Fatma BAŞALP AKÇAY

    Fatma BAŞALP AKÇAY


    KARANTİNA GÜNLERİ (2)

    26 Mart 2020 - 23:57

    Londra merkezli gayrimenkul danışmanlık şirketi King Frank, geçtiğimiz günlerde “2019
    süper zenginler” raporunu açıklamıştı. Bu rapor açıklandığında Koronavirüs henüz bu kadar
    yayılmamıştı. Dünyadaki ekonomik durgunluğa rağmen 31 bin kişi , 30 milyon dolar üstü
    servetleri ile “süper zenginler” olarak zenginler kulübüne dahil olmuş. Tabi ki en çok zengin
    sayısı ABD’ye ve hemen sonrasında Çin’e aitti. Yeni zenginler arasında Hindistan, Mısır,
    Vietnam, Endonezya vatandaşları da var. Zenginler kulübüne yeni katılanlar dünya
    ticaretinden yeni nasiplenmeye başlayanlar. Avrupa’ya gittiğinizde pek çok lüks mağazanın
    içinde bolca Çinliler, Hintliler gibi Asyalıları görebilirsiniz. Onların düne kadar sadece
    üretimini yaptıkları lüks markalı ürünlere artık kendileri de satın alabilir hale geldiler. Yani
    servet birikimini bir yerde eski emperyalistlerden aldılar. Peki aldılar da ne oldu?
    Koronavirüs salgını nedeni ile dünyanın geldiği bu son durumda zengin olmanız veya Prens
    Charles olmanız da bir şeyi değiştirmiyor. Peki milyon dolarlık bu servet ne işinize yarayacak?
    Biraz bilim kurguya dalarsak uzayda koloni kurmaya yarayabilir belki de… Yani bu paranın bir
    ayrıcalık getirmesi gerektiğini düşünürsek, yine distopik senaryolar kurduğumuzda konforlu
    bir koloni üssü kurulmuş olsa ve bu zenginler çoktaaaaan oraya göç etmiş olsa nasıl olurdu?
    Paraları var neticede… Biz fakirler de burada aşı veya ilaç ne zaman çıkar diye düşünür
    dururuz anca…
    İçinde bulunduğumuz çaresizlik hissinden dolayı aklımıza fantastik fikirler geliyor olabilir. Bu
    fikirlerin hepsi de gelecekle ilgili. Yani yine aslında şu anımızı rahatlatan bir şey değil.
    Psikologlara göre; ne çok geçmişini ne de çok geleceğini düşüneceksin çünkü önemli olan
    “an” dır. “An” halinize müdahale edebilirsiniz. Kendinizi bu duruma adapte edebilirsiniz. Bir
    uğraş-hobi geliştirebilirsiniz veya fobilerinizi hobiye dönüştürebilirsiniz. Tabi bu dediklerim
    sağlığı ve işi-gücü yerinde olanlar için. Şayet işinizi bu durumda kaybettiyseniz eminim
    sağlığınızı da çok düşünmeyeceksiniz. Ya da evinizi günlük kazandığınız para ile
    geçindiriyorsanız, bu belirsizlik içinde sağlık mevzusuna kulak asmayacaksınız…
    İnsanlar yaşamları boyu çeşitli sınamalardan geçerler. Kimi varlıkla kimi yoklukla sınanır.
    Sanırım pek azımız vardır böyle bir sınamadan geçmeyen. Başımıza belli kayıplar gelmeden
    elimizdekinin değerini bilemeyiz. Hepimizin şu anda bu dünya üzerinde yaşadığımızı yani
    henüz koloni filan kurulmadığını varsayarsak; hayatımızda olumlu giden bir şeyi bulup ona

    sıkı sıkı tutunmalıyız. Yoksa eriyip gidebiliriz. Evet, şu anda dışarı çıkamıyoruz; günlük
    rutinlerimizi kaybettik ya da erteledik. Fakat bunun sonu gelecek…bu da bitecek…ne kötü
    şeyler ne de iyi şeyler sonsuza kadar sürmez… Bir yerlerde “maalesef ki” ya da “çok şükür ki”
    kesintiye uğrar. “Evde sıkılıyoruz” diyoruz kendi aramızda konuşurken. Temizliğe sarıyoruz,
    çok yemek yaptık diyoruz, çocukların sesleri fazla gelmeye başlıyor, eşimiz batıyor vs…
    “Ah şöyle çıkıp bir kahve içsem” veya “iki laf etsem arkadaşlarımla” diyoruz ama mümkün
    değil. Evren bize “evde kal” diyor, evde keşfetmediğin şeylerin içine gir, sanma ki esas olan
    “TÜKETMEK” diyor. İnsan varoluşunu tüketmenin değil üretmenin temelinde kurdu. Biz değil
    miydik; çeşitli madenlerden aletler icat eden ve biz değil miydik; yontarak tabak çanak
    yapan… Bir sürü şeyi icat eden ve onu üretilebilir hale getiren. İçimizde bir ses var bize
    yapabileceklerimizi hatırlatan sadece kulak kabartmak gerekiyor.
    İnsan maalesef ki, gördükleri ve yaşadıkları ile öğreniyor. Umuyorum, bu gördüklerimiz asla
    aklımızdan çıkmaz. Mağazalara ağzımız açık bir şekilde bakıp, alma gücümüz olmadığı halde
    sistemin getirdiği taksitli alışverişler ile kazanmadığımız paralarla o lükse ulaşmayı erdem
    sanan bizler… Ne zamandan beri insanın erdemi Instagram’da yediğini, içtiğini, giydiğini,
    gördüğünü göstermek oldu. Biz ne ara bu kadar görgüsüz olduk?
    Sizlerin bir suçu yok. O ilk başta dediğim zenginler kulübü var ya, işte bizler onları sürekli
    zengin hale getiriyoruz çünkü onlara çalışıyoruz. Aldığımız karın tokluğunu karşılamaya
    çalışan ücretlerimizle sistemin devir-daimini gerçekleştiriyoruz ve yine bu liberal ekonominin
    dikte ettiği medya ve tüketim kültürü ile o çarkın içinde kobay fareleri gibi koşup duruyoruz.
    Bakın sistem durma noktasında ve biz sadece sağlığımızı ve yiyeceğimiz bir kap yemeği
    düşünüyoruz. Mesaj herkes için çok açık ve net…
    Sizce biraz düşünme vakti gelmedi mi? İlk filozofların sürekli kafa patlattığı insanın anlam ve
    varoluş sorgulamalarını neden yaptığını düşünelim: Neden dünyaya gelmiştik, yaşamın
    anlamı mutluluk muydu, mutluluk neydi, haz neydi, fayda ve erdem neydi vs.
    Şimdi tüketince kendimizi var olmuş hissediyoruz. Peki ya üretince neler hissediyoruz?
    Üretmek deyince sadece ekonomik algılamayalım durumu. Yani bir resim yapmak, bir puzzle
    yapmak ya da yaşlılarımızla demeyeceğim-aile büyüklerimizle- yüz yüze olmasa da telefonda
    konuşsak, sohbet etmek, film izlemek… Yani aklımızı kullanarak yarattığımız bir eylem

    anlatmak istediğim. Çünkü insan aklını kullanan tek canlı ve aynı zamanda ölümlü olduğunu
    da bilen tek canlı. Bu aralar ölümün bu kadar yakın olduğunu hissetmek size de ironik
    gelmiyor mu? Hani ölümsüz gibi yaşıyorduk?! Sadece dini bayramlarda ya da kandillerde
    kendimiz dışındakileri hatırlıyor ve hatır soruyorduk… Şimdi deniz kıyısındaki kum taneleri
    gibi insanlar bir bir eksiliyor dünyadan... Sadece sayılarla algılıyoruz fakat koca koca yaşamlar
    gidiyor, üstelik büyüklerimiz gidiyor. Demem o ki toplumun ve biricik ailelerimizin çınarları,
    hafızaları gidiyor… VE onlar evde kalmalılar çünkü bizler için çok ama çok önemliler.
    Evde sevgi ile kalın

    YORUMLAR

    • 0 Yorum