Corona yılında Nobel Edebiyat Ödülü, ABD’li şair Louise Glück’e verildi. Son üç yıldır Nobel Edebiyat Ödülü romancılara gidiyordu. Edebiyat çevrelerinin tahminleri arasında Milan Kundera gibi daha kıdemli ve Haruki Murakami gibi daha tanınan yazarlar vardı. Glück Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan 16'ncı kadın, 27 yılın ardından Nobel Edebiyat Ödülünü kazanan ilk ABD'li kadın yazar oldu.
Glück tercihi ABD dışındaki dünya için esaslı bir sürpriz olmanın bile ötesinde… Mesela İtalyanların ve Fransızların dünyada böyle bir şairin yaşadığından ve şiirlerinden haberdar olmadığı gelen haberler arasında.
2018’de yaşanan skandalın ardından, geçen yıl Nobel’in ‘Soykırım Destekçisi’ Peter Handke’ye verilmesi çok tartışılmıştı. Bu yıl geçen iki yılı temize çıkarmak üzere ‘suya sabuna dokunmayan’ birine verilmesini bekleyenler vardı. Nitekim öyle oldu.
İsmin ne kadar ‘steril’ ve ‘tartışmasız’ olduğunu anlamak için Nobel Edebiyat Ödüllerinin geçmiş yıllardaki gerekçelerinden birkaçını hatırlayalım.
1947 yılında Andre Gide için yazılan gerekçe, “korkusuz bir hakikat sevdası…” ifadesiyle başlıyor. Dünyanın neresine giderseniz gidin, hangi zaman diliminde yaşarsanız yaşayın, herkesi ikna edecek sağlam bir gerekçe.
2005 yılında ödül, edebiyatın bir çok dalında kalem oynatan Harold Pinter’e ödül takdim edilirken, "Günlük keşmekeş içindeki uçurumları gözler önüne seren ve zulmün kapalı odalarını açılmaya zorladığı için…” denilmiş. Tutarlılığı hemen anlaşılan bir gerekçe.
2011 yılında Nobel yine bir şaire, İsveçli Tomas Tranströmer verilmişti. Yine güçlü bir gerekçesi vardı: "Yoğun, şeffaf tasvirleriyle gerçekliğe taze bir giriş sunduğu için…"
Bu yılın kısa gerekçesi önceki yıllara kıyasla epey renksiz ve kokusuz; “Sade güzelliği ile bireysel varoluşu evrensel kılan kusursuz şiirsel sesi için…” Sanki biraz zorlanılmış gerekçe yazılırken!
Louise Elisabeth Glück, Macar kökenli Yahudi bir ailenin ABD’de doğan ikinci kuşağından İngilizce yazan bir edebiyatçı. ABD içinde yeterince tanındığı söylenebilir.
Bugüne dek 12 şiir kitabı yayımlanmış. 1993 yılında Wild Iris (Yaban Süsen) kitabıyla Pulitzer Ödülü'nü, 2014'te ise Faithful and Virtuous Night (Sadık ve Erdemli Gece) kitabıyla Ulusal Kitap Ödülü'nü kazanmış.
Türkiye’deki okurlar, şimdilik kendisini sınırlı sayıdaki şiirinden tanıyorlar. Adının geçtiği her yerde rastladığımız bir alıntı var. Bir şiirinin sonu: "dünyaya bir kez, çocukken bakarız / gerisi hatıradır"
Louise Glück, kapitalizmin anavatanında şiiri daha yükseğe, daha yükseğe taşıma gayretinden çok, “ortalama şiir yazmanın yollarını” öğreten bir ‘şiir öğretmeni’ olarak öne çıkıyor. Sınırlı alanlarda hayaller kurduran, belirli bir temanın dışına çıkmadan dengeli ve güzel sözleri peş peşe getirten bir öğretmen…!
Daha çok teknik olarak bakıyor şiire. Kendinden geçmeye ya da varoluş sancısını kurcalamaya aday değil. Pervane olmaktan, yanmaktan ise hiç söz etmiyor.
Şiir nice zamandır azaldı dünyamızda. Kenara çekildi. Yeni şairler gelmiyor artık. Coşkuyla ezberleyeceğimiz şiirler yazılmıyor artık.
Yaşadığımız dünyanın şiiri kaleme alınmıyor. Şiirden yana heyecansız, coşkusuz kaldık. Hatta kıpırtı bile yok. Şiir düğünse, kimse düğüne çağırmıyor bizi. Kalbinin ritmi ile kelimelerin ritmini yan yana getirmeyi çoktandır unuttu dünya.
Oysa şiir hep olmalı dünyada. Şiir çalınmalı kulağımıza. Şiir yazan, şiir takip eden, hayatı şiirin sesiyle harmanlayan birileri olmalı.
Louise Glück’e, Nobel ödülü verilmesinin kendisini aşan bir yanı var bence. Bir kadın şaire, Nobel ödülünün layık görülmesi dünyamız için umutlu bir başlangıç olabilir.
Koronavirüs’ün bizi tek gündemli bir dünyada yaşamaya zorladığı günümüzde, hiç olmazsa şiiri hatırlattığı için bu ödül haberi önemsenmeli.
Çünkü; her şeye rağmen çiçeklerden, dağlardan, hayattan, çocuklardan, doğan günden, ırmakların çağıltısından, rüzgarın ıslığından, sevgiden söz ediyor olmak kıymetli.
YORUMLAR