Geçmiş yılların birinde İstanbul’da yeni kurulan bir televizyon kanalında kısa süreliğine haber müdürlüğü yapmıştım.
O süre içinde işten ayrılan haber spikerinin yerine yeni bir eleman alınacaktı. İş başvurusu yapan kişilerden genç bir hanımla yüz yüze görüşürken, “bu konuda eğitim aldınız mı ya da tecrübeniz var mı?” diye sordum.
Bana, “herhangi bir eğitim almadım, ilk kez böyle bir işte çalışacağım” diye cevap verdi. Şaşırmıştım.
Yapacağı iş öyle basit bir iş değildi.
“Peki neden başka bir iş değil de spikerliği düşündünüz? Hem bu konuda bir eğitim almamışsınız, tecrübeniz de yok” deyince, “çevremdeki insanlar bana hep ‘çok güzel konuşuyorsun. Senden iyi spiker olur’ diyorlar.
O yüzden galiba” diye karşılık verdi.
Başka soru sormaya gerek duymadım. “Diğer başvuruları da değerlendirdikten sonra sonucu size bildiririz” diyerek gönderdim.
Ancak her ne olduysa çok sayıda başvuru arasından televizyon kanalının idarecisi, o kızı işe aldı. Ben diğer bazı çalışanların da yaptıkları işlerle pek alakaları olmadığını fark edince, orada yerim olmadığını düşünüp, fazla kalmadım, ayrıldım.
Bir işte kalifiye olmak çok önemlidir. Diğer mesleklerde de öyledir, medyada da.
Son yıllarda çok çeşitli nedenlerden dolayı büyük ölçüde kan kaybettiği için gazeteciliği ele alacak olursak; bu iş öyle “ben de yaparım” diyen herkesin üstesinden gelebileceği, eli kalem tutan, ağzı laf yapan her insanın “bu iş tam bana göre” diyeceği bir meslek değildir.
Günümüzde bazı kişiler gazeteci rolü oynasa da, gazeteci olmak başka şey, gazeteci rolü oynamak başka şeydir. Yani gerçek gazeteci ile toplumda karşılığı olmayan naylon gazeteci arasında dağlar kadar fark vardır.
Gerçek gazetecilik rol yapmayı kaldırmaz. Gerçek bir gazeteci rol yapmaz. Kişilik ve karakterine ters düşen yerde durmaz, doğru olmayan, halkı aldatan, yanlış yöne sevk eden bir haberin altına imza atmaz.
Çünkü gerçek gazeteci işini yaparken kendini ortaya koyar. Kendi karakterini, kişiliğini, bilgisini, tecrübesini, yeteneğini, özgüvenini sergiler. Habere, makaleye, röportaja ruhundan bir şeyler katar. Haber okumasını bilen, yazıdaki ruhu görebilen okuyucu da farkı fark eder.
Bu nedenle okuyucunun, basılı gazeteler ile internet medyasında okuduğu haber ve yazıları değerlendirirken, televizyon ekranlarında konuşan gazetecileri izlerken aralarındaki farkı göz önünde bulundurması gerekir. Söylenenlerin yanı sıra söyleyene, yazılan kadar yazana da dikkat etmesi gerekir.
Yalnızca gazetecinin adını, nerede çalıştığını değil, hayata, olaylara ve topluma bakış açısını da bilmesi gerekir.
Çünkü gazeteci verdiği haberlerle, yazdığı makalelerle, yaptığı röportajlarla insanları bilgilendirirken, hem aydınlatan hem de yön veren kişidir.
Kendisi aydınlanıp, bilgilenmemiş, evrensel değerler doğrultusunda kendi doğru yönünü tayin edememiş bir kişi, topluma nasıl yön verebilir, nasıl, aklına girer, nasıl kılavuz olur?
Birçok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de iletişim fakültelerinden mezun olan ya da alaylı dediğimiz, pratikten yetişenlerin yanı sıra, hukuk, ekonomi, siyaset ya da eğitim bilimleri gibi değişik dallardan gazeteciliğe, yazarlığa, televizyon programcılığına geçiş yapanlar var.
İletişim fakültelerinde okuyan gençler çok değişik dallarda teorik ders ve mesleki eğitim alıyorlar. Yani donanıyorlar, kendilerini mesleğe hazırlıyorlar. Yaparlar ya da yapmazlar, onların bileceği bir şey.
İletişim okullarında verilen dersler, yapılan eğitsel çalışmalar zaman içinde çeşitlenirken, öğrenci sayısı da arttı. Genç meslektaşlarımızın eğitim-öğretim yelpazesi genişledi.
Ama bir şey daha oldu; iletişim eğitim ve öğretimindeki tüm bu gelişme ve teknolojik imkanlara karşın ülkedeki hem gazete okuyucusu azaldı hem de gazeteciliğin halkın üzerindeki etkisi. Bunun yanında halkın gazeteci ve gazetelere olan güveni de tükendi. Bu işi yapan gerçek gazeteci sayısı giderek düşerken, gazeteci rolü oynayanlar çoğaldı.
Bu nedenle, kişilik sahibi, aydın fikirli, gazetecilik bilgi ve becerisine sahip, mesleki ve toplumsal ahlak kurallarına uyan, hukuktan şaşmayan gerçek gazetecilerin, gazeteci rolü yapanlardan ayırt edilmesi gerekir. Eğitilmiş, mesleki donanıma sahip, bilgili, becerikli genç gazetecilere medyada daha fazla yer verilmesi gerekir.
Toplumun da gerçek gazetecilere gerektiği değeri verip, naylon gazetecilere yüz çevirmesi gerekir ki bu hem gazetecilik mesleğinin yeniden güç ve güven kazanmasını sağlar hem de toplumun gerçek anlamda bilgilenip, aydınlanmasının önünü açar.
YORUMLAR