Mine ATAMAN

    Mine ATAMAN


    Bİ KOŞU ÇOCUKLUĞUMA GİTTİM! BİR AVUÇ MUTLULUK, BİR TUTAM HÜZÜN İLE DÖNDÜM

    23 Eylül 2019 - 15:33

    Ağaç olmayı severim, kök salmayı, toprağa sıkıca tutunmayı.

    Dallarım göğe ulaşır, güneş bütün bedenimi kaplar. Yağmuru yapraklarıma hapseder, bedenimin her zerresinde sabah düşen çiğ taneciklerini iliklerime kadar hissederim.

    Çiçek açarım, baharı kutlarım. Irmaklarım oluk oluk mutluluk taşır denize. Büyük ağaçların gölgesinde dinlenir, küçüklere kol kanat germeyi öğrenirim. Solucanlara, börtüye böceğe tınılar armağan ederim her sabah gün ışımadan. Baharın selamını kışa, yazın heyecanını sonbahara iletirim.

    İşte memleket budur benim için.

    Uzun yıllardır gitmediğim memleketime gittim.

    Şehirden kalma arazlarım, beni büyüten meraklarımla.

    Avucum dolu, sırtım pek geldim anneanne. Zamanım kısa anlatacaklarım çok.

    Mila’dan başlasam.

    Evrenin mucizesi desem, onunla filiz oldum, kök saldık desem.

    Sana geldik onunla. Sabah erkenden uyandık.
    Mila'ya, senin odanın penceresinden bakar mısın dedim. Çocukluğumun penceresinden.
    Uzun uzun konuştuk. Gördüklerini sordum.
    Aynı pencereden hayata bakmak, farklı zamanlarda farklı çocuklar olarak.
    Gülümsedi, yerinde zıpladı. “Buradan bakmak güzel” dedi. Üstünde zıpladığı yatak rahatmış. “Dışarıda dolaşan Sündüs'ün tavukları çok tatlı” dedi.
    Her sabah kendi yumurtasını kümesten, tavuklarla konuşarak alıyor.
    Karşı komşunun pencereleri benim için rahmetli Tatuna’nın hüznüyle kapalıyken ona ardı sıra açıldı masal oldu. Mila için oyun evine dönüştü tüm kilitli kapılar.
    “Ağaçlar da çok güzelmiş” dedi. Çocukluğumda onlar da filizdi benim gibi küçücüktü, çok büyümüşler. Daha sert, daha heybetli olmuşlar.
    Kapıda akan suya ağzını dayayıp içiyor. Buradaki en büyük eğlencesi. Tüm mahallenin çocukları gibi. Hep birlikte çocukluğuma döndük. Karşıdaki ağaç evin belgeselini çeksek mi diyor Mila.
    Ağaç ev dediği otların konulduğu sinaf. Sen oraya sığırlar için ot koyardın.
    2 katlı, şimdi içi bomboş sadece çocukluğum kalmış, bir de geçen yıldan kalma arıların petekleri. Eskiden sabahları bu pencereden inek sesleri duyulurdu şimdi sadece kuşlar uğrar olmuş kaldırımlara.
    Anneannem senin gibi nazlı da yok.
    Eskiden bu pencere, kırmızı kabında sarvizandan çikolata getiren dedemi karşılama alanıydı şimdi büyük dedeler nurlar içinde yatıyor.
    Şimdi Mila ile çocukluğum olduk. Bir damla gözyaşıyla.

    Dedeme geldik. Onunla tanıştırdım Mila'yı.
    Dünyanın en güzel dedesi. En iyi fırıncısı, senin ataların dedim, benim olduğu gibi, gururla, sevgiyle, coşkuyla andık. Dualar ettik, rahmetle öptük toprağını. Güzel uyu dedecim, biz geldik, masal olduk.
    Uzun yıllar sonra kuşaklar boyu, tüm kardeşler, büyük sofrada toplandık, küçük pencerelerden ay ışığına baktık.
    Ahşap evlerde ayak seslerimiz kahkahamıza karıştı.
    Öyle güzel olduk ki.

    Ağaç evde sohbete tutulduk, kahkahalara boğulduk, hayale daldık, gülmelere doyamadık, ağaç olduk, kök saldık, geçmişten geleceğe dualar aldık.

    Dün Adnan abinin kapısında hamur yoğurduk, Bu sabah taze ekmek pişiyoruz.

    Burada bütün kapılar açık anneanne, kapılar açık, ambar açık, gönüller açık.

    Kaymaklar komşudan, tereyağ yayladan, sabah sabah Nermin abla sürpriz yaptı üst kattan eve girmiş.
    Kapılar açık uyuyoruz burada. Mila çok şaşırıyor 3 kapılı ev diyor. Her bir kapıdan başka bir hüzün başka bir sevinç giriyor, içeriye.
    Her gelen seni rahmetle anarak ayrılıyor, konaktan.

    Birazdan kahvaltı sofrasına oturacağız, seninle, dedemle.
    Hava güzel, biz de çok güzeliz, hep birlikteyiz. Sabaha koyun koyuna uyuduk, Tatlis, Ema, Zeze, Mila. Senin güzel torunların.

    Kokun sinmiş tüm duvarlara, sabah öylece içimize çektik.
    Her yerde ses var, Mila üst kattan koşarak iniyor ben endişeleniyorum merdivenden yuvarlanır diye, annem bir şey olmaz korkma diyor.
    Her odadan bir kafa çıkıyor sanki eskisi gibi. Elma her zamanki gibi uykucu, uyanmıyor.

    Bugün bayram yeri buralar anneanne.
    Sen bizim bayramımızsın, çocukluğumuz gibi.

     

    Köyde sabahları erken uyanılır, yolu komşuluk olanlar anneannemin evine gelirdi. Uzun bir masası vardı, hayata kurulmuş.
    Arkasında tel dolap, Sumerbank'tan alınma porselenler dururdu içinde.
    Her sabah bir masa kurulur çocukların sesi, kuzuların sesine karışırdı.
    El yapımı ahşap masada bu akşam yemek yedik, seni andık. Dedemin Kırım’dan dönüşte zorda kalıp nasıl Rusça kitapları yaktığını anlattı annem. Gün boyu dolaştık, babamın çok sevdiği kalenin sırtına gittik. Orada ortaçağdan kalma kale var, onun hikayesini dinledik eskisi gibi sıkılmadan.

    Ihlamurlar budanmaya budanmaya meyve vermemeye başlamış, meyve ağaçları küsmüş.
    Ayşe annenin kapısındaki ortancaları sökmüşler. Bizim kapıda büyük dut ağacı vardı salıncağımızın olduğu o da yok.
    Nazif dedenin erik ağacını aradım, kurumuş kesmişler yenisi dikilmemiş, kimse kalmadı diyor Miktatlar.
    Nazif dede de yok...
    Kim bize küheylânları anlatacak, şimdi şaha kalkmış.

    Patatesler olmuyormuş şimdi, tam hasat zamanıydı.Topraktan çıkarır tereyağlı papa yapardık, o da yok.
    Mısırlar henüz olmamış közleyemedik.

    Bak biz geldik.
    Büyük masada bolca kahkaha ve kardeşlik var.
    Pilitayi yaktık, annem mısır ekmeği yaptı.
    Kokulu üzümler yavaştan olmaya başlamış.
    Muşmula bulduk yolda. Mila adına çok güldü.
    Bu yıl kabaklar azmış, şibleri çok uzamış. işte bundan pek bir şey anlamadı yine de gülümsedi.
    Senin odanı Mila ile bana yaptık.
    Sandığını açtık içinden yun yeleğin çıktı, giydim çok yakıştı. Şömüneyi yaz ortasında yaktık, Mila istedi.

    Gece öyle güzel uyuduk ki sen de nurlar için de uyu. Hayatta oturduk. Bolca güldük gözyaşıyla karışık. Sabahları TRT yurttan sesler korosu yok Ali baba da yok.
    Yukarıdakiler, aşağıdakiler, imiler de yok.

    Ahırdan gelen nazlının sesi de yok. Karayemişler kurtlanmış.
    Eğrelti otları her yeri sarmış. Demir elmalar dalından düşmüş.
    Haçaçur armutlarının ağaçlar büyümüş toplayamadık.
    Çavuşların köpekleri yok.
    Sığırların melemedi bize, sessize alınmış telefonlar gibi. Yaylaya gideceğiz. Vartovar zamanıymış. Kaymaklı yapacaklar. Seni özledik.
    Dedemi özledik. Anneanne birkaç damla gözyaşım var.
    Bi de kızlar burada, Zeki yok kızma emi.
    Mila buraları çok sevdi, yine gelecekmiş.

    Anneanne yine geleceğiz. Hep geleceğiz artık.

    Uzun bir yoldan döndüm.
    Bi koşu çocukluğuma gittim.
    Bir avuç mutluluk.

    Bir tutam hüzün ile dondum.

    Oturduk...
    Ateş yaktık...
    Sohbet ettik....
    Söz verdik....
    Demir askıda sallandıkça fokurdadı dünyanın derdi....
    Isındık.

    Uzun bir yoldan dondum...
    Bi koşu çocukluğuma gittim...
    Bir avuç mutluluk,...

    Bir tutam hüzün ile dondum...

    YORUMLAR

    • 0 Yorum