edeceğim.
- “İzmir’de CHP’den kim aday olursa olsun, mutlaka seçilir” diye bir algı var. Sayın Aziz Kocaoğlu döneminde belediye hizmetleri de bu anlamda eleştirilmişti. Size yönelik de benzer eleştiriler oldu. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu algıyı ve değerlendirmeleri?
Doğru bulmuyorum. Şu nedenle doğru bulmuyorum: İzmir, nasıl 100 yıl önce Türkiye İktisat Kongresi’ne ev sahipliği yapmışsa bu bir tesadüf değil. Bunun arkasında birçok sebep var.
İzmir yüzyıllar boyunca hep Anadolu’nun öncüsü olmuş bir şehir. Anadolu’nun o kadar çok ilki İzmir de doğmuş ki… İlk operadan ilk futbol takımına ilk gazeteye kadar… İzmir tarih boyunca bu ilklere ev sahipliği yapmış. Neden? Çünkü bir liman kenti olarak doğunun en batısı, batının en doğusu olma konumuyla, farklı kültürlerin tüm farklı etnik yapıların, farklı dinlerin, dillerin bir arada yaşayabildiği bir coğrafya olmuş.
Bu ne demek? Birbirinin dinini dilini bilmeyen insanların, birlikte iş yapması ve birlikte ekmek büyütmeleri demek. Öyle olduğu için de aslında demokrasi inşa etmişler. Demokrasi esasında birlikte yaşamanın hukuku ve kültüründen ibarettir.
İzmir yüzlerce yıl boyunca demokrasinin hukukunu, birlikte yaşamanın kültürünü yaşamış ve yaşatmış bir şehir. Öyle olduğu için de bu değerlerine, bu erdemlerine çok yer açan bir şehir.
Size somut bir örnek vereyim: Bir Kahramanmaraşlı bir Mardinli vatandaşımız, dünyanın neresine giderse gitsin ömrünün sonuna kadar Kahramanmaraşlı ya da Mardinli olmaya devam eder. Ama bu vatandaş İzmir’e gelmişse en geç altı ay bir sene sonra kendini İzmirli hisseder. Bu benim yakıştırmam değil, bunun somut örneklerini biliyorum.
Neden böyle? Çünkü insanlar, burada kendilerini bu şehre ait hissederler ve bu şehirdeki - adeta sosyal gen diyeceğim- birlikte yaşama kültürü ve hukuku içine alır, kucaklar, sarar sarmalar ve kendinden yapar.
Dolayısıyla İzmirliler, bu erdemlerine sahip çıkma bilinci konusunda çok ileri düzeydedirler. Öyle her konulan adayı desteklemek, sadece partisine bakarak bir karar vermek, böyle bir şey olduğunu düşünmüyorum. Ama bu kültürleri ve bu erdemleri koruyacağını düşündükleri adayı destekleme konusunda da hiç tereddüt göstermezler. O kültüre zarar vereceğini düşündükleri, o kültürü bozacak, ayrıştıracak, bölecek, parçalayacak, düşmanlaştıracak, kutuplaştıracak kimseyi seçmezler.
- İzmir depremi sonrası Bayraklı’da bir konteyner kent kuruldu. Bu konteyner kentin valilik kararıyla boşaltıldığı medyada yer aldı. Bize bu durumun iç yüzünü anlatabilir misiniz?
Çok iyi bilmiyorum ama geçen akşam bir kısmıyla beraberdim. Onlar için Hilton otelinde bir yer açtık ve bir bölümü oraya yerleştiler dün sabah. Ama kaç aile bundan mağdur oldu ve bunlarla ilgili valilik nasıl bir çözüm düşünüyor bunları bilmiyorum.
Ben sadece bana ulaşan mağdurlarla ilgili hızlıca bir çözüm ürettim. Daha başka talep gelir mi gelmez mi bilmiyorum. Bu kararın neden alındığını da bilmiyorum. Belki vali beye sormak lazım. Ben sadece benim karşılaştığım, yüzleştiğim durum ile ilgili çözüm ürettim.
- Maraş depremleri sonrası da İzmir’e gelenler oldu. İzmir’deki otellere de yerleşenler oldu. Her büyükşehir belediyesi, bir deprem bölgesi şehrinden sorumlu öncelikli olarak. Siz de Osmaniye’den sorumlusunuz. Son durum nedir? Tekrar bir daha ne zaman gideceksiniz?
İzmir İktisat Kongresi’nin bittikten sonra hemen ertesi gün tekrar gideceğim bölgeye. Bizim diğer büyükşehir belediyeleri ile yaptığımız iş bölümü, yardımların desteklerin koordine edilmesi ile ilgili. Türkiye’nin her yerinden gelen yardım ve desteklerin orada koordinasyonu görevini üstlendik.
Bu görevi sadece bununla sınırlandırmak istemiyoruz. Çok ciddi bir mağduriyeti var. Rakamlarla karşılaştırdığınızda İzmir depreminin en az 10 misli bir mağduriyet var Osmaniye’de. O nedenle bu şehrin yeniden inşası gibi bir sorun var.
Biz İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak bu kardeşliği, Osmaniye’nin yeniden inşasında da sürdürmek istiyoruz. Özellikle tarım ve kentsel dönüşümde bölgede yapacağımız çok şey olduğunu tespit ettik. Bununla ilgili epeyce bir yol aldık. Bunu sürdüreceğiz. Osmaniye, “tamam artık, yeter dönebilirsiniz” diyene kadar onların yanında olacağız. (Independent Türkçe)
YORUMLAR