• Reklam
Selda GÜLEÇ

Selda GÜLEÇ


MEKAN İNSANA NE ÖĞRETİR?

06 Mayıs 2019 - 17:21

Mekan insana ne öğretir? Bazen güzel bir yemeğin titizlikle nasıl sunulacağını öğretir. Bazen yemek yerken yada pişirirken çevre bilincine nasıl saygı duyulacağını öğretir. Bazen müzikle tadı bir araya getirir. Bazen edebiyatla mutfağı eşleştirir. Bazen misafirlerini yazarın kendisiyle sohbetli bir sofraya oturtur. Bazen değişik coğrafyalara götürür, bazen de tarihte yolculuğa çıkartır; kadim bilgilere ulaştırır, eski çağlara götürür, o günün medeniyetlerini yaşatır sunulan lezzetler eşliğinde..Peki bu öğreten mekanları kimler sever?Deneyim peşinde olanlar sever. Yaşadıklarından kalıcı etkiler kazanmak isteyenler sever. Sosyal bilince sahip olanlar sever. Harcadığı zamanı en iyi şekilde değerlendirmek isteyenler sever. Kazancını harcarken işe yaramasını tercih edenler sever. Tabi ki en çok da öğrenmeyi sevenler sever, öğrenmekten mutluluk duyanlar sever.Etkinlik artık tek başına bir şey ifade etmiyor çoğu kişi için. Bu yüzden yaptığınız her ne olursa olsun onu bir yan etkinlikle desteklemek, konsept yaratmak insanları daha çok mutlu edebilmenizi sağlıyor.Bir lokantada titizlikle hazırlanmış, lezzetli ve kaliteli bir yemek elbette çok özel, lakin Marcel Proust anlatırken “Madeleine Keki” sunarak koku hafızasını canlandırmak, Rossini anlatırken tam bezelye sofraya geldiğinde “Oh Bezelyeler!” isimli küçük piyano parçasını seslendirmek, Picasso anlatırken üzerinde Picasso desenleri çizilmiş tabaklardan onun kendi tarifleriyle pişirilen yemekleri tattırabilmek, Cervantes anlatırken kabak dolmalarını yel değirmenine çevirmek yaşanılan deneyimi zihinlerde kalıcı hale getirmekle kalmayıp aynı zamanda da çok renklendiren etkenler haline dönüştürüyor.Bütün bunları deneyerek öğrendik biz SG İmalathane’de.Farkettik ki mutluluk imal ediyoruz böyle etkinlikler planladıkça, hem kendimiz için hem de misafirlerimiz için.Birbirini anlamlandıran işler yapmak, pişirdiklerimizin anlattıklarımıza yada anlattıklarımızın pişirdiklerimize referans vermesi çok hoşumuza gidiyor.Ernest Hemingway veya Virginia Woolf anlatırken onların sevdiği yemekleri yapmak, Ferzan Özpetek filmlerini onun güzel Akdeniz sofralarıyla çözümlemek, Nazım Hikmet hasret kalmıştır diye ona memleket yemekleri pişirmek, Kürşat Başar’ın annesinin yemek tariflerinden sofra kurmak ama en çok da bunları yaparken yaratıcılığımızı zorlamak güzel.Yazılacak, anlatılacak çok şey var demiştim ilk yazımda; başından beri yaptıklarımız, şimdi olan biten ve sonrası için..Hepsini buradan anlatırım yavaş yavaş demiştim.Böyle böyle anlatmaya başladım işte..

YORUMLAR

  • 0 Yorum