İsmail SERT

    İsmail SERT


    BİZ MÜLTECİLER

    28 Mart 2020 - 13:20

    Mülteciler bir tarafta, dünyanın kalanı diğer taraftaydı. Arada duvar, arada boşluk, arada
    bir çok başka şey vardı. Hepsi birden yok oldu. Mülteciliğe mesafeli duran, mültecileri
    uzaktan seyreden dünya, çok kısa sürede hızla mülteci oluverdi.
    Mültecilerde görüp de kendimize kondurmadığımız bir tedirginlik gelip buldu bizi. ‘Son
    kale’ olarak evlerimize kapansak da tedirginlikten kurtulamıyoruz.
    Dünya deniz, biz stoklarımıza sarılarak hayatta kalmaya çalışan mültecileriz. Sahil
    görünürde yok. Stoklarımızı artırırsak mı batarız? Yoksa stoklarımız azalınca mı
    panikten boğuluruz? Bilmiyoruz. Korkuyoruz.
    Hepimizde mültecilerin anlattıkları türden ‘yarınımızı bilememe endişesi’ baş gösterdi.
    Arkamızdaki düşmandan kaçıyoruz. Ancak içimizde, önümüzdeki düşmana doğru
    koşuyormuşuz gibi bir korku var.
    Virüs, gaz bombası atan ve bombanın etkisini artırmak için dev fanlar kullanan Yunan
    polisi gibi çalışıyor. Virüs, Budapeşte’de mülteciye çelme takan gazeteci gibi hareket
    ediyor. Virüs, içinde göçmenlerin olduğu gemiyi limana yanaştırmayıp açık denizde
    açlığa mahkum eden İtalyan İçişleri Bakanı gibi karar alıyor.
    Virüs, dünyanın tepesinde eli kırbaçlı empati kuramcısı. Bile, isteye yapmadığımız
    empatiyi, şimdi korkuyla, acemice yapmaya çalışıyoruz. Kırbacın sesi çok yakınımızdan
    geliyor. Haber bültenlerinin, tartışma programlarının fonunda hep aynı sesi duyuyoruz.
    Alışkanlıklarımızın yurdundan kovulup evlerimize kapatıldık. Virüs gardiyanımız oldu,
    kapımızda bekliyor. Acımasız şakalar yapıyor, küçük düşüren şakalar…! Oyun oynuyor
    bizimle. Dublörünü bırakıp gidiyor kapıya. Yani korkusunu.
    Mültecilere “nereden geldilerse oraya gitsinler” diyordu dünya. Virüs “haydi evlerinize”
    diyerek daha sert seslendi herkese. Seslenmesine de gerek kalmadı. Ayak sesleri yetti.
    Evdeki zorunlu kalış, önce şaka gibi geldi bize. Şimdi süre uzadıkça uzuyor. Ne zamana
    kadar? Belli değil. Sormaya korkuyoruz: Ne zaman bitecek cezamız?
    Mülteciler batının insafa gelmesini, tavır değiştirmesini bekliyorlardı. Biz virüsün
    mutasyona uğramasını bekliyoruz.
    Mülteci, taşıyabileceği kadar küçük çantasıyla çıkıyordu yola. Bizim de yükümüz hafif.
    Bir maske, bir kolonya. O kadar çıplağız virüsün karşısında. Markasıyla övündüğümüz
    gömleğimizi bir maske ile takas etmeye hazırız.
    Maske edinenimiz zengin, hem maskesi hem kolonyası olan daha da zengin. Test
    yaptırıp da ‘negatif’ çıkan en zengin. Artık ölçü bu kadar basit. Virüs zengin ile fakiri,
    statüsü olanla olmayanı ayırt etmiyor.
    Virüs kendi tacından emin. Başında tacı olanlara da ayrıcalık tanımıyor. İngiltere’de
    Kraliçe saraydan kaçıp bin yıllık Windsor Kalesi’ne sığındı. Yerine bıraktığı oğlu Prens
    Charles’ın virüs testi pozitif çıktı. “Bir kere pozitife geçti onun da sonucu negatif” diyerek
    espriler yapıldı.
    ABD ordusu, yurt edindiği başka ülkelerin dışında, ilk kez kendi ülkesinde göründü.
    Onunki de bir çeşit mültecilik olarak kabul edildi. Yanlış değildi. Bu defa düşmanı küçük
    de olsa, savaşın kendisi büyük.
    Virüs ele geçirdi dünyamızı. Biz sığınmacıyız. Caddeler, meydanlar onun. Ortak alanlarda
    yokuz. Ya yokuz, ya da mesafeliyiz. ‘Sosyal mesafe’ o kadar hızla girdi ki hayatımıza,
    adını koyamadan uygulamaya başladık.
    Yalnızız. Her sabah, o günü kurtarmak hedefiyle uyanıyoruz. Muhasebe defterlerini
    yakıp ısınmaya hazırız. Gelecek hesaplarını kenara koymaya dünden razıyız.
    İlerlediğimize, kalkındığımıza dair tabloları, istatistikleri görecek gözümüz yok.

    Şimdi düşünme zamanı. Sil baştan düşünüyoruz. Fena halde şüpheleniyoruz. Yoksa
    kendimizi mi kandırdık bunca zamandır? Yoksa bir çemberin içinde dönüp duruyor
    muyduk?
    Kimse artık bizi, burnumuz havada güç hesapları yaparken, güçlülük üzerine büyük
    büyük cümleler kurarken görmüyor.
    Mültecileri unuttuk. Kendi mülteciliğimizin tanımını yapmaya çalışıyoruz. Yardım
    bekliyoruz. Merhamet umuyoruz. Kendi mülteciliğimizin voltasını atıyoruz evlerimizde.

    YORUMLAR

    • 0 Yorum