27 Şubat gecesindeki hain saldırıda 34 şehit verdik. Sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri
gücünü, teknolojisini, cesaretini ve becerisini dosta düşmana, en çok da Esad rejimine
gösterdi. İlk günlerde, hava sahasının kullanılamamasının Türkiye’nin elini kolunu
bağladığı, Türk kara kuvvetlerinin elde ettiği başarının korunamayacağı konuşuluyordu.
Ancak öyle olmadı. Milli hava araçlarımız da devreye girdi ve Türk Hava kuvvetleri,
neredeyse Suriye hava sahasını kullanmadan çok önemli askeri başarılar kazandı. 3
Suriye uçağı ve 8 helikopter düşürüldü.
Suriye rejimi belki de ilk defa Türk ordusu ile karşı karşıya gelmiş, ortam değişmişti.
Sahadaki askeri güç, zorlayıcı bir diplomasi hamlesi olarak masaya yansıyacaktı. Nitekim
öyle oldu. Müzakere yapmaya hiç de gönüllü görünmeyen Putin tavrını değiştirdi. Ve
müzakere için masa kuruldu.
5 Mart sabahı Türk heyeti Moskova yolculuğuna çıkarken, öteki soruları baskılayan en
temel iki soru ya da sorun vardı.
1. Rusya’nın desteğini artırmasıyla rejimin son 3 ayda İdlib’de tırmandırdığı çatışmalar
ne olacak?
2. Türkiye sınırına yığılan ve yaşadıkları olumsuz şartlar açısından bir insanlık dramına
dönüşen Suriyelilerin durumu ne olacak?
ABD’nin, İran’ın, Avrupa’nın da gözü kulağı Moskova’daydı. Herkes insani, askeri ve
diplomatik açılardan Soçi mutabakatının Moskova yorumunun ne olacağını merak
ediyordu.
Görüşmelerin zor geçeceği baştan belliydi. Çünkü Rusya her ne kadar, “rejim çağırdığı
için Suriye’deyim.” dese de askeri varlığı, siyasi ablukası ve emelleri itibariyle Suriye’de
yerleşik durumda. Uzun zamandır orada ve elini çekmeye de hiç niyeti yok.
2 saat 40 dakika süren liderlerin müzakeresinin ardından, çizilen çerçevenin içini
doldurmak üzere heyetler arası görüşmelere geçildi.
Açıklanan metinlerin de üstüne çıkıp bakarak sonucu yorumlayacak olursak;
Rusya dedi ki; “Türkiye bizim için önemlidir. Gözden çıkaramayız.”
Türkiye dedi ki; “İdlib bizim için önemlidir. Ancak Rusya ile olan ilişkilerimiz daha da
önemlidir.”
Metne yansıyan üç sonuç da önemli.
1. Ateşkes: Dün gece yarısından itibaren bölgede ateşkes başladı. Yani bu sabah İdlib
silah sesi ve endişesi duymadığı bir sabaha uyandı. Umarız ateşkes kalıcı barışın kapısını
açar. Müzakereler her şartta devam edecekti. Şimdi barış içinde devam edecek. Yani
sonuç alma ihtimali daha da yükseldi. Sınırımıza yakın bölgeye sığınanların sayısı
çoğalmayacak ve durumları daha kötüye gitmeyecek.
2. M-4 karayolunun 6 kilometre kuzeyinde ve 6 kilometre güneyinde güvenlik koridoru
ya da güvenlik bölgesi oluşturulacak. Bu da alınması gerekli bir tedbirdi ve başarıldı.
3. Bölgede Rusya ile Türkiye ortak devriyesi 15 Mart’ta başlayacak. Devriyenin nasıl
çalışacağı heyetler arası görüşmelerle belirlenecek.
Açıklamaların devamından çıkanlar da şunlar:
- Mevcut 12 gözlem noktamızın 9’u rejim güçlerinin kontrol ettiği alanda kaldı. Bu
noktaların etrafında da güvenlik koridorları oluşturulacak.
- Putin her zaman olduğu gibi, ısrarla Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz etti. “Bu
kadar parçalanmışken ve kontrol kaybedilmişken, ülkenin % 30’unda ABD’nin sözü
geçiyorken hangi bütünlük?” sorusu havada kaldı. Anlaşıldı ki; ‘Rusya’nın politikasını
özetleyen bir cümle’ olarak bu söz gündemde hep kalacak.
- Rejime karşılık verme hakkımızın saklı olduğunu açıkça ilan ettik ve bunu kabul
ettirdik. Yani Rusya’ya dedik ki; “Bu hakkımız saklıdır. Hakkımızı nasıl kullandığımızı da
gördünüz. Rejimi daha sıkı kontrol etmelisiniz!”
- BM Güvenlik Konseyi tarafından terörist olarak tanımlanan gruplarla sonuna kadar
mücadele edileceği de vurgulandı. Sorun çıkarma ihtimali en yüksek olan, dolayısıyla en
sıkı takip edilmesi gereken karar bu.
Özetle ifade edecek olursak; Moskova görüşmeleri Türkiye açısından beklenen başarıyı
getirmiştir. Moskova mutabakatının tam fotoğrafı heyetler arası görüşmelerinin
sonuçlarına göre daha net ortaya çıkacaktır.
Artık ‘Soçi Mutabakatı’ geride kalmıştır. Bundan sonra Suriye konusunda 5 Mart
Moskova Mutabakatı yeni referans noktamızdır.
YORUMLAR