Ülkeler arasındaki müzakereler futbol maçlarına benzemiyor. Bu açıdan baktığımızda,
kim yendi, kim yenildi soruları mantıksız ve bütün müzakerelerin sonucu beraberlik. Ne
istediğine ve ne kadar gücün olduğuna bağlı olarak, her iki tarafın da kendisini galip
saydığı ve öyle hissettiği beraberlikler.
Taviz verdik mi? sorusunun cevabı her zaman ‘evet’. Peki karşı taraf taviz verdi mi? Bu
sorunun cevabı da ‘evet’. Çünkü masaya oturmak, taviz vermeye hazır olmak demek.
Dolayısıyla mutabakatların yenmek-yenilmek ekseninde özetlenmiş bir sonuçları
olmuyor. Masa’yı devirmemek, gerekli durumlarda dönüp gelmek üzere ‘yerinde’ ve
‘işlevsel’ tutmak önemli. Sonuçlar hep bir ‘orta yol’u tarif ediyor. Kıymetli olan, o yolu
kaybetmemek ve tahrip etmeden/ettirmeden yürümeyi başarmak.
Müzakereler bir başka açıdan yine maçlara benzemiyor. Maçlar bitiyor, ancak
müzakereler, yani temaslar, alt heyetlerin görüşmeleri, telefon trafiği, kontroller hiç
bitmiyor. Ek protokollerle, yani üzerine eklemeler yapılarak yapı inşa edilmeye devem
ediyor.
Ortadan bir yerden Moskova’nın sonucuna bakıp, gönül rahatlığıyla; “ateşkes iyidir”
demek mümkün. Üstelik, “öncesindeki tırmanan gerilimi durdurduğuna ve o ateşkesi
bekleyen milyonlar olduğuna göre daha da iyidir.”
Delinmesine dair endişeler de şimdilik kıymetini azaltmıyor. Anlaşmalar sonuçta bir
metin, bir açıklama, bir imza, bir söz verme. Saha ise bunlardan bağımsız olarak hep
canlı. Hele Suriye sorununun gelip sıkıştığı yer olarak İdlib çok daha canlı, sıcak ve
hareketli.
‘Mayınlar’ anlaşma öncesinde neredeyseler orada duruyorlar. Mayınlar, yani terör
örgütleri. Başka bir deyişle, başıbozuklar ya da radikaller. Başıbozuklar çünkü bağlı
oldukları başları yukarıya doğru takip etmek ve netleştirmek bazen mümkün
olmayabiliyor. Radikaller. Çünkü doğası gereği bir terör örgütü, genellikle radikallik ve
boyunu aşan amaçlarla bir araya getirilebiliyor.
Terör örgütlerinin birden fazla yüzü ve işlevi oluyor. Ön planda, ellerine tutuşturulmuş
pankartlardan, dillerindeki sloganlarından çıkardığımız hedeflerini görüyoruz. Bir de
onları kullananların, ellerine silah verenlerin yükledikleri, çoğu zaman kendilerinin bile
farkında olmadıkları asıl işlevleri var. Dahası; bazen onların varlığını bahane ederek,
bazen onları kalkan yaparak gerçekleştirilen operasyonlar, manevralar…
Çok kullanışlılar, çok değişkenler ve çok tehlikeliler. Ve Ortadoğu irili ufaklı örgüt
kaynıyor.
‘BM Güvenlik konseyinin terörist saydığı örgütler’ tanımlaması bir referans noktası olsa
da, terör örgütlerini tanımlamak, sınıflamak, ayrıştırmak zor. Birinin içinden diğeri
çıkıyor. Son kullanma tarihi gelenin yerine yenisi üretiliyor.
Kısacası; İdlib’de hangisinin arıza çıkaracağı, daha doğrusu hangisine, ne zaman hamle
yaptırılacağı belli değil. Tahminler ve şimdiden başını çıkaranlar olsa da durum belirsiz.
Dolayısıyla ateşkes ne kadar kıymetli ise, ateşkesin kesilmesi korkusu da o kadar ağır.
İran ve ABD mutabakatın dışında bırakılmış göründükleri için de ateşkes ayrıca
tehlikede. Onların birinden her an bir provokasyon gelebilir.
İdlib 9 yıldır süren Suriye iç savaşının, vekaletler itibariyle söylersek; küçük dünya
savaşının son düğüm noktası. Ne ABD, ne Rusya, ne İran, ne de onların uzantıları olan
örgütler… Orada buluşanlar yerlerini terk etmediler ve heveslerinden vazgeçmediler.
Herkes olduğu yerde.
Rejimin kontrolüne geçen bölgede kalan gözlem noktalarımız… Sınırımızdaki 1.5
milyon… Bizim işimiz hepsinden zor. Şimdilik nefes aldık. O kadar.
CENTİLMEN DEMOKRASİ
Doğrudan demokrasi, temsili demokrasi, özgürlükçü demokrasi, sosyal demokrasi,
liberal demokrasi… derken bugünlerdeki ihtiyacımız: Centilmen Demokrasi. Önce
dilimizi alıştırsak, sonra kendimizi ona uydursak, sonra da memleketi buluştursak…!
YORUMLAR