Muharrem İnce basın açıklaması yaparak ilk adımından önceki hamlesini yaptı. Yakasında Kılıçdaroğlu’nun 2 yıl önceki seçimde “80 milyonun Cumhurbaşkanı adayısın” diyerek taktığı Türk bayraklı rozet vardı. Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere herkese bir mesajdı.
Şiir okuyarak başlamasıyla “şiir okumada da yarışırım” mesajı mı veriyordu? Tam anlaşılamadı.
Kurultayda arka sıralara oturtulmasını, hiç takılmayacağı kadar ‘küçük’ bulduğunu söylerken samimi görünüyordu. Ancak biliyoruz ki; bardağı taşıran damla da sonuçta küçüktür, küçücüktür.
Bir kabus gibi peşinden gelen seçim gecesini anlatırken açık, net, düz ve dikkatli cümleler kurdu. Üstelik krizi iyi yönetemediğini kabul ederek özür diledi.
Açıkladığına göre Muharrem İnce ilk adımını 4 Eylül’de, Sivas Kongresinin yıldönümünde Sivas’ta atacak ve “Bin Günde Memleket Hareketi” ismiyle yola çıkacak. ‘Bin gün’, zamanında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine denk düşüyor. Buradaki mesaj da rozetle verdiğinin devamı ve gayet açık. O tarihte programına ve yol arkadaşlarına dair daha çok bilgi sahibi olabiliriz.
Muharrem İnce ikinci adımını ise 29 Ekim’de atarak, yürüyüşünün sembolizm değerini biraz daha yükseltecek.
‘Memleket’, neredeyse olumsuz çağrışımı olmayan, çekim gücüyle, kapsayıcılığıyla olumlu bir kavram. Hep sorumlulukla, hasretle, sevdayla, hizmetle birlikte kullanılıyor. Dolayısıyla ‘Memleket Hareketi’ basit ve etkili olma potansiyeli taşıyan, sıcak bir adlandırma. Pekala ‘Memleket Partisi’ne dönüşebilecek gibi duruyor. Üstelik “Muharrem İnce parti kurmayacak mıydı?” sorusu biraz modası geçmiş kalıyor. Artık isteyenin kendi gazetesini çıkarabildiği, kendi televizyon kanalını kurabildiği, hem başyazar, hem editör olarak medya dünyasına girebildiği günümüzde kendi siyasal hareketini başlatmak da elbette çağın ruhuna uygun.
İnce bin gün ‘demir asa, demir çarık’ yürüyecek, oluşturduklarına bakacak, tartacak… Sonrasına sonra karar verecek. Eğer aklına yatarsa 100 bin imza ile cumhurbaşkanı seçimi yarışına katılacak. Önceki seçimde aldığı 15 milyon 340 bin 321 oyun kaçını alacaksa, kaçını hangi partiden koparacaksa onu almaya çalışacak. Hedefi ve hedefe dair hesabı bu kadar yalın. Sistem değişmeyeceğine, sistemi değiştirmek için bile önce bu sistem içinde iktidar olmak gerektiğine göre doğru bir yol.
Önceki cumhurbaşkanlığı kampanyasındaki performansı, Erdoğan’ın karşısında herkesten daha başarılı sahne alışı, polemikleri, heyecanı ve kitleyle kurduğu iletişim en somut referansı olarak heybesinde.
Bu kadarıyla bile Kılıçdaroğlu’na “sen dostlarınla, ben tek başıma” diyebiliyor. Artık CHP’nin olmasa da her sözüyle ve her adımıyla Kılıçdaroğlu’nun tam cephe karşısında.
Kılıçdaroğlu’na dediği de net: “Cumhurbaşkanı adayı olarak seçime girmeye bile cesareti yok” Kimden geldiğine bakmaksızın, bu sözün haklılığına hak verecek çok kişi var.
Diyor ki, “seçimi ‘dostlarınla’ kazanırsan sen kazanmış olmayacaksın, CHP kazanmış olmayacak. Ama ben kazanırsam CHP kazanmış olacak.”
Ben basın açıklamasının neredeyse tamamını Kılıçdaroğlu’na eleştiri, sataşma, dokundurma ya da meydan okuma olarak dinledim ve yorumladım.
Rize’de çay, Diyarbakır’da karpuz toplayacağını söylemesinden bile Kılıçdaroğlu’na bir eleştiri çıkardım. Üstü örtük olarak diyordu ki; “Kılıçdaroğlu Rize’ye karpuz, Diyarbakır’a çay toplamaya gider.”
Basın açıklamasının ardından soru almadı. Alsaydı tuzağa düşüp CHP aleyhine biraz daha ileriye giderek konuşabilirdi. Eski Genel başkanların tavsiyesine uydu ve teknik bir eksi puan alsa da, daha ilk günden kendisini takip edecek bir söz söylemedi.
İnce beklenen çıkışını yaptı. Artık ittifak denklemlerinde, seçim hesaplarında onun adını da göreceğiz. Ancak çıkışına çok sevinenler de, söylediklerinden çok kaygılananlar da rahat olsunlar. Bu köprünün altından daha çok sular akar.
YORUMLAR