"Çeşme Projesi 'rant' projesidir! Destekleyenler suç ortağıdır"
TMMOB İKK geçtiğimiz günlerde Bakan Ersoy’un İzmir’e gelerek tanıtımını gerçekleştirdiği Çeşme Projesi hakkında bir basın açıklaması gerçekleştirdi. TMMOB İKK tarafından yapılan açıklamada, "Bu rant projesinde rol alan herkes (siyasetçi, bürokrat, bilim insanı, meslek insanı…) bu ekolojik kıyımın ve yıkımın bizzat suç ortağıdır" sözlerine yer verildi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın İzmir'in turizm merkezine yapmayı planladığı Çeşme Projesi hakkında bir açıklama da Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İl Koordinasyon Kurulu'ndan geldi.
TMMOB İKK adına Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu Üyesi Zafer Mutluer’in okuduğu açıklamada projenin 'İzmir’in Kanal İstanbul’u’ olduğunun altı tekrar çizilirken alınan kararların bilimsel dayanaktan yoksun olduğu vurgulandı.
"KARARLAR BİLİMSEL DAYANAKTAN YOKSUN!
TMMOB İKK adına açıklamayı okuyan Mutluer sözlerine şöyle başladı: Son yıllarda Çeşme ilçesi, sermaye ve merkezi-yerel yönetimlerin çabasıyla kendi deyimleriyle parsel parsel ihale edilmek isteniyor. Kuşkusuz bu ihtiyacın toplumun ve doğanın ortak yararıyla en ufak bir ilişkisi bulunmuyor. Bütün bu talanın ise doğaya zarar vermeden “istihdam” sağlamak amacıyla yapıldığı iddia ediliyor. Yıllardır “Alaçatı Sulak” alanını yok etmeye çalışanların hemen yanı başında farklı bir şey yapacağına inanmamızı mı bekliyorlar? Evet şunu çok iyi biliyoruz; bütün kente beton döksek yine de gözü doymak bilmeyen bir akıl ile karşı karşıyayız!“Çeşme Projesi”, İzmir’in “Kanal İstanbul”udur! 2019 yılı ortalarında kamuoyunda tartışmaya açılan “Çeşme Projesi”nin kısa sürede bir talan projesi olduğu ortaya çıkmıştır. Son iki yıldır yetkili Bakanlıklar tarafından “Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi" sınırları genişletilmekte, sit alanlarındaki koruma statüleri düşürülmektedir. Alanda mevcut mera, zeytinlik ve nitelikli tarım arazilerinin tarımsal faaliyet dışında kullanılmasını sağlayacak İl Toprak Koruma Kurulu Kararı alınmaktadır. Bu kararlar, bilimsel dayanaktan yoksun olup bir süre sonra gündeme gelecek plan kararlarına altlık teşkil etmesi amacıyla yapılmaktadır. Alandaki mülkiyetlerin %97’si kamu mülkiyeti olmasına rağmen bu projenin hayata geçmesi durumunda buranın parsel parsel satılacağı itiraf edilmektedir.Üstelik bu itiraf çok sayıda üniversitenin, sivil toplum kuruluşları ve özel şirketlerin katkısıyla yapılarak kamuoyu aldatılmaya çalışılmaktadır. Söz konusu talan projesini meşrulaştırmak amacıyla suyun ters ozmoz yöntemiyle denize deşarj edileceği söylenmekle birlikte deniz ortamına deşarjı ile bertaraf edilmesi halinde deniz ortamında ekolojik tahribat oluşacağı, tuz giderme tesislerinden kaynaklanan konsantre akımlar yoğun tuz ve toksik içerikli olduğundan deşarj edildikleri noktalarda sucul ekosistemin olumsuz yönde etkileneceğinden bahsedilmemektedir.’’
"BİLİMSEL ÇALIŞMALAR İNKAR MI EDİLİYOR?’’
Basın açıklamasında ‘bilimsel çalışmalar inkar mı ediliyor?’ sorusunu soran Mutluer sözlerine şöyle devam etti: Yakın dönem çalışmalarından olan “İzmir Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı”nda (İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2020) ve “İklim Değişikliğine Dirençli Kentler için Bir Çerçeve: Yeşil Odaklı Uyarlama Kılavuzu”nda (İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Peyzaj Araştırmaları Derneği, 2019) yer alan analizlere ve 2050-2100 yılları iklim senaryolarına göre, Çeşme İzmir’in kırılgan olan ilçeleri arasında raporlanmıştır. İlgili araştırmalarda İzmir'de birçok ilçede birbirini izleyen kurak günlerin (yağışların mm'den az olduğu) sayısı da analiz edilmiştir. RCP4.5 (orta iyimser) ve RCP8.5 (en kötümser) iklim değişikliği senaryoları kullanılarak kurak günler endeksi 25'er yıllık dönemler için hesaplanmış olup Çeşme, Dikili ve Konak ilçelerinde kurak günlerin sayısının her iki iklim senaryosunda da arttığı görülmektedir. Ayrıca “ortalama toprak sıcaklığı artışı, buharlaşma artışı, toprak nemi azalışı, ardışık kurak günler, toplam yağış miktarından azalış, sıcak hava dalgası gün sayısında artış” faktörlerine göre Çeşme ve çevresi (yarımada) riskli bölgeler arasında gösterilmiştir. Bu analizlere dayanarak su miktarındaki azalmanın özellikle bitki su ihtiyacı açısından oldukça önem taşıdığı, suyun depolanması ve kullanımında daha dikkatli davranılması gerektiği vurgulanmıştır. Hal böyleyken İzmir Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde yapılan bu akademik tabanlı çalışmalarda ortaya çıkan sonuçlar yoksa inkar mı edilmektedir?
CUMHURİYET KÖYÜ VE HAYVAN KÖYÜ İÇİN ‘ŞİRİN GÖSTERME' ÇIKIŞI!
Mutluer yaptığı açıklamada Bakan Ersoy’un açıkladığı “Cumhuriyet Köyü” gibi çalışmaların projeyi ‘şirin’ gösterme çabası olduğu ifade etti.
Mutluer şöyle konuştu: Çeşme yarımadasına ilişkin lisansüstü/doktora çalışmaları ve yerel yönetimlerce geçmişte yapılan araştırmalar bu talan projesiyle görmezden gelinmekte ve bu yıkım projesini “şirin" göstermek için "Cumhuriyet Köyü" ve hayvan köyünün kurulacağı, sakız ağaçlarının dikileceği ifade edilmektedir. Projede Kurulması planlanan “Cumhuriyet Köyü” doğa ile uyumlu olarak planlandığı ve çevresine 130.000 sakız dikilerek sakız üretiminin geliştirileceği varsayımı tamamen hayal unsuru olduğu açıkça ortadadır. Öncelikle sakız fidanı üretimi yaklaşık 10 yıldan beri devam etmekte olup Orman Genel Müdürlüğünce başlatılan “Sakız Eylem Planın” ile dahi yılda 10.000 adetten fazla fidan üretilememiştir. Sakız fidanı üretiminin teknik güçlükleri bilindiği halde bir anda belirtilen miktarda sakız fidanı dikme taahhüdü gerçeği yansıtmamaktadır. Ayrıca belirtilen mevkiinin tamamında belirtilen miktarda sakız fidanının dikileceği(yaklaşık 325,00 hektar), bir başka ifade ile teknik olarak ağaçlandırmaya uygun bu kadar büyüklükte bir alan bulunmamaktadır. Bu teknik verilere göre projede sakız ağaçlandırması yapılması öngörüsü teknik olarak gerçeği yansıtmamakta ve tamamen hayal ürünü odluğu açıkça ortadadır. Tarımsal ürünler niteliklerini sadece toprakta değil, ekosistemden de alır. Bu nedenle bölgedeki Sakız Enginarı, Çeşme Sakızı, Çeşme Anasonu önemli değerlerimizdir. Örneğin bölgede yetişen Çeşme Kavunu coğrafi işaret almıştır. Bu alanda yapılacak her türlü müdahale, ekosistem ve tarımın bütünlüğünü olumsuz etkileyecek, habitatın ve sayısız canlı türünün ölümüne sebep olacaktır. Bu kadar hassas bir alanda bu projenin hayata geçmesi ekolojik felakete sebep olacak bir karardır.
"ROL ALAN HERKES YIKIMIN SUÇ ORTAĞIDIR
Mutluer açıklamanın devamında "Projede rol alan herkes yıkımın suç ortağıdır" ifadelerini kullandı.
Mutluer şunları söyledi:
Bu popülist söylemler ve bilimsel açıdan oldukça tartışmalı olan uygulamalarla İzmir kamuoyunun aldatılmasına izin vermeyeceğiz. Çünkü turizm dışında bir kalkınma stratejisi sunamayan, tarımsal destekleri her geçen yıl azaltan, tarımı ve sanayiyi dışarıya bağımlı kılan, özellikle iklimsel krizin bu derece tırmanışta olduğu süreçte doğayı sömürülmesi gereken bir meta olarak gören bu aklı gayet iyi tanıyoruz. Tartışıldığı günden beri bir kent suçu olan bu yağma projesinin tarafları, bütün süreci "aman aramızda kalsın" mutabakatıyla yürütmesine rağmen şeffaflıkla övünebilmektedir. Açıkça söylüyoruz: Bu rant projesinde rol alan herkes (siyasetçi, bürokrat, bilim insanı, meslek insanı…) bu ekolojik kıyımın ve yıkımın bizzat suç ortağıdır."Çesme Projesi"nin Yanı Başında Yer Alan “Alaçatı Sulak Alanı” Bir Avuç Azınlık Teknesini Evinin Önüne Bağlasın ve Sermaye Daha Fazla Kazansın Diye Yok Ediliyor! Bilindiği gibi Alaçatı Sulak Alanı, “Alaçatı Önemli Doğa Alanı” sınırları içindedir. Alaçatı Önemli Doğa Alanı, çok sayıda nadir canlı türüne ev sahipliği yapmakta olup, Önemli Doğa Alanları kitabındaki koruma önceliği, "korumaya bağımlı" olarak belirtilmiştir. Alaçatı Önemli Doğa Alanı, nesli tehlike altında olan çok sayıda kuş türüne ev sahipliği yapmaktadır. Önemli yırtıcı türlerinin üreme alanıdır. Alan, memeli türleri için de büyük önem taşımaktadır. Doğa Derneği'nin Önemli Doğa Alanları kitabına göre Ege Bölgesi’nde sırtlan ve karakulağın nadir yaşadığı alanlardan biridir. Bu alanda yıllardır devam eden müdahaleler sayısız canlı türünün yaşam alanını elinden almaktadır. Alaçatı Sulak Alanı da mevsimlere göre sayıları ve türleri değişen bir biçimde üreme ya da göç güzergâhı üzerinde mola ve beslenme amaçlı olarak kullandığı tespit edilen 150’nin üzerindeki kuş türü; alana özgü olarak varlığı tespit edilen su yılanı ve yine bilimsel çalışmalarla tespiti yapılan endemik/endemik olmayan flora ve faunaya sahiptir. Bu alanda yapılacak her türlü müdahale, bu habitatın ve sayısız canlı türünün ölümüne sebep olacaktır. Bu ölümler ekolojik işleyişin yapı taşları olan biyoçeşitliliğin garantörlerinin ortadan kalkması anlamına gelmektedir. İşleyiş bir döngüdür ve döngünün çarklarına verilen zarar domino etkisi yaratarak geri dönülmez sonuçların yaşanmasına sebep olacaktır. Bu kadar hassas bir alanda bu projenin hayata geçmesi ekolojik felakete sebep olacak bir karardır. Tüm bunlara ek olarak bu sulak alan yapısı ve bulunduğu bölge gereği çok fonsiyonlu önemli bir karbon yutak alanıdır. Su kaynaklarının bu kadar sıkıntılı olduğu bu bölge için, su ağlarının akışı için önemli bir tampon alandır. Teknik çözümlerin hiç birinin hiçbir bedel ödemeden bize bu kadar çok fonksiyonlu faydayı sağlaması mümkün değildir. İklim krizi gibi bir gerçeği her geçen gün daha da derinden hissederken, iklim değişikliğine uyum ve etkilerinin azaltılmasına en büyük katkısı olan sulak alanların gezegendeki karbon için en etkili yutak alanlar arasında olması gerçeği tartışma götürmez bir gerçektir. Bu gerçeği yok sayacak hiç akademik kurum olamaz ise İzmir ili, Çeşme ilçesi, Alaçatı Liman Mevkii’nde inşaat faaliyetlerine başlandığı; kıyı çizgisine usulsüz yollarla müdahalede bulunulduğu ve su kotunun derinleştirilerek kanal açıldığı hususlarına yönelik olarak, TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi ve TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi tarafından yapılan açıklamalar, uyarılar ve suç duyurularını da kapsayan yargı süreçlerine rağmen ilgili Bakanlık ve yerel yönetimler uzman görüşlerini dikkate almamış, sunulan bilimsel verileri göz ardı etmiştir. Proje detaylı olarak incelendiğinde; ormanlık alanlar, kıyılar, sit alanları, tarım alanları, sulak alanlar, Önemli Doğa Alanları ve meraların üstün kamu yararı anlayışı ile bütüncül olarak korunması esasından uzak, yarımadanın eşsiz doğal güzelliklerini ve ekosistemini tahrip edici nitelikte olduğu açıkça görülmektedir...
"YOK EDİLMESİNE İZİN VERMEYECEĞİZ"
Mutluer konuşmasının devamında şunları ifade etti: Sermayenin ve bir grup insanın çıkarı için bu alanın yok edilmesine ve sayısız canlı türünün zarar görmesine yaşam döngüsü içindeki işleyişe müdahale edilmesine izin vermeyeceğiz! Sonuç olarak; Alaçatı Sulak alanında yaşanan katliamı mumla aratacak yeni bir katliam “Çeşme Projesi” ile gerçekleştirilmek istenmektedir. Çeşme Yarımadası’ndaki ekolojik yıkım geri dönülemez bir noktaya ulaşmadan, bu yıkımın acilen durdurulması konusunda yetkili kurum/ kuruluşları sorumlu davranmaya, bu talan projesinden vazgeçmeye çağırıyoruz. Yaşam destek sistemi olarak görülmesi gereken bu alanlara sahip çıkmak, iyileştirmek ve korumak yerine tüm bu ekosistemlerin sağlığını geri döndürülemeyecek şekilde bozabilecek mega proje istemiyoruz. Aksi takdirde, bu kararların altında imzası bulunanlar, gelecekte yaşanacak olası kuraklık, trafik ve koku sorunlarında, “doğal afeti” gerekçe gösteremezler. Çünkü yaşanacak her türlü sorunun faili bizzat kendileridir! Kentimize dönük bu saldırılar sadece meslek odalarının konusu değildir. Bu nedenle geleceğimizi tehlikeye atacak rant projelerine karşı bütün kesimleri birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz. Meslek odaları olarak, sürece ilişkin yaşanacak her gelişmeyi bilimsel ve teknik zeminde inceleyerek konuya ilişkin değerlendirmelerimizi açıklıkla paylaşacağımızı kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.
"BİZE DAVET GELMEDİ"
Mutluer gazetecilerin sorularını yanıtladığı bölümde geçtiğimiz günlerde Bakan Ersoy'un İzmir Ticaret Odası’nda gerçekleştirdiği proje sunumu toplantısında davet edilmediklerini aktardı.
Mutluer, "Bize davet gelmedi. En son Çeşme’de düzenlenen toplantıda TMMOB görüşlerini aktardıktan sonra olmayacağını söyledikten sonra herhangi bir davet gelmedi, doğal olarak. O günden beri resmi davet yok. Doğal koruma alanı olan bir yerde yapılaşmanız mümkün değil. Orada bir ekosistem var. Doğaya parçalı şekilde yaklaşamazsınız. Öyle ya da böyle yapılaşmanın orada korumacı olmasının ihtimali yoktur. Bu alanın yüzde 97’sinin kamu mülkiyetinde olduğunun altını çizmek gerek" dedi.
YORUMLAR