Hemen her konuyu siyasetin alanına çekmeden tartışamayan bir toplum olduk. Önce özenle siyasetle ilişkilendiriyor, sonra konum alıyor ve sonu gelmeyen çekişmelere başlıyoruz. Konunun sıcak siyasetin dışına çıkabilecek başlıkları bile o hararet ve yüksek basınç ortamından bir türlü kurtulamıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İngiltere’deki bir müzayededen Fatih Sultan Mehmed tablosu satın aldı. Tablo, yaklaşık 540 yıl sonra yapıldığı şehre, ‘Güzel Komutan’ Fatih’in şehrine geri dönecek.
20 yıl önce Bellini’nin Londra’da National Gallery’de sergilenen ünlü Fatih tablosu Türkiye’ye getirilmiş ve 7 Aralık 1999 – 7 Ocak 2000 tarihleri arasında ‘tek resimlik bir sergi’ açılmıştı. Bilim ve sanattaki yeni gelişmelerin tartışıldığı ve tepkilerin geliştirildiği bir dünyada, kudretli Osmanlı sultanının batılı bir ressam tarafından yapılmış tablosuydu. Her anlamda, bir tablo olmanın ötesindeydi. Büyük hakanın İtalyan rönesansına ilgisini, dünyaya bakışını ve ufkunu gösteriyordu. Bir çok konuya ilgi göstermemize vesile olabilirdi. Sergi, çok konuşulmadan başladı ve bitti. Kataloğunu halen saklarım.
Yeni satın alınan Fatih tablosu henüz Türkiye’ye gelmedi. Ancak mecrasından çıkara çıkara da olsa konuşuyor, tartışıyoruz. Gündemde sorular var.
- Tablonun Bellini’ye ait olduğundan emin miyiz? Çünkü imza yok.
- Bir tabloya bu kadar para çok değil mi?
- Tabloda Fatih’in karşısındaki genç kim?
Tablo konuşulurken “Bellini’nin” denilip geçiliyor. Belli ki bu bir kısaltma. Her defasında ‘İtalyan ressam Gentile Bellini’nin atölyesinden çıkan ve Bellini’ye ait olma ihtimali yüksek, imzasız tablo’ demek zor. İfadesi uzun da olsa tam gerçeği bu. Bu gerçek, satın alıp Türkiye’ye getirmenin değerini değiştirmiyor elbette. Ancak bedelini tartışırken ya da sevindirik olmanın ölçüsünü belirlerken bilmemiz gerekiyor.
Tabloya 770 bin sterlin ödenmiş. Rakam % 20 müzayede evi komisyonu ve vergilerle birlikte toplam 935 bin Sterlin. Uzmanların belirttiğine göre pahalı değil. Yine işi bilenlerin ifadelerine göre, eksikleri olduğu için ucuza almış da sayılmayız.
Gelelim üçüncü soruya.
İlber Ortaylı her zamanki kendinden emin haliyle, resimdeki ikinci kişinin gözde Şehzade Cem olduğunu söylüyor. Sözü uzatmaktan yana değil. “Cem’dir Cem” diyor.
Beşir Ayvazoğlu’nun görüşü, resimdeki ikinci kişinin Cem olmadığı yönünde. Ayvazoğlu’na göre tablodaki gencin gözleri kahverengi. Oysa Cem’in göz rengi, kayıtlara geçtiği kadarıyla mavi. Fatih’in biyografisini yazan Franz Babinger’in tahminini de aktarıyor. Babinger’e göre; ressama Bosna-Hersek kralının Fatih’in sarayına gönderdiği oğlu İshak modellik etmiş olabilir.
Tarihçi Erhan Afyoncu da o kişinin kimliğinin bilinmediğini söyleyenlerden.
Murat Bardakçı konunun yeterince karışık ve çok ihtimalli olduğunu yazdı. Ona göre; resmin yapıldığı tarihte, Fatih’in hayattaki iki oğlundan küçüğü olan Cem Konya’dadır. Daha doğrusu İstanbul’da değildir ve ressamın karşısına geçme ihtimali yoktur. Üstelik Cihan devleti hükümdarı olan baba ile beraber ve aynı boyda resmedilmesi geleneklere aykırıdır. Demek ki resim, saray dışında ve daha da önemlisi sarayın kontrolü dışında yapılmıştır. O sebeple, kim olduğuna karar vermek kolay değildir. Venedikli bir tüccar olma ihtimali bile vardır. Ve bu ihtimal, günümüzdeki devlet büyükleri ile selfie çektirmenin, 15. yüzyıldaki karşılığı olarak izah edilebilmektedir.
Bu konuda benim de üstadlarınkinin dışında bir fikrim var. Eskilerin deyişiyle, kanaat-i acizaneme göre; o genç biziz. Toplum olarak biz. O ikinci kişi, müthiş bir öngörü ile o günden, bizim bugünkü halimize bakılarak çizilmiş bir portredir. Acemi, toy, biraz da şaşkın. Fatih’e özenerek giydiği kaftanı ağır gelmiş, dengesini bulmaya çalışan, büyüme telaşı içinde, doğu ile batı arasında kalmış bir genç olarak biz. Fatih’ten gözlerini kaçırmış, geleceğe hülyalı hülyalı bakan bir genç olarak biz. Evet başkası değil, o genç biziz.
YORUMLAR