Yükselen bir değer olarak Asya ve Türkiye'nin rolü
Asya Kalkınma Bankası’nın verilerine göre, Asya bir bütün olarak dünyanın geriye kalan tamamından daha hızlı büyüyen bir bölge ve burası 2050’de dünya üretiminin yarıdan fazlasını karşılıyor olacak.
Uluslararası ilişkilerde Atlantikçilik, Batıcılık ve Avrasyacılık gibi jeopolitik yaklaşımlar bilhassa 1990’lı yıllardan sonra aktif bir şekilde tartışıldı ve tartışılmaya da devam ediyor. Batıcılık veya dünyanın Batı merkezli değerlendirilmesi güncelliğini hâlen koruyan bir yaklaşım. Buna karşın Atlantik’in artık güç kaybettiği ve yeni jeopolitik merkezin Asya olduğu gün geçtikçe daha yaygın bir şekilde dile getiriliyor. Londra’da olduğu kadar Berlin’de de artık 21. yüzyılın Asya yüzyılı olacağı ve yükselen Asya ile ilişkilerin nasıl şekillendirileceği tartışılıyor. German Foreign Policy gibi birçok analiz ve strateji merkezi uzun süredir bu konuya odaklanmış durumda. Atlantik, Avrupa ve Asya arasındaki ilişkilerde hangi jeopolitik yaklaşımın kabul edilmesi gerektiği çok yönlü olarak ele alınıyor.
Türkiye koşarken dış politika duramaz. Yenilikçi olmak ve dış politika araçlarımızı değişen şartlara uyarlamak için başka adımlar da atıyoruz.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı bilhassa 5 Ağustos 2019 tarihi itibarıyla “Yeniden Asya” sloganıyla etkili bir Asya politikası takip edeceğini ilan etti. Bu doğrultuda birçok kurum ve kuruluş bir araya gelerek bu politikanın çerçevesini ve yönünü belirleyecek çalışmalar yaptılar. Aynı yıl kurulan Antalya Diplomasi Forumu da bu politikanın bir parçası olarak değerlendirilebilir. Türk dış politikasında yeni jeo-stratejilerin geliştirilmesine yönelik ciddi adımların atıldığı ve güçlü bir iradenin ortaya koyulduğu net bir şekilde görülüyor.
Bizzat liderlerin kararları ile faaliyetlerini yürüten Türk Konseyi bugün, Türk dünyasındaki diğer bütün organizasyonların çatı örgütü durumunda.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Aralık 2019’da düzenlenen “Yeniden Asya” çalıştayının açılış konuşmasındaki “Bir yandan Avrupa bütünleşme süreci içerisinde yerimizi almaya devam edeceğiz ve dünyanın en güçlü ittifakı olan NATO’da kilit konumumuzu koruyacağız. Aynı zamanda tarihin yeniden Asya’ya doğru akışında, en batıdaki Asyalı, en doğudaki Avrupalı olarak kilit rolümüzü üstlenmeyi sürdüreceğiz” ifadesi de Türkiye’nin bu açılımdaki konumunu ve rolünü ortaya koyuyor.
Yine Mevlüt Çavuşoğlu’nun Asya’nın merkezindeki Kırgızistan’da 10 Mart 2021 tarihinde yaptığı “Türkiye koşarken dış politika duramaz. Yenilikçi olmak ve dış politika araçlarımızı değişen şartlara uyarlamak için başka adımlar da atıyoruz. Artık herkesin gördüğü bir gerçek var. Asya gerçeği. 21. yüzyıl Asya asrı olacak. Biz de Asya’nın tarihi bir parçası olarak bu yükselişte yerimizi almak için ‘Yeniden Asya’ girişimini başlattık. Girişimimizin amacı Asya ile yeniden daha güçlü bağlanmak. Avrupa-Atlantik ile Avrupa, yani dünyanın birinci ve ikinci ekonomik alanları arasındaki konumumuzu bir avantaja çevirmek. Yeniden Asya girişimimiz ata yurdumuz Orta Asya ile ilişkilerimize de yeni bir boyut kazandıracak. Çünkü aynı dev çınarın dalları, aynı güçlü gövdenin kollarıyız” şeklindeki konuşması, bu yeni stratejinin sahada net bir şeklinde dile getirilmesi olarak değerlendirilebilir.
2019 yılında çerçevesi belirlenen bu jeopolitik girişimin pandemiden dolayı bir yıl kadar yavaşladığı görülüyor. Fakat zorlu pandemi sürecinde Türkiye birçok ülkeye ciddi insani yardımlar yaptı. İnsan merkezlilik, adalet, hak ve eşit paylaşım gibi insanî değerlerle ilgili yapılan açıklamalar dünya medyasında, bilhassa sosyal medyada ve Asya’da geniş bir şekilde yer aldı. Dolayısıyla pandemi sürecinde Asya bölgesinde Türkiye’nin dış politikasını destekleyecek pozitif bir algı gelişti. 2021 yılının ilk ayları itibarıyla Yeniden Asya girişimine kalındığı yerden hızlı bir başlangıç yapıldığı görülüyor; bu durum da politikadaki kararlığı ortaya koyuyor.
Verilerle Asya
Asya kıtasının coğrafi olarak tanımlanmasıyla ilgili birtakım farklı yaklaşımlar bulunuyor. Bununla birlikte genel olarak Asya kıtası altı bölgeye ayrılmakta: Kuzey Asya (Ural dağlarından okyanusa kadar), Orta veya Merkezî Asya (Türk Cumhuriyetleri ve Tacikistan), Batı Asya (Orta Doğu veya Yakın Doğu), Güney Asya (Afganistan, Pakistan, Hindistan vd.), Doğu Asya veya Uzak Doğu (Çin, Kore ve Japonya), Güneydoğu Asya veya Asya Pasifik (Vietnam, Kamboçya, Tayland, Endonezya, Malezya, Filipinler, vd.). Bu bölgelerin tamamında 50 civarında bağımsız devlet bulunuyor ve toplam nüfus 4,5 milyarı çoktan geçmiş durumda. Dünya nüfusunun yarıdan fazlasını teşkil eden bu rakamlar bile bölgedeki potansiyeli anlamak için yeterli.
Kıtadaki Delhi, Tokyo, Cakarta, Dubai, Kuala Lumpur, Mumbai, Seul, Şangay, Karaçi, Pekin, Guangzhou, Osaka, Dakka, Bangkok, Doha, Hong Kong, Singapur gibi şehirler dünya genelinde birer finans ve ticaret merkezi haline gelmiş durumdalar.
Asya Kalkınma Bankası’nın verilerine göre, Asya bir bütün olarak dünyanın geriye kalan tamamından daha hızlı büyüyen bir bölge ve burası 2050’de dünya üretiminin yarıdan fazlasını karşılıyor olacak. Üretim açısından âdeta dünyanın fabrikası olan Çin pandemiye rağmen ihracat rekoru kırdı ve 2020 yılı büyüme oranları beklenenin üzerinde gerçekleşti. Hindistan gün geçtikçe yükselen dinamik bir ekonomiye sahip. Bu ülkeler bütün üreticiler açısından devasa birer pazar. 2020 yılında Alman otomotiv devlerinden Volkswagen toplam satışlarının yüzde 41’ini, BMW yüzde 32’sini, Daimler yüzde 29’unu sadece Çin’de yapıyor. Bunun yanında dünya markalarının Çin ve Asya’nın diğer ülkelerindeki satış rakamları, dünyanın diğer bölgelerine göre devamlı artış göstermekte ve cirolarındaki oran daha da yukarılara çıkmakta. Kore ve Japonya birer teknoloji ülkesi. Malezya ekonomik refah düzeyi yüksek ve teknoloji geliştiren bir İslam ülkesi. Singapur ve Endonezya da hızla gelişmekte olan ülkeler arasında yer alıyor.
Batı Asya veya yaygın ifadeyle Orta Doğu’yu Türkiye jeo-stratejisi açısından ayrı bir kategoride değerlendirirsek, günümüz verilerinden hareketle Asya kıtasının gelecekteki ekonomik ve siyasî potansiyelinin her geçen gün artacağı çok net bir şekilde görülüyor.
Türk Cumhuriyetleriyle sıkı işbirliği
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 5-10 Mart 2021 tarihleri arasında Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan’ı kapsayan bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaretlerinde Türk cumhuriyetlerinin devlet başkanlarıyla görüştü ki bu da ilişkilerin en üst düzeyde tutulmak istendiğinin göstergesiydi. Bu ziyaretler sonunda ulaşım, lojistik, enerji, siyaset ve ekonomi alanlarında, ilişkilerdeki potansiyeli hayata geçirmek için çalışmalara hız kazandırılacağı anlaşılıyor.
17 Mart’ta ise Kazakistan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri bakanı Mukhtar Tileuberdi Türkiye’yi ziyaret etti. Yine Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Vang Yi de Türkiye’ye önemli bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu toplantıda diplomatik ilişkilerin 50. yıldönümünde tarafların birbirleriyle ekonomik işbirliği potansiyeli ele alındı.
Çavuşoğlu Mart sonu itibarıyla Tacikistan’ı ziyaret etti ve burada düzenlenen Asya’nın Kalbi-İstanbul Süreci 9. Bakanlar Konferansı’na katıldı. Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahman ile görüştü. Yine Afganistan ve Azerbaycan Dışişleri Bakanları ile de çeşitli görüşmeler gerçekleştirdi.
Asya’daki çatışma alanlarından birini Afganistan oluşturuyor. Afganistan’daki çatışmaların sona erdirilmesi bölgede yürütülecek olan çalışmaların sağlıklı bir şekilde devam etmesini sağlayacaktır. Yine Türkiye’nin bu konuda üstlendiği rol, Asya açılımı çerçevesinde de Türkiye’nin öncülük pozisyonu açısından önem arz ediyor.
Öte yandan bu yıl Türk cumhuriyetlerinin 30. bağımsızlık yıldönümü. Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilk tanıyan ülke olması sebebiyle, Türkiye’nin bu ülkelerdeki yeri her zaman farklı olmuştur. Dolayısıyla bu yıl Türk cumhuriyetleri ile ilişkilerin böyle sıkı bir işbirliğiyle devam ettirilmesi, bu ülkelerin Türkiye’nin yıllar geçse bile yanlarında olduğunu görmeleri ve anlamalarında büyük önem arz ediyor. Mevlüt Çavuşoğlu’nun 10 Mart 2021 tarihinde Kırgızistan Dışişleri Bakanı Ruslan Kazakbayev ile yaptığı görüşmede, Kazakbayev Kırgızistan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ve yine 6 Ekim 2020’deki olayların ardından Kırgızistan’a ilk resmî ziyareti yapan ülkenin Türkiye olduğunu vurgulayarak bu gelişmelerin ilişkilerin boyutunu göstermesi açısından önemine vurgu yaptı.
Karabağ zaferi, pandemi sürecinde Türkiye’nin ortaya koyduğu insanî yardım misyonu ve diğer başarılı dış politika adımlarıyla birlikte, son dönemde Türk Cumhuriyetleriyle beklenenden çok daha üst düzeyde bir yakınlık oluşturduğunu söylemek mümkün.
Türk Cumhuriyetlerinin ortaklaşa kurdukları çok çeşitli organizasyon, kurum ve kuruluş var. Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY), Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA), Türk Kültür ve Mirası Vakfı, Uluslararası Türk Akademisi, Türk Üniversiteler Birliği, Avrasya Askerî Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilatı (TAKM), Türk Dünyası Belediyeler Birliği, Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi bunlardan bazıları. Bunların yanında Türkiye’deki çeşitli meslek örgütleri, kurum ve kuruluşlarla Türk dünyasındaki muadilleri arasında yapılan işbirliği çalışmaları da mevcut. Bunlar son 15 yılda misyon ve vizyonları çerçevesinde Türk devletlerinin entegrasyonu adına hayli faydalı çalışmalar yürütmekteler. Bunların olumlu sonuçları da zamanla ortaya çıkıyor. Yine Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı’nın (TİKA) bölgede yaptığı başarılı çalışmaların ve Yunus Emre Enstitüsü (YEE) ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB) yaptığı çalışmaların etkisini de belirtmek gerek.
Türk dünyasının çatı kuruluşu: Türk Konseyi
Türk Keneşi’nin temelini 1992 yılında başlatılan Türk Dili Konuşan Ülkeler zirveleri teşkil etmiştir. 2009 yılında Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye tarafından Nahçıvan Anlaşması imzalanmış ve bu zirveler Türk Konseyi veya Türk Keneşi (Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi) şeklinde adlandırılan uluslararası bir organizasyona dönüşmüştür. Bizzat liderlerin kararları ile faaliyetlerini yürüten Türk Konseyi bugün, Türk dünyasındaki diğer bütün organizasyonların çatı örgütü durumunda.
31 Mart 2021 tarihinde çevrimiçi olarak Türk Konseyi gayri resmî zirvesi yapıldı. Toplantıya üye ülkeler Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan ülke başkanları, Konsey Onursal Başkanı Nursultan Nazarbayev ve gözlemci ülke olarak Macaristan katıldı. Bu toplantıda konuşulan konular ve alınan kararlar Türk cumhuriyetlerinde büyük bir heyecan yarattı. Toplantıda Konsey’in statüsünün uluslararası bir örgüt olarak değiştirilmesi teklifi, Nazarbayev tarafından teklif edilen Türk Dünyası 2040 Vizyonu ve Türk Konseyi 2020-2025 Stratejisi, Türkmenistan’ın toplantıya iştirak etmesi, entegrasyon konusunun dile getirilmesi, hep bir ağızdan Azerbaycan’ın başarısının kutlanması ve desteklenmesi, Türk dünyasının ileri gelen şahsiyetleri ile ilgili ortak anma ve kutlama programlarının yapılması gibi konular gelecek adına büyük umut vaat ediyor ve ufuklar açıyor. Rus basını başta olmak üzere dünyanın değişik basın yayın organlarında bu toplantı ile ilgili yapılan haberlere bakıldığında da Türk Konseyi’nin uluslararası bir organizasyon olarak dünya siyasetindeki yerini almaya başladığı söylenebilir.
Türkiye’nin Orta Asya’daki konumu gün geçtikçe güçleniyor. Türkiye profesyonel saha çalışmaları, tabana yönelik projeler, ulaşım, ekonomi, kalkınma, alanındaki işbirliği anlaşmaları ile bölgeyle ilişkilerini geliştirmeye ve genişletmeye devam etmelidir.
Asya açılımı ve dengeler
Joe Biden’ın ABD başkanı seçilmesi sonrasında Çin, Rusya ve Putin’in şahsına karşı yaptığı sert açıklamalar bu ülkelerde büyük tepki topladı. Rus siyasetçiler uzun zamandır gerek ABD gerekse Avrupa ile ilgili değerlendirmelerinde çok dikkatli bir dil kullanıyorlar. Mümkün olduğu kadar çatışmacı üslubu tercih etmemeye gayret gösteriyorlar. Aynı titiz üslubu Vladimir Putin’in konuşmalarında da görmek mümkün. Çin her zaman olduğu gibi bilge bir tavır takınarak bu ilişkileri daha öngörülebilir şekilde sürdürmeye gayret ediyor. Bununla birlikte ABD kanadından yapılan açıklamalar, Rusya’nın Asya bölgesinde ABD ve Avrupa’ya karşı işbirliklerini artırması gerektiği doğrultusunda bir etki oluşturdu. Bu çerçevede Mart ayında Moskova’da Çin, Hindistan ve Rusya arasında yapılan görüşmelerin ardından, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov stratejik ortak olarak tanımlanan Çin’e 22-23 Mart 2021 tarihlerinde resmî bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret sürecinde işbirliğinin geliştirilmesi, enerji ve savunma sistemleriyle ilgili birçok konuda görüşmeler yapıldı. Bunların başında Rusya’nın Çin’e gaz, petrol ve silah satışıyla ilgili konular geliyor. Bu ekonomik işbirlikleri sağlanırsa Rusya ekonomisi güçlenecek, Çin de hızla gelişen ekonomisi için gerekli olan enerji teminini güvence altına alacaktır ki ilerleyen günlerde bunun somut adımlarının atılacağı öngörülebilir.
Bu görüşmenin hemen ardından Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi Suudi Arabistan, Türkiye, İran, BAE, Bahreyn ve Umman olmak üzere Batı Asya’ya yani Orta Doğu bölgesine geniş kapsamlı bir ziyaret gerçekleştirdi. ABD’de ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) İran’a karşı yaptırımların devam ettirilmesine yönelik kararlar alınıyor. Rusya, İran ve Orta Doğu’daki bazı devletlerle aynı baskı psikolojisini yaşayan Çin, Asya bölgesindeki ittifaklarını, bu muhalif motivasyon rüzgarını kullanarak güçlendirmeye çalışıyor. Aynı zamanda Türkiye’nin de dahil olduğu bir Asya bloku oluşturmaya çalışıyor.
Türkiye’nin Asya açılımında dominant ülkelerin bölgedeki siyasetlerini iyi takip etmesi, dengelere dikkat etmesi ve varlığını daha da artırması gerekiyor.
Vang Yi 27 Mart 2021 tarihinde İran-Çin diplomatik ilişkilerinin 50. yılı münasebetiyle İran’a da bir ziyaret gerçekleştirdi. Aslında bu ziyaretin zamanlaması önemliydi. Bu ziyaret çerçevesinde, “Tek Kuşak Tek Yol” projesinin İran üzerinden geçecek güzergahının da garanti altına alındığı, Çin-İran 25 Yıllık Kapsamlı İşbirliği Anlaşması imzalandı. Bunun yanında Çin’in İran’da 400 milyar dolarlık yatırım yapması konusunda da çeşitli mutabakatlara varıldı. Çin’in genel olarak dünya üzerindeki etkisini ekonomi üzerinden şekillendirmeye çalıştığı uzun süredir biliniyor. Bunu da şu an başarılı bir şekilde devam ettiriyor. Bu arada Vang Yi’nin İran ziyaretinin ardından Nisan ayının ilk haftasında İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif de Orta Asya’da ziyaretler gerçekleştirdi. Bütün bu temaslar ve yoğun diplomasi trafiği bölgede ileriye dönük gelişmeler açısından dikkat çekiyor.
ABD ve Avrupa’nın Rusya’ya ve Çin’e karşı uzun süredir uyguladığı yaptırımlar, her iki ülkeyi de kendine yeni partnerler bulacağı ve dünya pazarlarına ulaşabileceği yeni yollar arayışına yönlendiriyor. Rusya ve Çin’e karşı uygulanan yaptırımlar bu ülkelerin ileride bloklaşmasına veya bir Asya veya Asya Pasifik cephesi oluşturmasına da yol açabilir. Rusya ve Çin tarihsel bilinç ve jeopolitik tecrübelerini kullanarak kendi bölgesindeki ülkelere yöneliyor. Bunların başında ise Hindistan ve İran geliyor. Her iki ülke de dünya siyasetinde var olmak adına, Ortadoğu ve Afrika’da manevra alanları açmak için her türlü enstrümanı kullanmaktan geri durmuyor.
Bu arada Dünya Bankası verilerine göre sırasıyla Belarus, Bangladeş, Venezuela, Hindistan, Vietnam, Yemen, Afganistan, Sırbistan, Ukrayna ve Suriye Rusya’ya en çok borcu olan ülkeler. Bu da Rusya’nın farklı coğrafyalarla ilişkilerini sürdürmesi bakımından önemli bir gösterge olarak değerlendirilebilir. Rusya farklı bir açılım olarak, NATO üyesi olması sebebiyle bilhassa muhalefetin temkinle yaklaşılmasını dile getirdiği Türkiye ile de istikrarlı bir ilişki geliştirmeye çalışıyor. Bunun için ciddi bir gayret gösteriyor.
Türkiye’nin Asya’da etkin olarak yeni açılımlar geliştirmeye çalıştığı bölgelerde merkezî iradeye sahip iki ülke bulunuyor: Orta Asya’da Rusya, Güneydoğu Asya’da ise Çin. Her ikisi de tarihsel arka plan ve coğrafi konum olarak Türkiye’den avantajlı durumdalar. Son dönemlerde Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde Türkiye genel olarak Rusya ile karşılaştırılarak anlamlandırılıyor, konumlandırılıyor. Asya Pasifik’te ise ekonomi, siyasî etkinlik ve insanî ilişkiler bakımından Çin ile karşılaştırılarak anlamlandırılıyor, konumlandırılıyor. Tabii bu arada Pakistan ve Malezya ile olan sınanmış iyi ilişkiler, Güney Doğu Asya’da uzun vadede tutunabilmek için önemli bir stratejik alan oluşturuyor. Dolayısıyla bu iki ülkenin jeopolitik potansiyellerinin Türkiye açısından iyi değerlendirilmesi önem arz ediyor. Bununla birlikte Çin Asya Pasifik’teki 11 devlet ile ciddi ticari ve gümrük anlaşmaları imzaladı. Rusya, Beyaz Rusya, Ermenistan, Kazakistan ve Kırgızistan ile kurduğu Avrasya Ekonomik Birliği çerçevesinde gümrük birliği anlaşması yaptı. Bu anlaşma Türkiye’nin bu ülkelerle olan ekonomik ilişkileri açısından büyük bir engel teşkil ediyor. Bu bölgelere yapılacak ihracattaki gümrük vergi oranları ortalama yüzde 40 oranında artmış durumda. Rusya bu ülkelerdeki yüzde 5-7 olan pazar payını yüzde 40-45’lere çıkardı. Türkiye bölge ülkeleriyle tercihli ticaret anlaşmaları yapmaya çalışıyor ki bunların üzerinde ısrarlı bir şekilde çalışmak gerekiyor. Ekonomik ilişkiler beraberinde diğer alanlarda da işbirliklerini getiriyor. Bu yüzden Türkiye’nin Asya açılımındaki en önemli alanların başında bölge ile ticari ilişkilerin geliştirilmesi gelmeli. Bölgeye ihracat yapacak ve burada ticaret yapan Türk yatırımcıları destekleyecek finans programları oluşturulmalı. Türkiye’nin Asya açılımında dominant ülkelerin bölgedeki siyasetlerini iyi takip etmesi, dengelere dikkat etmesi ve varlığını daha da artırması gerekiyor.
Sonuç
Dünya’daki enerji kaynaklarının yüzde 70’inin Türkiye’nin çevresindeki coğrafyalarda bulunduğu göz önüne alındığında, Türkiye’nin kendi jeopolitiği kadar bölgesinde yürüteceği jeopolitik çalışmaların da hayli etkili olacağı söylenebilir.
Çok yüksek ekonomik potansiyele ve insan kaynaklarına sahip, siyasî dengelerde belirleyici olan Asya bölgesinin dinamikleri çeşitlilik arz ediyor. Bu yüzden kıta ile ilgili geliştirilecek jeopolitik yaklaşımlarda, fırsatlardan maksimum derecede istifade etmek hedeflenmeli; bununla birlikte karşılaşılacak problemlerin çözümü için etkin bir dış politika izlenmelidir. Asya bölgesindeki dominant güçlerin başında gelen Rusya ve Çin şu an itibarıyla Türkiye ile istikrarlı bir işbirliği geliştirmeye gayret gösteriyorlar. Bunun yanında Türkiye’nin açık, diyaloga dayalı dış politika anlayışı ve ekonomik ilişkilerdeki “kazan/kazan” prensibi de makul bir teklif olarak görülmekte. Bu da Türkiye’nin bölgeye yönelik çalışmaları açısından olumlu bir ortamın oluşmasına yardımcı oluyor.
Türkiye’nin Asya ile ilişkilerinde konumunu uzun vadede güçlendirecek bazı çalışma konularının ana başlıklarını şöyle sıralamak mümkün: Vizesiz giriş çıkışların sağlanması, vize talep eden ülkelerin süreçleri kısa ve hızlı yürütmesine yönelik çalışmalar; gümrük ve vergilendirme süreçlerinin kolaylaştırılmasına yönelik girişimler; ticaret anlaşmalarının imzalanması; Türkiye’den ihracatta kargo maliyetlerinin asgariye düşürülmesi, karayolu nakliyatının önündeki engellerin giderilmesi ve hava kargo sisteminin daha işlevsel ve ucuz hale getirilmesi; YEE gibi dil öğretimi ve eğitim kurumlarının yaygınlaştırılması; elçilikler bünyesindeki ilgili müşavirliklerin sektörel araştırma, raporlama ve danışmanlık kabiliyetlerinin geliştirilmesi.
Dinamiklerin hızlı bir şekilde değiştiği ve çeşitlendiği, kısa ve uzun vadeli planların devamlı surette revize edildiği dünyada, Türkiye’nin yeni strateji ve oluşumları kurma ve geliştirme çalışmaları büyük önem arz ediyor. Bu oluşumların çeşitliliğinin ve etkinliğinin artırılması, ilerleyen yıllarda Türkiye’ye uluslararası ilişkilerde daha geniş alanlarda hareket etme kabiliyeti sağlayacaktır.
[Doç. Dr. Cengiz Buyar Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesidir] - AA
YORUMLAR