Hafta Sonu Elon Musk’ın girişimiyle Twitter’da yayınlanan ‘Kadın Nedir?’ belgeselini izledim. Belgeselci Matt Walsh basit sorusunu sokaktaki Amerikalılara, LGBT taraftarlarına, doktorlara, kadınlara, trans kadınlara, psikiyatristlere sormuş.
Bu kadar yalın ve çıplak soruya muhatap olanlar öncelikle şaşırıyorlar. Cevap verme baskısı altında kendilerini zora sokanlara, soruyu geçiştirmek isterken saçmalayanlara da rastlıyoruz. Ve içinde ‘kadın’ geçen eksik, yanlış, çarpık cevaplar, gülünesi cümleler, anlamsız tepkiler…
Anlıyoruz ki;
Belgeselden anlıyoruz ki; Amerikalı, herhangi bir konunun gerçeğini sorgulamaya hazır değil. Dahası da var. ‘Gerçek’ kavramını ve gerçeği aramayı saldırgan ve kaba buluyor. Ortak bir gerçekliğimizin olabileceğini aklına getirmek, onu bulmak, ona kafa yormak, duymak, öğrenmek istemiyor. Gerçeği merak etmeyerek, zihin konforunu korumaya çalışıyor.
Her bireyi kendi hakikati ile baş başa bırakarak, soruları kendisinden uzaklaştırıyor. Soru/sorun üretme ihtimali olan her şeye uzaktan bakmayı seçen bir anlayış. Bildiğimiz, tanıdığımız Amerikalı cevabı bunun özeti: “O senin sorunun ahbap!”
Belgesele katılan güngörmüş birinin cevabı, bu anlayışın yaşla ilgili olmadığını da gösteriyor. Diyor ki; “Karşımdaki kendisini çoban köpeği olarak hissediyorsa, buyursun hissetsin. Beni ilgilendirmez. Yeter ki; bunu bana dayatmaya çalışmasın”. Amerikalının kendisini konumlandırdığı yer tam da burası.
Sistem nasıl çalışıyor?
Belgeselin kurcaladığı sistemin teorik altyapısı oldukça sınırlı. Özetlemeyi deneyeyim.
‘Gerçekte çocuk -bilinenin aksine- nötr cinsiyette doğar. Aileler ya da doktorlar hiç hakları olmadığı halde, onun yerine tercihte bulunur ve basit çıkarsamalarla cinsiyetini tayin ederler. Oysa, sabit bir cinsel kimlik yoktur. Cinsel kimlik akışkandır. Her birey, kendi cinsiyetine kendisi karar verebilir, vermelidir. Erkek(!) doğan kadın, kadın(!) doğan erkek olabilir. Bu mümkündür. Yeter ki kişi -tabii ki ücretini ödeyerek- ilaç sanayinin sunduğu imkanlardan yararlanmayı ve bir seri ameliyat olmayı göze alsın.
Bu süreçte psikolojik sorunlar, krizler, ağır bunalımlar yaşanabilir. Böyle durumlarda da uzman psikiyatristler onların hizmetinizdedir.
Üstelik seçenekler ‘kadın olmak’ ya da ‘erkek olmak’ gibi iki kategori ile sınırlı değildir. Buraya ‘sigorta poliçesi mantığıyla’ bir opsiyon daha eklenmiş: Baktınız, mutlu olmadınız, onu da sorun etmeyin. Yapılan işlemler -tabi ki yine bedeli karşılığında- geri çevrilebilir, ilk halinize geri dönebilirsiniz’.
Bu teknik anlatımın reklam cümleleri de var: ‘Bütün bunlar, kendinize değer vermenin bir yoludur. Cinsiyetinizi, görünüşünüze ve kromozomlarınıza indirgemek zorunda değilsiniz. İsyan edebilir, size dayatılan cinsiyeti kabul etmeyerek, sisteme başkaldırabilir, hazlar dünyasının bir kahramanı olarak yaşayabilirsiniz’.
Propaganda Makinası
Çağdaş dünyada çocuklar işte böyle bir propaganda makinası ile karşı karşıyalar. Ve asıl önemlisi; ‘mesaj bombardımanının’ uygulanma yaşının giderek küçülüyor olması.
Son günlerde basına ABD’den iki ünlü oyuncunun ailesi yansıdı. Megan Fox'un 11, 9 ve 7 yaşlarındaki üç oğlu, kız çocuğu gibi giyiniyorlarmış. Fox, iki yaşında böyle giyinmeye başladıklarını açıklamış. Charlize Theron'un 10 yaşındaki oğlu da kız giysileri giyiyormuş. Theron, oğlunun ilk kez üç yaşındayken “ben erkek değilim” dediğini anlatmış.
Sonuç
Başta ABD olmak üzere Batı’da çok güçlü bir lobi, bu alanda çalışıyor. En büyük sponsorları Amerikan ilaç şirketleri. O şirketlerin inanılmaz boyuttaki kârları, moda, sinema, medya ve sosyal medya dünyasının karmaşık ilişkileri, bu dünyayı giderek büyütüyor.
‘Normal’ rafa kaldırılıyor. Kaldırılmakla yetinilmiyor, suçlanıyor, aşağılanıyor. Yerine ‘yeni normal(!)’ yerleştirilmeye çalışılıyor. Buna itiraz edenler, sistematik zorbalığa ve ağır linç kampanyalarına uğruyorlar.
Özetin özeti; ABD, dünyaya sadece dolar ve silah değil, sorunlarını ve hastalıklarını allayıp pullayıp ihraç ediyor.
YORUMLAR