Netflix Fatih Terim belgeseli yayınladı.
190 ülkeye yayın yapan, son zamanlarda işlerinin iyi gitmediğine dair haberler okuduğumuz, iki dönem üst üste ciddi abone kayıpları yaşayan platformun alışılmış belgesellerinden biri değil.
Belli ki Netflix Terim için belgesel ayarlarını değiştirmiş, kriterlerini rafa kaldırılmış.
Belgeselin reklamının abartılı olduğunu da söyleyebiliriz.
Türkiye’de, özellikle İstanbul’da panolar, billboardlar donatıldı. Terim’in bir ara futbol takımını çalıştırdığı Floransa’da dahi dev ilanlarla yayın duyuruldu.
Yapım, özü itibariyle Terim’in sonda söyleyeceği mesaja altlık olarak düşünülmüş, uzayıp giden bir reklam filmi.
Hindistan’ta reklam filmlerinin uzun olduğunu biliriz. Ancak burada başka bir ölçü/süzlük var.
Belgeselde çok ince bir çalışma yapılarak, reklam akışını bozacak hiçbir ögeye yer verilmemiş.
FETÖ’cülerin kesik yemesini, Mehmet Ağar’la ilişkisine yer verilmemesini anlayabiliriz. Ancak bir insanın hayatında doğal biçimde olması gereken inişler, bocalamalar, krizler, duraklamalar yok.
Kulüpten ayrılışları onun haklılığına bağlanmış. Ne kadar ayrı kalacağına kendisi karar vermiş. Dönerken lütfederek dönmüş.
‘Yoklar listesi’ çok uzun.
6-0 kaybedilen Fenerbahçe maçı yok.
Başkan Ünal Aysal’la yaşadığı ‘eleman’ polemiği yok.
Yardımcı antrenörlük yaptığını unutmak/unutturmak istediğinden olsa gerek, Piontek yok.
Kebapçı macerası yok, şike soruşturması yok. ve diğerleri…
Öyle bir portre çizilmiş ki;sanırsınız Galatasaray’ın ünlü amigosu Karıncaezmez Şevki bütün karakter mirasını Terim’e bırakmış.
Toplamı bir yılı biraz aşan İtalya macerasının iki finali de başarıyla taçlandırılarak, övgü sosuyla servis edilmiş.
Mantık basit: Önemli olan sonuç olduğuna ve Terim İtalyan devlet nişanını aldığına göre…
Kısacası belgesel, baştan sona bir Terim güzellemesi. 4 saat boyunca Fatih hocanın zirveden zirveye kusursuz ilerleyişini seyrediyoruz.
Tekrar tekrar aynı ifadelerin altını çiziyor Terim; “Ben hiç pes etmem, hiç kenara çekilmem, ben çok kimsenin, hâttâ eşimin dahi “bu defa başaramazsın” dediği kararlar alırım ve üstesinden gelirim.”
Ekranı, boydan boya, futbolu bile detayda bırakacak büyüklükte Fatih Terim portresi kaplıyor. Üstelik O, hasbelkader futbolla başladığı için o dünyanın kariyer basamaklarını çıkmış. Pekala bambaşka bir alanda da yürüyebilirdi. Kuşkusuz orada da en alttan başlar en tepeye kadar tırmanırdı.
Çünkü… çünkü o Fatih Terim.
Hakkını yemeyelim, küçük bir yanlış anlaşılma yaşamış, onu işaret ediyor ve özenle düzeltiyor:
“Ben söylenenlerin aksine, kariyerini ‘motivasyon’ üzerine kurmuş, başarısını futbolcular -tribün tabiriyle- gaz vererek elde etmiş bir hoca değilim. Futbolun tekniği, taktiği, stratejisi, felsefesi üzerine de fena halde düşünmüşlüğüm vardır”.
Terim belgeselin sonunda pası bir gazeteciye attırıyor. Gazeteci diyor ki; “Onu Galatasaray’ın başkanı olarak görmek isteyen bir kitle var. Terim bu kulübün DNA’sında.” Esasında pas bile değil, dokunan olmasa da gol olacak. Olsun. Terim yine de kendi dilince söylüyor: “Futbolcu Fatih Terim, kaptan Fatih Terim, hoca Fatih Terim, baba Fatih Terim, dede Fatih Terim, imparator Fatih Terim… sıralamaya geldiğiniz zaman zaten aşağı yukarı nereye geleceğiniz açık.”
Teatral bir edayla devam ediyor:
“Ben kararımı vereceğim. Paylaşacağım tabii ki ne yapmak istediğimi ya da istemediğimi… Benim gibi insanlarda hikaye bitmez. Hikayemiz daha bitmedi, Bakalım ne karar vereceğim!”
“Kimseye dostluğumdan başkasını tavsiye etmem…” diyen Fatih Terim’in Galatasaray Kulübüne Başkanlık kampanyası bu belgeselle başlamış oldu. Kampanya dediğime bakmayın. O durduğu yerde duruyor. Yani durulacak en doğru yerde! Dünya kendisini ona göre ayarlıyor.
Ne de olsa “Everything is something happened” sözü onun adına kayıtlı. Bir gün çıkar yeniden söyleyiverir.
YORUMLAR