Biz içimize kapanmış ‘erken seçimi’ konuşurken, bölgemizde üç seçim yapıldı. Bu seçimleri analiz etmekte fayda var. Belki çağın ruhunun seçimlere yansıyan halini anlamak üzere ipuçları yakalayabiliriz.
İsrail’deki seçimin en esaslı sonucu, Netanyahu’nun 12 yıllık Başbakanlığına son vermesi, sürpriz bir sonuç üretmesi oldu. “Netanyahu’ya mahkum değilmişiz!” hissi ülkeyi rahatlattı. Ancak 8 parçalı yeni hükümetin nasıl ayakta kalacağı, farklılıkları nasıl bir arada tutacağı, şimdilik endişe boyunda olmasa da merak konusu.
İran’da ‘muhafazakar’ aday İbrahim Reisi toplam seçmenin ancak % 30’unun oyunu alarak seçilebildi. Seçim yarışına katılamayan ‘ılımlı’ ve ‘reformcu’ adayların varlığı ve sandığa gitme oranının düşüklüğü, ayrı bir başlık olarak değerlendirilmeyi hak ediyor. Halkın, oyunun dışında kalma tercihi ve sessiz protestosu, bütün unsurlarıyla rejim için önemli ve ağır bir mesaj olsa gerek. İran için ‘nereye gidiyoruz?’ sorusunun tam zamanı.
Ermenistan’daki erken seçimi ise “savaşta kaybeden Paşinyan, sandıkta kazandı” biçiminde tek cümleyle özetlemek mümkün.
Ermenistan küçük ve yoksul bir ülke. Şımarık Ermeni diasporası anavatandaki halkın sorunlarıyla yeterince ilgilenmiyor. Hamaset yanlısı ve darbeyi gündemlerinden çıkaramayan eski model politikacılar ise ülkenin yakasını bir türlü bırakmıyorlar.
2.5 milyon seçmenin bulunduğu Ermenistan’da, seçime 21 parti ve 4 seçim bloğu katıldı. Sandığa ilgi yüzde 49'larda kaldı.
Darbe girişimiyle sarsılan Paşinyan seçime giderken, Karabağ’da kaybettiğini açık bir dille kabul etti. Halka, ülkeyi yoksul ve orduyu güçsüz bırakanların, geçmişi temsil eden politikacılar olduğunu anlattı.
Türkiye ve Azerbaycan aleyhtarlığı yapsa da, Karabağ ile imzalanan anlaşmalara sadık kalacağına ve ülkeyi barış içinde kalkındıracağına dair sözler verdi.
Seçimde Paşinyan’ın ‘Sivil Sözleşme Partisi’, oyların yüzde 53,92’sini alarak 107 üyeli parlamentoda 71 sandalye kazandı.
Paşinyan’ın en önemli rakibi, Hocalı'daki Türk soykırımının emrini veren Robert Koçaryan, Rusya’dan ve sertlikten yanaydı. Karabağ’ın rövanşını almak için yanıp tutuşuyordu. Ermenistan’ın ikinci Cumhurbaşkanı Koçaryan liderliğindeki ‘Ermenistan İttifakı’ Azerbaycan’la imzalanan barış anlaşmasını tanımamayı, kaybedilen toprakları geri almayı vaat ediyordu. ‘Ermenistan İttifakı’ yüzde 21.04 oy alabildi.
Hocalı’da katliam kararını uygulayan, ülkenin üçüncü Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın ‘Onurumuz Var’ ittifakı ise yüzde 5.3 oy alarak üçüncü parti oldu.
Askeri alanda aldığı kesin yenilginin Paşinyan’ın sonu olduğunu düşünenler, seçim sonuçlarını şaşkınlıkla karşıladılar ve kendi algoritmaları içinde izah etmekte zorlandılar.
Paşinyan zafer konuşmasında, siyasetin aslında gerçekler etrafında uzlaşmak olduğunu herkese gösterdi.
Yumuşak bir tavır sergiledi, ulusal ve bölgesel iş birliği vurguları yaptı.
Ermenistan halkının, seçimin temel sorusunu şöyle formüle ettiğini tahmin etmek sanırım yanlış olmaz:
Komşularımızla kavga etme ve bu arada fakir kalma pahasına, Karabağ’ı elimizde tutmaya mı çalışalım?
Yoksa iyi ilişkiler ve ılımlı politikalarla, bölgedeki refahtan pay almak üzere, Karabağ yenilgisini içimize mi sindirelim?
Bu soruyla sandığa giden halk, dünyanın değişimine ayak uydurduğunu gösterdi ve tercihini refahtan yana kullandı. İçe kapanmayı ve geçmişe takılı kalmayı reddetti. Demokratikleşme ile ekonomik kalkınmayı bir arada yürütmeyi talep etti. Darbeci Karabağ kliği ve saldırgan Ermeni diasporası kaybetti.
Anlaşıldı ki; geçmişe dönük olanlar kaybediyor, geleceğe bakanlar kazanıyor. Artık hamaset kazandırmıyor. Gerilim yerine huzur, kavga yerine barış tercih ediliyor.
Umut olamamak, taze bir bahar vaadine ikna edememek, intikamı ve nefreti körüklemek kaybettiriyor. Ülkenin, bölgenin ve dünyanın şartlarını doğru analiz etmek kazandırıyor. Kendi normalin olarak kurguladığını seçmene dayatmak kaybettiriyor.
İsrail, İran ve Ermenistan seçimlerinden çıkan ortak ders bu olsa gerek.
YORUMLAR