sohbetislami chatomegle tvtürk sohbetdini chatcinsel sohbetçanakkale psikologoyun haberleritıkanıklık açmadijital pazarlama ajansıgaleri yetki belgesi nasıl alınıryalama taşı
  • Reklam
İsmail SERT

İsmail SERT


MAX STIRNER VE TRUMP

12 Kasım 2020 - 15:17


Max Stirner adını ilk olarak İsmet Özel’in şiirinde okumuştum. Şöyleydi: ‘gülünç bir ölümle öldü deniyor Max Stirner için / çünkü mahvına sebep nihayet bir sinektir’.
Stirner burnundan giren zehirli bir sinek sebebiyle öldüğü bilinen, 1806-1856 yılları arasında yaşamış, Hegel’den etkilenmiş, Nietzsche’yi etkilemiş bir filozof.
En çok “ben” deyişiyle öne çıkıyor. Her şeyi reddedişiyle, bireyci ve anarşizmin öncüsü oluşuyla tanınıyor. “Hiçbir şey benden üstün değildir”, “Benim için benden daha önemli bir mesele yoktur” diyor mesela.
Onun için insanın egosu ve kararları dünyadaki her şeyden önde geliyor. O’na göre ‘ben’ en yüksek değer. Diyor ki; “birey sadece kendisine karşı sorumludur”.
Üstün egoistler toplumu hayal ediyor Stirner. Kendi gibi ‘ben’leri uyarıyor sürekli. Diyor ki; “Büyükler neden büyüktür bilir misiniz? Biz dizlerimizin üstüne çökmüşüz de ondan” Büyük dedikleri; devlet, ahlak, din…
Bunun devamında herkesten kendisinin farkına varmasını istiyor. Ayağa kalkmasını, kendisinin büyüklüğünü ve ‘dünyanın esası’ olduğunu görmesini talep ediyor. Hatta kibirlenmesi için kışkırtıyor. Kendisi de düşüncelerini örnekleyerek yaşıyor Max Stirner ve savundukları ile trajik bir çelişki oluşturan biçimde ölüyor.
Tarih içinde bir sıçrama yaparak Max Stirner’den Donald Trump’a geçebiliriz.
Trump henüz kabul etmiş olmasa da seçimi kaybeden eski ABD Başkanı. Bugünlerde, çevresindekilerin de tek tek çözülerek onayladıkları seçim yenilgisini içine sindirmeye çalışıyor. Üstelik Savunma Bakanını görevden alarak ‘seçimi kaybettikten sonra bile bakan değiştiren başkan’ olarak bir kez daha ABD tarihine geçti. Amerikan sistemine göre yeni başkanın Beyaz Saray’a taşınması ocak ayında olacağı için Amerikalılar Trump’ın oyalamalarını umursamıyorlar.
Seçimden 1 yıl önceye gidersek; o günlerde anketler, bütün dengesizliklerine rağmen ekonomiyi iyileştiren Trump için seçimin garanti olduğunu söylüyorlardı. Ta ki Koronavirüs ortaya çıkıncaya kadar. Virüs tüm dünyayı olduğu gibi ABD’yi de sarstı. Hatta daha da ötesine geçti. ABD sağlık sisteminin ne kadar kötü olduğunu, hatta adına ‘sistem’ denilebilecek bir organizasyonun olmadığını ortaya çıkardı. Salgının dünyadaki merkezi olarak ABD gösterilmeye başlandı. Newyork’tan gelen fotoğraflar tam bir perişanlığı sergiliyordu.
Bütün bunlara bir de Başkanın sorumsuz, dalga geçen tavırları eklenince Amerikalıların Trump’a bakışları değişti. Kamuoyu desteği azalmaya başladı. Düşüş trendi aynen devam etti ve sonuç Trump için hüsran oldu.
“Biz” demeyi hiç sevmiyordu Trump. ‘Biz’ geçen ve geçmesi gereken her yerde ‘ben’ kullanıyordu. Egosu dünya kadar şişkindi. “Var mı ABD’den büyüğü?” diyor, yanına “var mı benden büyüğü?” diye de ekliyordu.
Konuşmalarından, esprilerinden, tivitlerinden tutun da dinleme pozisyonuna, vücut diline, çalışma arkadaşlarına yönelik tavırlarına, halkla temaslarındaki tutumlarına, uluslararası ilişkilerdeki duruşuna kadar her alanda egosu yüksekti ve kabaydı.
Olağanüstü kibri, görebilmek için elektron mikroskobu gerektirecek kadar küçük bir virüsü ciddiye almasına engel oldu. Seçim yaklaşıp da anketler kendisi için tehlike çanları çalmaya başladığında davranır gibi olsa da artık geç kalmıştı. Çok az delege çıkaran eyaletleri ziyaret etmeyi programına alsa da, ‘demokratlar hile yapacaklar’ diye sesini yükselterek taraftarlarını konsolide etmeye çalışsa da olmadı. Oy sayımı sırasında da türlü çeşitli yolları denedi. Ancak fayda etmedi.
Özetlersek; küçük ölçülerimizin içine bile sığmayacak kadar küçük bir virüs, dünyanın en büyüğünün büyüklenen başkanını yendi.
Max Stirner’in hikayesi eskide kalmış olsa da, Trump’ınki yeni. Gözümüzün önünde oldu.
Büyüklük, büyüklenme, kibir, meydan okuma, güç, gücüne güvenmenin sınırları…! Her sayfası ibretlik bir hikaye.  
Jean Baudrillard, 1986’da yayınladığı ‘Amerika’ kitabındaki başlıklardan birinde “gücün sonu mu?” diye soruyordu. Bu sorunun bugün yeniden ve daha kuvvetli sorulması gerekiyor. 

YORUMLAR

  • 0 Yorum