Prof. İnan: "Ülkemizde yılda 24 binden fazla deprem oluyor"
Jeoloji Profesörü Selim İnan, Türkiye'nin depremle ilgili acı tablosunu açıkladı
05 Kasım 2020 - 11:06 - Güncelleme: 05 Kasım 2020 - 11:06
Mersin Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim İnan, İzmir depremi ve depremin zararlarını en aza indirmeyle ilgili açıklamalarda bulundu. 30 Ekim'de İzmir'de büyük bir deprem olduğunu vurgulayan İnan, "İzmir'e 68 kilometre uzaklıkta bir deprem meydana gelmiştir. Depremin odak derinliği 16 kilometre olup, AFAD'a göre 6.6, Kandilliye göre 6.8 ve Amerika Jeolojik Araştırmalar ve Avrupa Sismoloji Kurumuna göre 7.0 büyüklüğe sahip olan deprem, Sisam Adası ile Kuşadası arasında 40 kilometrelik uzanıma sahip normal bir faya bağlı olarak gelişmiştir. Fayın kuzey kısmı 1.5 metre çökmüş ve özellikle Sığacık ve yakın yöresinde 50-60 santimetre yüksekliğe sahip tsunami dalgaları görülmüştür. Deprem merkez üssüne 68 kilometre uzaklıkta bulunan İzmir'in özellikle Bayraklı ilçesinde 17 binanın yıkılmasına, 114 kişinin ölümüne ve çok sayıda insanımızın yaralanmasına neden olmuştur. Genel olarak bakıldığında tarihsel dönemler içerisinde 1900 yılından önce, büyüklüğü 6.5 üzerinde olan 16 deprem kaydedilmiş ve başta Efes olmak üzere çok sayıda antik kentler ile İzmir'de büyük yıkımlara neden olmuşlardır. Deprem merkezine bu kadar uzak olmasına rağmen hasarın fazla olmasının nedenleri bu yazıda irdelenmektedir. Ülkemiz dünyanın en aktif deprem kuşağında yer almakta ve yılda 24 binden fazla küçük veya büyük deprem kaydedilmektedir. Halen kullanılan Türkiye deprem bölgeleri ve Türkiye deprem tehlike haritalarında ülke topraklarının yüzde 70'i 1'inci ve 2'inci derece deprem bölgesinde yer almaktadır. Halen oturulmakta olan konutların 16 milyondan fazlası 1. ve 2. deprem bölgesinde ve yaklaşık olarak nüfusumuzun yüzde 70'i yine 1. ve 2. derece deprem bölgelerinde yaşamaktadır" diye konuştu.
"Ülkemizde ortalama 2 yılda bir yıkıcı depremler oluyor"
Türkiye'de ortalama 2 yılda bir yıkıcı depremler olduğunun altını çizen İnan, "Kuzey Anadolu Fay Sistemi (KAF), Doğu Anadolu Fay Sistemi (DAF), Ege Graben Sistemi (EGS), Orta Anadolu Fay Sistemi (OAFS) ve benzeri bu sistemlerin bazı bölümleri uzun zamandır suskunluğunu korumaktadır. Doğu Anadolu fayının Kahramanmaraş-Türkoğlu bölümü, Türkoğlu-Antakya bölümü, Kuzey Anadolu fayının Yedisu-Karlıova bölümü ile Marmara Denizi içerisinde yer alan bölümü, Ege Graben sistemi içerisinde ise Muğla ve Gökova körfezi bölümleri büyük risk teşkil etmektedir. Depremi engellemek elimizde olmadığı için deprem zararlarını mümkün olduğu ölçüde azaltma çalışmalarını yapmak gerekmektedir" şeklinde konuştu.
"8 büyüklüğündeki bir deprem bin atom bombasına eşdeğer"
Depremin zararlarının farklı nedenlere bağlı olduğuna vurgu yapan İnan, "Depremin büyüklüğü, depremin odak derinliği, depremin süresi, deprem odağına uzaklık, depremin oluş zamanı gibi faktörler ortaya çıkacak zararları belirliyor. Diğeri ise nüfus yoğunluğu, deprem alanlarının jeolojik özellikleri, yapı tekniği deprem bölgesindeki toplumun deprem konusundaki eğitimi ile deprem konusunda kurumlaşma ve yönetimsel işbirliği gibi insan kaynaklı nedenler olup bunlara karşı gerekli önlemleri alarak depremlerin verdiği zararları en az düzeye indirmek mümkündür. Bunları biraz açacak olursak büyüklük deprem sırasında açığa çıkan enerjinin ölçüsünü verir. Büyüklük logaritmik olarak artar. Örneğin 8 büyüklüğündeki bir depremde 1000 tane atom bombasının patlatılması sırasındaki açığa çıkan enerji kadar enerji yayılır. Büyüklüğü 7.4 olan 1999 Kocaeli depremi sırasında açığa çıkan enerji Hiroşima'ya atılan atom bombasının yaydığı enerjiden 400 kat daha fazladır. Bunu önlemek imkansızdır. Depremin süresi ne kadar uzun olursa verdiği zarar artmaktadır. Deprem odağına yakın olmak zararı yine artıran bir nedendir. Bunu da engellemek olanaksızdır. İnsan kaynaklı nedenlerin başında bölgenin jeolojik yapısı özelliklede zemin yapısı gelmektedir. Binaların üzerine yapıldığı zemin ne kadar kötü olursa depremin verdiği zararlar aynı oranda artmaktadır. Zemin kötü ise bina sağlam dahi olsa binalar ya zemine gömülmekte yada yan yatmaktadır. Bunun örneklerine 1999 depremi sırasında Kocaeli, Adapazarı, Düzce ve yakın yörelerinde, 2011 Van depreminde ve 2020 Elazığ Sivrice depremlerinde sıkça rastlanmaktadır" ifadelerini kullandı.
"İzmir'de yıkılmış 17 binanın inşaat hatalarından kaynaklandığı görülmektedir"
İnsan kaynaklı zararlardan biri de evlerin kalitesinin yetersiz ve kötü olması olduğunun altını çizen İnan, "Bunlar arasında en göze çarpanlar kalitesiz beton, malzeme hataları, eksik ve kalitesiz malzeme kullanımı, donatı hataları, kolon kirişlerde yapılan hatalar, etriye hataları sayılabilir. Bu hatalara bağlı olarak binalar iskambil destesi gibi üst üste ya da yanlara doğru yığılmaktadırlar. Yine bunun örneklerini 1999 Kocaeli ve 2011 Van depremlerinde görmekteyiz. Benzer şekilde İzmir'in Bayraklı ilçesinde yıkılmış olan 17 adet binanın da yine inşaat hatalarından kaynaklandığı çeşitli gazete ve TV haberlerinde açık bir şekilde görülmektedir. Buraya kadar anlatılanların ışığında bir depremde meydana gelen hasarların depremin doğal özellikleri ile zemin ve yapı kalitesinden kaynaklandığı açıktır. Depremin doğal özelliklerini değiştirmek yada müdahale etmek imkansızdır. Buna karşın zemin ve yapı kalitesini iyileştirmek ise bizim elimizde olan bir durum olup, bunlara dikkate edersek depremin verdiği zararları minimuma indirmek mümkündür. Eğer zemin ve yapı stokumuz iyi olsaydı depremlerde ölü sayıları çok düşük düzeylerde kalırdı. Zeminin nitelikleri ve inşaatın sağlamlığından ziyade dış görünüm, iç dizayn ve lüks malzemelere bakılarak gayrimenkul alınmaktadır. Bu şekilde yapıldığında da acı olaylarla her zaman karşılaşmak ülkemizde son derece olağan bir durumdur" dedi.
"Yapı stokları yeniden incelenmeli ve sağlamlaştırılmalıdır"
Vatandaşların yanı sıra kurumların da bir an önce önlem alması gerektiğine dikkat çeken İnan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bütün kentlerimizin bir an önce afet master planlarının yapılması ve uygulamaya geçilmesi gerekmektedir. Yapı stoklarının yeniden incelenmesi ve sağlamlaştırılması çalışmaları yapılmalı. Fabrika, sanayi kuruluşu, hastaneler, eğitim kuruluşu ve iş yerlerinin incelenmesi ve gerekirse yıkılarak yenilerinin yapılması gerekir. İsteyen herkesin istediği yere bina yapmasına izin verilmemelidir. Sık sık imar affı ve benzeri kanunlar çıkarılmamalıdır. Okullarda özelde deprem genelde de doğal afetler hakkında dersler okutularak bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı. Ülkemizde yer alan tüm yerleşim yerlerindeki bina ve evlerin deprem sigortasının yaptırılması ve kontrol edilmelidir. Kentsel dönüşüm projelerinin ranta yönelik olarak değil çözüme yönelik olarak yapılmalı ve sıkı denetlenmelidir. Yeni bir doğal afetler yasası çıkarılmalı, bu yasa içerisine fay yasası, heyelan yasası ve benzeri yasalar da dahil edilmelidir. Sonuç olarak belirttiğimiz önemleri aldığımızda deprem zararlarını asgari düzeye indirmek mümkündür."
"Ülkemizde ortalama 2 yılda bir yıkıcı depremler oluyor"
Türkiye'de ortalama 2 yılda bir yıkıcı depremler olduğunun altını çizen İnan, "Kuzey Anadolu Fay Sistemi (KAF), Doğu Anadolu Fay Sistemi (DAF), Ege Graben Sistemi (EGS), Orta Anadolu Fay Sistemi (OAFS) ve benzeri bu sistemlerin bazı bölümleri uzun zamandır suskunluğunu korumaktadır. Doğu Anadolu fayının Kahramanmaraş-Türkoğlu bölümü, Türkoğlu-Antakya bölümü, Kuzey Anadolu fayının Yedisu-Karlıova bölümü ile Marmara Denizi içerisinde yer alan bölümü, Ege Graben sistemi içerisinde ise Muğla ve Gökova körfezi bölümleri büyük risk teşkil etmektedir. Depremi engellemek elimizde olmadığı için deprem zararlarını mümkün olduğu ölçüde azaltma çalışmalarını yapmak gerekmektedir" şeklinde konuştu.
"8 büyüklüğündeki bir deprem bin atom bombasına eşdeğer"
Depremin zararlarının farklı nedenlere bağlı olduğuna vurgu yapan İnan, "Depremin büyüklüğü, depremin odak derinliği, depremin süresi, deprem odağına uzaklık, depremin oluş zamanı gibi faktörler ortaya çıkacak zararları belirliyor. Diğeri ise nüfus yoğunluğu, deprem alanlarının jeolojik özellikleri, yapı tekniği deprem bölgesindeki toplumun deprem konusundaki eğitimi ile deprem konusunda kurumlaşma ve yönetimsel işbirliği gibi insan kaynaklı nedenler olup bunlara karşı gerekli önlemleri alarak depremlerin verdiği zararları en az düzeye indirmek mümkündür. Bunları biraz açacak olursak büyüklük deprem sırasında açığa çıkan enerjinin ölçüsünü verir. Büyüklük logaritmik olarak artar. Örneğin 8 büyüklüğündeki bir depremde 1000 tane atom bombasının patlatılması sırasındaki açığa çıkan enerji kadar enerji yayılır. Büyüklüğü 7.4 olan 1999 Kocaeli depremi sırasında açığa çıkan enerji Hiroşima'ya atılan atom bombasının yaydığı enerjiden 400 kat daha fazladır. Bunu önlemek imkansızdır. Depremin süresi ne kadar uzun olursa verdiği zarar artmaktadır. Deprem odağına yakın olmak zararı yine artıran bir nedendir. Bunu da engellemek olanaksızdır. İnsan kaynaklı nedenlerin başında bölgenin jeolojik yapısı özelliklede zemin yapısı gelmektedir. Binaların üzerine yapıldığı zemin ne kadar kötü olursa depremin verdiği zararlar aynı oranda artmaktadır. Zemin kötü ise bina sağlam dahi olsa binalar ya zemine gömülmekte yada yan yatmaktadır. Bunun örneklerine 1999 depremi sırasında Kocaeli, Adapazarı, Düzce ve yakın yörelerinde, 2011 Van depreminde ve 2020 Elazığ Sivrice depremlerinde sıkça rastlanmaktadır" ifadelerini kullandı.
"İzmir'de yıkılmış 17 binanın inşaat hatalarından kaynaklandığı görülmektedir"
İnsan kaynaklı zararlardan biri de evlerin kalitesinin yetersiz ve kötü olması olduğunun altını çizen İnan, "Bunlar arasında en göze çarpanlar kalitesiz beton, malzeme hataları, eksik ve kalitesiz malzeme kullanımı, donatı hataları, kolon kirişlerde yapılan hatalar, etriye hataları sayılabilir. Bu hatalara bağlı olarak binalar iskambil destesi gibi üst üste ya da yanlara doğru yığılmaktadırlar. Yine bunun örneklerini 1999 Kocaeli ve 2011 Van depremlerinde görmekteyiz. Benzer şekilde İzmir'in Bayraklı ilçesinde yıkılmış olan 17 adet binanın da yine inşaat hatalarından kaynaklandığı çeşitli gazete ve TV haberlerinde açık bir şekilde görülmektedir. Buraya kadar anlatılanların ışığında bir depremde meydana gelen hasarların depremin doğal özellikleri ile zemin ve yapı kalitesinden kaynaklandığı açıktır. Depremin doğal özelliklerini değiştirmek yada müdahale etmek imkansızdır. Buna karşın zemin ve yapı kalitesini iyileştirmek ise bizim elimizde olan bir durum olup, bunlara dikkate edersek depremin verdiği zararları minimuma indirmek mümkündür. Eğer zemin ve yapı stokumuz iyi olsaydı depremlerde ölü sayıları çok düşük düzeylerde kalırdı. Zeminin nitelikleri ve inşaatın sağlamlığından ziyade dış görünüm, iç dizayn ve lüks malzemelere bakılarak gayrimenkul alınmaktadır. Bu şekilde yapıldığında da acı olaylarla her zaman karşılaşmak ülkemizde son derece olağan bir durumdur" dedi.
"Yapı stokları yeniden incelenmeli ve sağlamlaştırılmalıdır"
Vatandaşların yanı sıra kurumların da bir an önce önlem alması gerektiğine dikkat çeken İnan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bütün kentlerimizin bir an önce afet master planlarının yapılması ve uygulamaya geçilmesi gerekmektedir. Yapı stoklarının yeniden incelenmesi ve sağlamlaştırılması çalışmaları yapılmalı. Fabrika, sanayi kuruluşu, hastaneler, eğitim kuruluşu ve iş yerlerinin incelenmesi ve gerekirse yıkılarak yenilerinin yapılması gerekir. İsteyen herkesin istediği yere bina yapmasına izin verilmemelidir. Sık sık imar affı ve benzeri kanunlar çıkarılmamalıdır. Okullarda özelde deprem genelde de doğal afetler hakkında dersler okutularak bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı. Ülkemizde yer alan tüm yerleşim yerlerindeki bina ve evlerin deprem sigortasının yaptırılması ve kontrol edilmelidir. Kentsel dönüşüm projelerinin ranta yönelik olarak değil çözüme yönelik olarak yapılmalı ve sıkı denetlenmelidir. Yeni bir doğal afetler yasası çıkarılmalı, bu yasa içerisine fay yasası, heyelan yasası ve benzeri yasalar da dahil edilmelidir. Sonuç olarak belirttiğimiz önemleri aldığımızda deprem zararlarını asgari düzeye indirmek mümkündür."
YORUMLAR