Kalleşçe vurulduk İdlib’de. 33 canımız gitti. “Koordinat vermediniz. Silahlı grupların
arasındaydınız.” dediler. Yalandı. Ambulansı dahi vuracak kadar haindiler. Vuranı,
vuranın ardındakini, vuranın ardındakinin yanındakileri tanıyoruz.
İdlib gücün, çıkarın, ihanetin, kirli pazarlığın… her şeyin kördüğüm olduğu yer. İdlib
Suriye toprağı olarak görünse de değil. İdlib terör tarlası. PKK, PYD, YPG, HTŞ… terörist
gruplar, milisler, rejim güçleri, vekalet savaşçıları… herkes orada. İdlib kaosun yurdu.
İdlib’deyiz. Çünkü uzun sınırımızla Suriye’nin komşusuyuz ve sadece sınırımızı
koruyarak güvenliğimizi sağlayamıyoruz. Kimsenin toprağında gözümüz yok. Düzen
kurulsun, insanlar emniyet içinde yaşasınlar istiyoruz. Anlatamıyoruz.
Orada İran, ABD, Rusya da var. İçlerinde en haklı olanı Türkiye. Çünkü uluslararası
hukuktan elde ettiği haklarını kullanıyor. İran ve Rusya küçük bir ipliğe tutunmuş olarak
oradalar. Diyorlar ki; “Bizi rejim çağırdı, onun için buradayız.” ABD’nin o kadar da
diyeceği yok. Sınırı da yok, ancak orada. En haksız, en karıştırıcı olan da o.
Çatışma düzeninin en baştan oyun kurucusu olarak İngiltere. İstekleriyle, planlarıyla
İsrail… Hiç görünmeseler, hiç adları anılmasa da varlar.
Herkes kaosa hizmet ediyor orada. Bir tek Türkiye var, huzur, düzen ve demokrasi
isteyen ve insan haklarından söz eden.
İdlib rejimin tankla tüfekle, ateşle, barutla yerlerinden edip sürdüğü insanları
barındırıyor. Şimdi pazarlık masasında onların canları var. İdlib insanların en ilkel
çadırlarda, kamplarda hayatta kalmaya çalıştıkları, insanlığın sınavda olduğu yer.
Düzen kurmak ve düzene gözcülük etmek üzere oradaydık. Tam da o sırada, Ankara’da
kurulan masada, kolalı gömlekli ve kravatlı misafirlerimizle müzakere yapıyorduk.
Onlarla aynı dili konuşanlardan emir alan milisler üzerimize ateş yağdırdılar.
O gecenin sabahında onların başkentinden “bizimle ilgisi yok.” açıklaması geldi. Oysa
aynı saatlerde, kiril alfabesiyle yayınlanan kontrol dışı(!) birkaç küçük gazete gerçeğin
haberini yapmıştı: ‘Suriye güçleri ile ortak saldırımızda Türkler onlarca kayıp verdiler.’
Öğleden sonra demir yumruk indi. Sesleri kesildi.
NATO’nun 4. Maddesini işletilmesini, toplantı yapılmasını istedik. “Bizi tanıyor
olmalısınız. NATO adına Kore’ye, Afganistan’a, Kosova’ya koşarken bizi görmüş
olmalısınız.” dedik. Kem küm ettiler. 33 şehidimizin hatırına gönülsüzce toplandılar. 4.
maddeden 5. Maddeye geçemediler. “Yanlış anlamayın, sizin durumunuz uymuyor.”
dediler. En içlisinden demeçler verdiler: “NATO Türkiye’nin yanındadır.”
O sırada 19 ilde 33 eve bayraklar asılmıştı. Bazı mahallelerde bayrak asılmış evler zaten
vardı.
Tarihteki Gordion düğümünü biliyoruz. ‘Kördüğüm’ün atası. Çiftçi Gordios kendisini kral
yapan kağnısını, yani iktidar arabasını sıkı sıkıya bağlamıştı elinden kaçırmamak için. O
kadar sağlamdı ki attığı düğüm, çözebilen olmamıştı. Giderek efsaneler üretilmiş,
çözenin Asya’ya, hatta dünyaya hükmedeceğine inanılmaya başlanmıştı. İskender geldi,
“başaramadı” dedirtmemek için en iyi bildiği yöntemle, kılıcıyla kesiverdi.
Bugünkünü de görüyoruz. Dünyanın iki büyük devleti, kısa vadeli çıkarlarını ve uzun
emellerini, kısacası iktidar arabalarını getirip İdlib’e kördüğümle bağladılar.
Kafalarındaki ve gizli kasalarındaki planlar için durmaksızın kan döküyorlar.
Biz 33 şehidimize yanıyoruz. Dünya duymuyor.
Sıradan Avrupalıya İdlib’i sorsak, ne cevap verir? Ben tahmin edebiliyorum.
Muhtemelen “ne olduğunu tam bilmiyorum, nerede olduğunu da tam çıkartamıyorum.
Ancak oradan kaçanlar bizim sınırlarımıza dayandılar. Bu çok kötü.” diyecektir.
“Aslı kötü olan da bu be birader.” desek de bizi anlamayacaktır.
“Coğrafya kaderdir” sözü, en çok bizim dilimizde hakikatini buluyor. Nasıl bulmasın!
Tarihteki Gordion dediğimiz Anadolu’nun göbeğinde, Polatlı’nın 30 kilometre batısında
bir yer. Günümüzün kördüğümü İdlib, sınırlarımızın dışında olsa da burnumuzun
dibinde.
Dünya İdlib düğümünü çözemiyor. Kılıcı olanlar da İdlib düğümünü kesmiyorlar. Acı hep
bize düşüyor.
YORUMLAR