• Reklam
Kürşat BAŞAR

Kürşat BAŞAR


KADIN KUAFÖRLERİ ASLA YALNIZCA KUAFÖR DEĞİLDİR

16 Temmuz 2019 - 11:49

Annem biraz süsüne düşkün olduğundan çocukluğumun anıları arasında kuaförler ayrı bir yer tutar.

Çünkü haftanın en az 1-2 günü annemle birlikte kuaföre giderdik. Ailede teyze, hala, yenge, kuzenler, yeğenler epeyce kadın bulunduğundan bu kuaför macerası ben büyüyene kadar farklı semtlerde, kentlerde devam edip gitti. Zaten bu kuaförlerin hemen hepsiyle bir süre sonra adeta akraba olunur, kuaför ve büyük olasılıkla onunla birlikte çalışan eşi de aileden birileri haline gelirdi. Şimdi de öyle mi bilmiyorum ama o zamanlar annem uzay aracına benzer bir makinenin altına girip dergisini okumaya başladı mı saçların yapılması en az birkaç saat sürerdi. Tabii ben bu süre içinde delirip her türlü aleti karıştırmayayım diye artık neredeyse hepsiyle akraba olunmuş müşterilerden, çalışanlara kadar bütün kadınlar benimle meşgul olmak zorunda kalırdı.

Önceleri bu durum sinirimi bozsa da sonradan baktım ki çare yok, kuaför günlerinin keyfini sürmeye başladım.

Dondurma istesem alınıyor, gazoz desem ses çıkartılmıyor, yemek desem yemek geliyor. Kadınların arasında (kuaförleri saymazsam) tek erkek olmanın havası da ayrı…

Evde tek başıma sıkılmaktan bin kere iyi…

İlk dikkatimi çeken, kuaföre giren kadınla çıkan kadının ne kadar farklı olduğuydu.

Hatta bazılarını önceden tanıdığım halde orada kafasına birtakım jelatinler yapıştırılmış, makyajsız, önlükle görünce kim olduğunu çıkartamazdım.

Ama kuaförlerin hayat bilgisi açısından başka bir faydası vardı.

Eğer kadınlarla ilgili bir şeyler öğrenmek istiyorsanız onlarla konuşup durmanızın hiçbir faydası olmaz. Doğruca kuaföre gideceksiniz. İlginç bir biçimde kadınların kuaförlerle kurduğu ilişki son derece rahat ve kalabalık bir psikoterapi seansına gelmişler gibi açık bir ilişki…

Hani erkeklerin barmenlerle kurduğu ilişki gibi bir şey.

Öyle sırlara vakıftım, öyle şeyler dinlerdim ki hayretler içinde kalırdım. Hatta bazen evde birisi hakkında konuşulurken ya da onunla ilgili bir haber geldiğinde ben o hanımla ilgili annemlerden daha fazla şey biliyor olurdum.

Tabii ketum bir çocuk olarak bunları söylemezdim.

Ama bana bütün bunların bir kuaföre anlatılması çok şaşırtıcı gelirdi.

Kocaların ihanet hikayelerinden tutun, aile içi miras kavgalarına, çocuklardan yakınmadan tutun yatak odası sırlarına kadar akla gelecek her şey konuşulurdu.

İşin ilginç yanı, kuaförün bunca müşterinin özel hayatını bilip bunları birbirine karıştırmadan takip edebilmesiydi.

Mübarek adam bir yandan kadıncağızın saçının hangi tonda olacağını, nasıl kesileceğini, hangi model yapılacağını hatırda tutuyor, o yetmiyor istihbarat şefi gibi geçen hafta anlattığı hikayenin devamını da işin içindeymiş gibi biliyor. Adamın tepesi atıp konuşmaya başlasa bütün mahalle birbirine girecek…

Tabii bu sözünü ettiğim dönemlerde kadın kuaförlerine erkekler gitmezdi. Ancak çocuklar girebilirdi. Yani bir tür hamam gibiydi. Kuaförler erkek olsa da onlar adeta ayrı bir tür sayılıyor, onların yanında herkes gayet rahat hareket ediyor. Evde, misafirlikte oturmasına, kalkmasına, ağzından çıkan her söze dikkat eden kadınlar kuaföre gelince sanki üzerindeki o zırhları, ağırlıkları atıyordu… Birbirleri hakkında yaptıkları dedikodular, hiç ummadığım hanımefendilerin kuaförlere, manikürcülere birdenbire parlayıvermeleri, hele saçlarını beğenmedilerse ortalığı birbirine katmaları sırasında önümdeki dergiyi karıştırır gibi görünürdüm.

Erkek berberinde bu durum çok farklıdır.

Kendi aralarında nadiren kadın konusu konuşsalar da asla eşlerinden söz etmezler.

En çok konuşulan konu, bu haftaki maç nasıldı, haftaya oynanacak maç nasıl geçecek, kim şampiyon olacak konusudur.

En fazlası biraz işten, biraz arabalardan, biraz siyasetten söz edilir.

Kadın kuaföründeyse konular sonsuzdur. Dizi filmden modanın yeni trendlerine, ünlülerin dedikodularından bilmem neredeki yeni sitedeki evlere, yemek tarifinden psikolojiye, mobilya seçiminden tatil seçeneklerine akla gelecek her şey vardır orada…

Kadın kuaföründe görüp de erkek berberinde göremeyeceğiniz bir başka manzaraysa, kadınların hiç çaktırmadan aynalardan birbirlerini süzmeleri ve o andaki düşüncelerinin yüzlerine yansımasıdır ki erkekler kendi saçlarına bile doğru dürüst bakmadıklarından bu sahneye orada rastlamanız zordur. 

Abdülhak Şinasi Hisar, anılarında, yan evde oturan ve hayranı olduğu bir kadının evine gittiğini anlatır. Aslında ondan aldığı bir kitabı geri götürmektedir. O sıralar 15-16 yaşlarındadır.

Hayranı olduğu kadınsa herhalde 50’lerinde…

Hisar geri getirdiği kitapla ilgili konuşurken ev sahibesi de makyajını temizlemektedir.

Aynanın karşısında onun yavaş yavaş solmasını, yaşlanmasını, pudralar, fondötenler, rimeller, rujlar silindikçe farklı bir resme dönüşmesini, tıpkı İstanbul’un silüetinin bozulmasına, süslerini çıkartıp sıradanlaşmasına benzetir.

Ama benim durumum bunun tersiydi. Ben aksine, bir kadının birkaç saat içinde nasıl güzelleştiğini izlediğim için bundan büyük bir keyif alırdım. Saçlar ortaya çıkar, parmaklar boyanır, makyajlar tazelenir ve az önce evde temizlik yapar gibi görünen kadınlar birdenbire bir baloya, bir davete gidecek hale geliverirlerdi.

Hele düğün, nişan gibi bir şey varsa kuafördeki eğlencem de son haddine ulaşırdı.

Her ne kadar küçük bir çocuk da olsam, kuaföre gelip giden bazı kadınlar daha doğrusu genç kızlar benim için ayrı bir öneme sahipti. Çaktırmadan o gün gelip gelmeyeceklerini sorar, belli etmiyormuş gibi geldikleri zaman da bir bahaneyle kucaklarına çıkıverirdim. İlk platonik aşklarımı da orada yaşadığımı itiraf etmeliyim tabii…

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum