“Çevreci” demek yetmez, hayatını dünyayı daha yaşanır kılmaya ve güzelleştirmeye adamış biri.
Sigaranın baş düşmanı.
Gezgin, gezginler kulübü kurucusu, gezginlik propagandacısı.
Yazar ve fotoğrafçı.
Benin Fahri Konsolosu, Vanuatu Fahri Konsolos Yardımcısı.
Elbette Maden Yüksek Mühendisi, üniversite hocası, Profesör Doktor.
Orhan Kural vefat etti.
Tanıyanlar bir yana, bizzat tanımayan pek çok kişi de bir yakınını kaybetmiş hissiyle doldu.
Tarif etmek için bir renk yetmiyorsa, renklerden bir renk onu tam kucaklamıyorsa, hangi rengi söylersen diğerinin hatırı kalıyorsa, ‘renkli biri’ deriz ya, işte öyle biriydi.
Çok renklilik ‘tuhaflık’ anlamına geliyorsa, değildi. Çok renklilikten ‘anlaşılmazlık’ kast ediliyorsa öyle de değildi.
Naifti, çocuksuydu, heyecanlıydı. Küçük görünse de sonuçları büyük sorunların peşine düşmüştü. Dünyanın havasını, suyunu, toprağını dert ediniyordu. Onları kirletenlerle, boşa harcayanlarla mücadele ederken kendinden geçiyordu. Fedakardı, beklenmeyecek ölçüde cengaverdi. Dayak atmaya teşebbüs ettiğini gören olmamıştı, ancak dayak yemeyi göze alan biriydi.
Ünlülerle didişirken kendisi de ünlü oldu. Onların ‘rol model’ olarak topluma, özellikle gençlere kötü örnek olmalarını engellemeye çalışıyordu. Ve kendisi de sevdi ünlü olmayı. Bu sayede eline geçirdiği megafonla sesi daha çok çıkıyordu.
“Ben Kural” diyordu, “Orhan Kural…”
Bir ekmek parçası çöpe gitse, bir köpek kuyuya düşse derdi onu buluyordu. Hekim değildi, laboratuvarda çalışmıyordu, ancak Koronavirüsle ilgili en geniş, en sahici teşhisi o koymuştu: “Bunu biz hazırladık” demişti hepimizin gözünün içine bakarak. Devamını
aklımda kaldığı kadarıyla aktarayım;
“Hep tükettik, hep israf ettik, çantalar aldık, yatlar, katlar aldık. Kürkler giydik. Açlıktan ölenlerden korkmadık. Hiç sormadık, dünya nereye gidiyor diye. İşte geldiğimiz yer burası!”
Gezen biriydi Orhan Kural. Gezmeye tutkuyla bağlıydı. Birleşmiş Milletler’e kayıtlı bütün ülkeleri gezmişti. Dünyanın en çok gezen insanları listesinde 39. sıradaydı. 17 gezi kitabı bıraktı arkasında. Kim bilir kaç kişiye yeni yerler görmenin, yeni insanlar tanımanın mutluluğunu aşılamıştı!
Kim, nereye çağırırsa gitti. Yurt içinde, yurt dışında binlerce konferans verdi. Okullarda, fabrikalarda, belediyelerde, ordu karargahlarında, hastanelerde ulaşabildiği herkesi, yaşadığımız dünyaya duyarlı olmaya çağırdı.
42 kişisel fotoğraf sergisi açtı. Fotoğrafları ‘profesyonel’ değildi belki, ancak canlıydı, hikayeleri vardı ve konuşuyorlardı.
Ölümünün ardından izlenmek üzere hazırladığı video “bunu dinliyorsanız ben bu hayatta değilim artık” diye başlıyor, “bugüne kadar insanları üzdümse özür dilerim.” diyerek sürüyor.
Ömrünün muhasebesini çıkartıyor: “Bugüne kadar vatandaşlık görevimi yapmaya çalıştım, sizlere daha iyi bir dünya bırakmak, adaletli, daha yaşanabilir bir dünya yaratmak için elimden geleni yaptım.”
Cenazesi için Zincirlikuyu camiini tercih etmiş. Sebebini kendince açıklıyor; “park yeri daha uygun” diyor. Kimsenin zorda kalmasına, eziyet çekmesine gönlü razı değil. Canlı çiçek istemiyor cenazesinde. Kürk giyenleri, aktif avcıları da istemiyor.
Mezar yerini de tarif etmiş: “Annem, babam ve kardeşimin yattığı, hazır olan Zincirlikuyu’daki mezarıma kaldırılacağım.”
Bunların dışındaki istekleri sadece kızından değil, üzerine vazife edinecek herkesten.
Gezginler Kulübü’nün, kurduğu müzenin, 800 ağaçlı bir koru haline getirdiği çiftliğin yaşamasını istiyor.
“Öğrencilerim” derken içinin titrediği belli. Onlara burs verilmesi için bir miktar para da bırakmış.
Videosunun sonunda, bu dünyadan bir merakla gittiğini söylüyor Orhan Kural.
“En çok merak ettiğim şey arkamdan ne yazılacak? Basın ne yazacak? İnsanlar ne konuşacaklar diye hep merak ettim. Herhalde şu anda o yapılıyordur diye düşünüyorum.”
Herkes “iyi adamdı”, “hoş adamdı, hoşluk bıraktı”, “Allah rahmet eylesin” diyor Orhan Hoca, endişen olmasın.
YORUMLAR