Ege'deki çevreci sivil toplum kuruluşları bir araya geldi
Yaşar Üniversitesi İşletme Fakültesi ile Akdeniz Uygulama ve Araştırma Merkezi öncülüğünde, sivil toplum kuruluşu üyelerinin de katılımıyla, "Ege Bölgesi Çevreci Sivil Toplum Buluşması" düzenlendi.
31 Mayıs 2021 - 12:34 - Güncelleme: 31 Mayıs 2021 - 12:35
Yaşar Üniversitesi İşletme Fakültesi ile Akdeniz Uygulama ve Araştırma Merkezi, Ege Bölgesi Çevreci Sivil Toplum Buluşması'na ev sahipliği yaptı.
Çevrim içi düzenlenen etkinlikte; Yaşar Üniversitesi tarafından Bilimsel Araştırma Projesi kapsamında desteklenen İşletme Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Özge Can, Akdeniz Uygulama ve Araştırma Merkezi Uzmanı Dr. Defne Gönenç ile araştırma görevlileri Büşra Sarıkaya ve İrem Ak'ın ortak çalışması "Ege Bölgesi'ndeki çevreci sivil toplum kuruluşları" araştırmasının sonuçları da paylaşıldı.
Ege Bölgesindeki 8 ile ek olarak Balıkesir ve Çanakkale'deki toplam 150 çevreci kuruluşla çevrim içi anket yapılarak hazırlanan araştırmada; kuruluşların büyük oranda "gönüllülük esasıyla" faaliyet gösterdiği ortaya çıktı. Büyük oranda yerel olarak faaliyet gösteren kuruluşların amaçlarının başında ise sırasıyla "Toplumda çevre bilincini arttırma ve kamuoyu oluşturma; çevreyi olumsuz etkileyen kanunlara/uygulamalara karşı mücadele etme; yerel halka çevreci uygulamalarda ve çevre mücadelesinde destek olma" geldiği belirlendi.
"Ege Bölgesindeki Çevreci Sivil Toplum Kuruluşları Üzerine Bir Değerlendirme" isimli araştırmanın sonuçlarının paylaşılmasının ardından, etkinliğin ikinci bölümünde ise çevreci sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri, ihtiyaçları ve etkin oldukları alanlar üzerine yapılan araştırmadaki anket soruları ve sonuçlarından oluşan bir sunum yapıldı.
Araştırma verileri ile ilgili değerlendirmede bulunan Dr. Özge Can, "Ankete, bölgedeki hem kurumsal çevre örgütleri hem de çevre hareketleri tarafından katılım sağlandı. Araştırma sonuçlarına göre; çoğunluğu 2011-2020 arasında kurulduğu görülen bu 150 derneğin yüzde 66'sının çalışmaları il, ilçe ve belde bazında kalıyor. Faaliyetler daha çok kıyı kentlerde yoğunlaşıyor. Kuruluşun faaliyet ölçeğini sorduğumuzda ise birçoğunun yerelde kaldığını gördük. 'Ege Bölgesinin tamamında etkinliğimiz var' diyen yüzde 21'lik bir kesim var. 'Örgütler kendilerini nasıl tanımlıyorlar' diye sorduk. En yüksek oranda 'Hem çevre koruyucu hem ekolojist bir kuruluş' olarak daha sonra ise 'Sivil toplum kuruluşu' olarak tanımladılar. En önemli amaçları yüzde 84 oranla 'Toplumda çevre bilincini artırma ve kamuoyu oluşturmak' olurken iş finansal kaynaklara geldiğinde ise tablo çok iç açıcı değil. Bağışları yeterli görenlerin sayısı yüzde 10. Bilgi kaynaklarının ise yeterli olduğunu gördük. Kuruluşlarda tam veya yarı zamanlı çalışan kişiler çok çok az. Genelde gönüllülük esasıyla görev alıyorlar. Diğer çevreci örgütlerle olan ilişkilerine bakıldığında ise birbirleriyle birtakım ilişkileri var. Ancak ortak tasarı, dilekçe yazma, ortak kampanya yürütme gibi konularda eksiklikler var. Kendileri bunun zayıf olduğunu ifade etti" dedi.
Çevreci kuruluşların kendilerini en yetersiz gördükleri alanın finansal kapasite olduğunu anlatan Dr. Defne Gönenç da, "Başarı algılarını sorduk. Yüzde 66 oranında, 'Çevre sorunlarını daha görünür hale getirmek' ve yüzde 64 oranında 'Çevre mücadelesine güç vermek' olduğu yanıtlarını aldık. En başarısız oldukları alanın da 'Karar vericileri ve yasa yapıcıları etkilemek' olduğunu belirttiler. Mücadelede karşılaşılan sorunları sorduğumuzda ise 'Maddi kaynaklar, fiziksel mekân ve insan kaynaklarının yetersiz olduğunu' söylediler" dedi. Çevrim içi etkinliğe katılan sivil toplum kuruluşlarının üyeleri de söz alarak anket sonuçları ve çalışmaları hakkındaki görüşlerini belirtti. Kuruluşların yaşadığı sorunlar ve yapılması gerekenler konuşuldu.
Sahada çalışma yapan çevreciler buluştu
Sahadaki çevreci sivil toplum kuruluşu üyelerinin yer aldığı oturuma; Yatağan Yeşil Yaşam Derneği'nden Kazım Erol, Çanakkale İda Dayanışma Derneği'nden Pınar Bilir, TEMA Vakfı İzmir İl Temsilciliği'nden Özcan Gökoğlu, Ekosistemi Koruma ve Doğaseverler Derneği'nden Bahattin Sürücü ve Çevre Avukatı Arif Ali Cangı katıldı.
Toplumda gönüllülük bilincinin geliştirilmesinin önemli olduğunu aktaran TEMA Vakfı İzmir İl Temsilciliği'nden Özcan Gökoğlu, "Gönüllü olan insanın en büyük bilinci sürekliliğin olması. Her hafta zaman ayırması gerekir. Sivil toplum örgütlerinin bilinirliği, toplumla iletişimi, yerel ve ulusal basının örgütlere daha fazla mikrofon uzatması ve gönüllülük bilincinin toplumda daha etkin biçimde kazandırılması önemli" diye konuştu.
Ekolojinin hukuku ile ilgili bir sunum yapan Avukat Arif Ali Cangı ise şunları söyledi:
"Çevre hakkının korunmasının hukuki boyutunda hak söz konusuysa o hakkın koruma altına alınması gerekiyor. 20'inci yüzyılın ikinci yarısından sonra çevre kirliliğinin ortaya çıkmasıyla düzenlenen pek çok uluslararası sözleşme, bu hukuki güvencenin hangi kurallara bağlanacağını gösteren hukuk metinleridir. Devletlere sorumluluklar yüklenirken bir taraftan da tüm insanlara sorumluluk yüklendi. Çevre haklarının ödev yükleyen bir yanı vardır. Bunun nedeni, yaşamın sürekliliği olması ve gelecek kuşakların yaşanabilir bir dünyada yaşamasını sağlamak gibi bir ödevimiz olması. Gelecek kuşaklar dünyaya geldiğinde hakla birlikte yükümlülükleri ortaya çıkacak. Her ne kadar üçüncü kuşak haklar olarak temel hak ve özgürlüklerin dışındaymış gibi bir algısı olsa da aslında çevre hakkı, yaşama hakkının bir ön koşuludur. Sisam Adası'nda oluşan ve İzmir'de yıkıma neden olan deprem, Ege Denizi'nde oluşan hortum ve tsunami, önümüzdeki sürecin bildiğimizden daha ürkütücü olacağını gösteriyor. Topyekûn yaşama, ekonomiye bakış açımızı geliştirmek zorundayız. Diğer türlü yaşamın tehlikeye girmesi söz konusu. Bu konuda hukuk güvencesi oluşması, doğrudan doğruya ülke yönetimlerin demokratik olması son derece önemli."
Çevrim içi düzenlenen etkinlikte; Yaşar Üniversitesi tarafından Bilimsel Araştırma Projesi kapsamında desteklenen İşletme Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Özge Can, Akdeniz Uygulama ve Araştırma Merkezi Uzmanı Dr. Defne Gönenç ile araştırma görevlileri Büşra Sarıkaya ve İrem Ak'ın ortak çalışması "Ege Bölgesi'ndeki çevreci sivil toplum kuruluşları" araştırmasının sonuçları da paylaşıldı.
Ege Bölgesindeki 8 ile ek olarak Balıkesir ve Çanakkale'deki toplam 150 çevreci kuruluşla çevrim içi anket yapılarak hazırlanan araştırmada; kuruluşların büyük oranda "gönüllülük esasıyla" faaliyet gösterdiği ortaya çıktı. Büyük oranda yerel olarak faaliyet gösteren kuruluşların amaçlarının başında ise sırasıyla "Toplumda çevre bilincini arttırma ve kamuoyu oluşturma; çevreyi olumsuz etkileyen kanunlara/uygulamalara karşı mücadele etme; yerel halka çevreci uygulamalarda ve çevre mücadelesinde destek olma" geldiği belirlendi.
"Ege Bölgesindeki Çevreci Sivil Toplum Kuruluşları Üzerine Bir Değerlendirme" isimli araştırmanın sonuçlarının paylaşılmasının ardından, etkinliğin ikinci bölümünde ise çevreci sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri, ihtiyaçları ve etkin oldukları alanlar üzerine yapılan araştırmadaki anket soruları ve sonuçlarından oluşan bir sunum yapıldı.
Araştırma verileri ile ilgili değerlendirmede bulunan Dr. Özge Can, "Ankete, bölgedeki hem kurumsal çevre örgütleri hem de çevre hareketleri tarafından katılım sağlandı. Araştırma sonuçlarına göre; çoğunluğu 2011-2020 arasında kurulduğu görülen bu 150 derneğin yüzde 66'sının çalışmaları il, ilçe ve belde bazında kalıyor. Faaliyetler daha çok kıyı kentlerde yoğunlaşıyor. Kuruluşun faaliyet ölçeğini sorduğumuzda ise birçoğunun yerelde kaldığını gördük. 'Ege Bölgesinin tamamında etkinliğimiz var' diyen yüzde 21'lik bir kesim var. 'Örgütler kendilerini nasıl tanımlıyorlar' diye sorduk. En yüksek oranda 'Hem çevre koruyucu hem ekolojist bir kuruluş' olarak daha sonra ise 'Sivil toplum kuruluşu' olarak tanımladılar. En önemli amaçları yüzde 84 oranla 'Toplumda çevre bilincini artırma ve kamuoyu oluşturmak' olurken iş finansal kaynaklara geldiğinde ise tablo çok iç açıcı değil. Bağışları yeterli görenlerin sayısı yüzde 10. Bilgi kaynaklarının ise yeterli olduğunu gördük. Kuruluşlarda tam veya yarı zamanlı çalışan kişiler çok çok az. Genelde gönüllülük esasıyla görev alıyorlar. Diğer çevreci örgütlerle olan ilişkilerine bakıldığında ise birbirleriyle birtakım ilişkileri var. Ancak ortak tasarı, dilekçe yazma, ortak kampanya yürütme gibi konularda eksiklikler var. Kendileri bunun zayıf olduğunu ifade etti" dedi.
Çevreci kuruluşların kendilerini en yetersiz gördükleri alanın finansal kapasite olduğunu anlatan Dr. Defne Gönenç da, "Başarı algılarını sorduk. Yüzde 66 oranında, 'Çevre sorunlarını daha görünür hale getirmek' ve yüzde 64 oranında 'Çevre mücadelesine güç vermek' olduğu yanıtlarını aldık. En başarısız oldukları alanın da 'Karar vericileri ve yasa yapıcıları etkilemek' olduğunu belirttiler. Mücadelede karşılaşılan sorunları sorduğumuzda ise 'Maddi kaynaklar, fiziksel mekân ve insan kaynaklarının yetersiz olduğunu' söylediler" dedi. Çevrim içi etkinliğe katılan sivil toplum kuruluşlarının üyeleri de söz alarak anket sonuçları ve çalışmaları hakkındaki görüşlerini belirtti. Kuruluşların yaşadığı sorunlar ve yapılması gerekenler konuşuldu.
Sahada çalışma yapan çevreciler buluştu
Sahadaki çevreci sivil toplum kuruluşu üyelerinin yer aldığı oturuma; Yatağan Yeşil Yaşam Derneği'nden Kazım Erol, Çanakkale İda Dayanışma Derneği'nden Pınar Bilir, TEMA Vakfı İzmir İl Temsilciliği'nden Özcan Gökoğlu, Ekosistemi Koruma ve Doğaseverler Derneği'nden Bahattin Sürücü ve Çevre Avukatı Arif Ali Cangı katıldı.
Toplumda gönüllülük bilincinin geliştirilmesinin önemli olduğunu aktaran TEMA Vakfı İzmir İl Temsilciliği'nden Özcan Gökoğlu, "Gönüllü olan insanın en büyük bilinci sürekliliğin olması. Her hafta zaman ayırması gerekir. Sivil toplum örgütlerinin bilinirliği, toplumla iletişimi, yerel ve ulusal basının örgütlere daha fazla mikrofon uzatması ve gönüllülük bilincinin toplumda daha etkin biçimde kazandırılması önemli" diye konuştu.
Ekolojinin hukuku ile ilgili bir sunum yapan Avukat Arif Ali Cangı ise şunları söyledi:
"Çevre hakkının korunmasının hukuki boyutunda hak söz konusuysa o hakkın koruma altına alınması gerekiyor. 20'inci yüzyılın ikinci yarısından sonra çevre kirliliğinin ortaya çıkmasıyla düzenlenen pek çok uluslararası sözleşme, bu hukuki güvencenin hangi kurallara bağlanacağını gösteren hukuk metinleridir. Devletlere sorumluluklar yüklenirken bir taraftan da tüm insanlara sorumluluk yüklendi. Çevre haklarının ödev yükleyen bir yanı vardır. Bunun nedeni, yaşamın sürekliliği olması ve gelecek kuşakların yaşanabilir bir dünyada yaşamasını sağlamak gibi bir ödevimiz olması. Gelecek kuşaklar dünyaya geldiğinde hakla birlikte yükümlülükleri ortaya çıkacak. Her ne kadar üçüncü kuşak haklar olarak temel hak ve özgürlüklerin dışındaymış gibi bir algısı olsa da aslında çevre hakkı, yaşama hakkının bir ön koşuludur. Sisam Adası'nda oluşan ve İzmir'de yıkıma neden olan deprem, Ege Denizi'nde oluşan hortum ve tsunami, önümüzdeki sürecin bildiğimizden daha ürkütücü olacağını gösteriyor. Topyekûn yaşama, ekonomiye bakış açımızı geliştirmek zorundayız. Diğer türlü yaşamın tehlikeye girmesi söz konusu. Bu konuda hukuk güvencesi oluşması, doğrudan doğruya ülke yönetimlerin demokratik olması son derece önemli."
YORUMLAR